Kitapçı raflarında sanki diğer kitapların üstünü iki eliyle kapatır gibi onlarcası yan yana dizilmiş “onu alma beni al” diye bağıran, otobüste, metroda ev oturmasından dönen kadınlardan yorgun yüzlü öğrencilere kadar herkesin elinde gururla sergilediği, falanca kitapçının en çok satan kitaplar listesinde kaç aydır falanca sırada olduğu her gün bir yerlerde tekrar edilen, popülerleştirilmiş, nesneleştirilmiş, kişiliksizleştirilmiş kitaplardansa zor bulunan, az satılan, az basılan, sadece “meraklısına”, bazen bir avuç bazen biraz daha kalabalık bir okur kitlesine yazılmış kitapları okumayı yeğlerim ben. Ama bir hayli zor oldu ulaşmak Yüzüm Kitap’a. Türlere, türcülüğe karşıymış yazarı Çiğdem y Mirol. Ondan olacak bir türlü bulamadılar kitapçıda. Ben roman diye sormuştum, onlar deneme diye kaydetmiş, yazarı da kitaperformans demiş, yeni bir tür, yeni bir kurammış. Anlayanına, meraklısına hayırlı olsun, ben pek anlamam kuramlardan, türlerden…
Kitabı şöyle bir incelemekse maksat, ilk adından başlamak isterim. Herkesin kolayca anlayacağı gibi günümüzün en popüler sosyal paylaşım sitesi Facebook’a akılcı bir göndermeyle “Yüzüm Kitap” (My Facebook) diyor Çiğdem y Mirol ve yüzünü kitaba, kitaplara dönmüş bir yazar-anlatıcının özyaşamöyküsünü sunuyor okuruna. Daha da ilginç olansa kitaptaki yazar-anlatıcının Facebook profilini kurgusal bütünlüğü de olan bir metne dönüştürmesi. Yanlış anlaşılmasın, bunu hiçbir yerde söylemiyor yazar, çağımızda herkesin bu benzerliği anlayabilecek kadar Facebook’a aşina olduğunu düşündüğünden olacak. “Küçükken günlüğüne ben yazar olmak istiyorum diye yazan” bir anlatıcının birbirinden çok farklı türlerde yazdığı metinleri okuruyla “paylaşarak” oluşmakta olan bir yazar “profili” çiziyor. Elbette Facebook’un olmazsa olmazı “arkadaşlar” öğesi de anlatıcının “şahitler” olarak tanımladığı, çoğunluğu kardeşlerinden ve yakın arkadaşlarından oluşan kahramanlar olarak çıkıyor karşımıza. Bu şahitler tıpkı Facebook’ta olduğu gibi paylaşılan hemen her yazıyı beğeniyor ve yorumluyorlar. Kısacası, iletişimcilerin internet camiasında bir çığır açtığını iddia ettiği “beğen” tuşuna sıkça basıyorlar.
Bir “İçimdekiler” bölümüyle üçe ayırmış olsa da bölümlenebilir, parçalanabilir, birbirinden ayrılabilir bir yapıdan çok tutarlı bir üslubun birbirine bağladığı bir çok parçalılık hâkim Yüzüm Kitap’a. Yerleşik beklentilerimizin aksine başı sonu belli, çizgisel bir kurgu düzleminde ilerleyen, anlatıcının özneleştiği bir özyaşamöyküsünden çok kendi yazılış sürecini hikayeleştiren bir metin sunuyor yazar okuruna. Tıpkı bir Facebook profilinin en az profilin sahibi kadar “arkadaşlar” tarafından da şekillenmesi gibi “şahitler” de kimi zaman gönderdikleri e-mailler, mektuplar, kimi zaman da msn konuşmalarıyla Yüzüm Kitap’ın yazınsal sürecine dahil ediliyor. Ancak bunlar birçok kez ete kemiğe bürünmüş karakterlerden çok anlatıcının kendi iç gerçekliğini yansıtma amacıyla kullanılmış metinsel oyunlar olarak kullanılıyor.
Aslında Çiğdem y Mirol okuruyla çeşitli oyunlar oynayan bir yazar. İsmini kullanış biçiminden tutun kitap kapağına kadar metnin dışında kalan bütün parçalar bunu örnekliyor. Metnin içinde de devam ediyor oyunlar. Kitabın tümünde karşılaştığımız ‘metnin kendi kendinin farkındalığı’ hali kimi zaman Fowles’ta sık sık rastladığımız sayfa numaralarının karakterlerce bilinçli olarak zikredilmesi kimi zaman da ilerleyen bölümde karşımıza çıkacak bir olayın anlatıcı tarafından önceden söylenmesi gibi küçük ama eğlenceli oyunlarla hissettiriyor kendini. Yazar özyaşamöyküsünü anlatırken kitap da özyazımöyküsünü anlatıyor. Yazar ve kitap birçok yerde aynı kişiyken öyle anlar geliyor ki metin hep bir anlaşılamama kaygısı taşıyan anlatıcısını avutuyor.
Metnin tümüne hakim ve ona asıl tadı veren post-modernistlerin çok sevdiği tekniklerden olan parodi ve pastiş. Birbiri içine açılan tabloları andıran bir tarzda, öykü içinde şiir, şiir içinde oyun, oyun içinde hikaye, yani bir çok türün birbiri içinde kendini var edişi, ve aslında asıl metnin kendini bütün bunlarla var edişini buluyor okur. Anlatıcının bugüne kadar yayımlanmış ya da bir dosta mektup olarak postalanmış hikayeleri, şiirleri, oyunları bazen metinle ilişkilendirerek bazen de öylesine dahil oluveriyorlar ana metne. Anlatıcının kendinden aldığı alıntıların dışında metnin diğer bir malzemesi de şarkılar. Anlatıcının sık sık tekrarladığı bir hayranlığı var radyolara. Öyle ki yazın deneyimine tanıklık eden şarkılar zaman zaman bastırıyor anlatıcının sesini ve bazen melodisini bildiği bazense tamamen yabancı şarkıları dinlerken buluyor okur kendini.
Velhasıl, bir özyaşamöyküsü Yüzüm Kitap, ama bizim bildiğimiz özyaşamöykülerine pek benzemiyor. Bir yazarın varoluş öyküsü ve kuramsal iddiası da hesaba katıldığında aslında yeni bir türün de var ediliş öyküsü. “İlle de roman olsun” diyenlere bir cevap belki de. Daha doğrusu post-modern anlatı tekniklerini ustalıkla kullanarak yazılmış, zaman zaman Joyce’a, Woolf’a da göz kırpan bir öykü. Daha da doğrusu, (kanımca) en iyi Woolf’un uyguladığı bilinç akışı tekniğini, post-modern fırça darbeleriyle renklendirmiş bir sanatçının genç bir kadın olarak portresi duruyor karşımızda. “Sen bu öyküyü okumazsan ben var olamam” diyor Çiğdem y Mirol. Bence var etmeye değer bir yazar.
Ayşegül Keskin, Bilkent Üni-Oxford Üni.
Bir cevap yazın