Sanat; içerikleri görsel öğelerin betimlenmesiyle veya düzenlenmesiyle anlatan yaratıcı
çalışmalardır. Sanat hem bireyin hayal dünyasını yansıtmak hem de topluma mesaj vermek
için kullanılan en ilgi çekici iletişim araçlarından biridir. Sanatın dili, evrenseldir ve toplumun
tüm kademesine hitap eder. Sanat tüm kavramlarla ilişkilendirilebilir ve bağlantı kurdurabilir.
Sanat her alanla ilişkili olabildiği gibi alanlarla tamamen zıt da olabilir. Bu alanlardan biri de
dindir. Din, Tanrı’ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı
sistemleştiren toplumsal bir kurumdur. Din kuralları belirli, belirli sınırları olan bir kavramdır.
Bu yüzden her alanda “Söylenecek bir sözü vardır.” Dinin en gizli kısmı da sanatla olan
ilişkisidir. Çünkü sanat insanların gözüne, zevklerine ve somut öğelerine temas eder. Oradan
da ruhta duyguları oluşturur. Dinde iletişim dili genellikle emretme ve yasaklama üzerine
kurulur. Ceza ve ödüllerle insanları yönlendirir. Dinde gizlilik esastır. Din Dünyayı
şekillendirme ve insan ilişkilerini yönlendirme aracıdır. Din merkezinden birçok kavram
çıkar. Ve her kavram insan davranışlarına başka bir eylemi yapmaya ittirir. Kavramlardan biri
de Anikonizmdir. Anikonizm dini içerikli fotoğrafların yasaklanmasıdır. Nedeni de
putperestliği ve bunun merkezinde oluşacak davranışları engellemektir. Birey ile ilahi güç
arasındaki ilişki gizli kalmalıdır. Sanat bu noktada dinle hem örtüşür hem de zıtlaşır. Sanat;
Sanatçı ile Sanatsever arasında ideolojileri, mitolojileri ve tapuları Dünyaya dair
oluşturdukları şeyleri yansıtma biçimidir. İlk çağlardan günümüze ulaşıncaya kadar insanlar
taş, kerpiç, hiyeroglif başta olmak üzere duygu, düşünce, ihtiyaç ve isteklerini çeşitli
şekillerde dile getirmiştir. Tarihte çok önemli sanatçılar dini figürleri resimlemiş veya
heykelleştirmiştir. Michelangelo, sanatında dini figürlere de yer veren şaheser bir dehadır.
Sanatçı, Sanat Tarihi’nde dini bir figür olan Hz. Musa heykelini yapmıştır. Bu eserin
hikayesi şöyledir:
Rönesans Dönemi ‘nin 1505 yılında papa 2. Julius, Rönesans’ın en büyük sanatçısı olan
Michelangelo’yu o döneme kadar eşi benzeri görülmemiş, devasa büyüklükte ve görkemli
olmasını istediği kendi mezarını yapmak üzere görevlendirilmiştir. Ancak devam eden ve
mezar anıtının da içinde olacağı San Pietro İn Vinroli bazilikasından dolayı malzeme sıkıntısı
yaşanmıştır. Bunun üzerine Michelangelo Carrara’daki mermer ocaklarında aylarca çalıştıktan
sonra Roma’ya geri dönmüştür. Bu seferde maddi noktada papa ile anlaşamamıştır.
1513 yılında papa 2. Julius’un ölümü üzerine Michelangelo mezar anıtını yapmak için
tekrardan görevlendirmiştir. Mezar anıtına başlayan Michelangelo uzun bir süre sonunda
eserini tamamlamıştır. Söz konusu eserde mezar anıtının merkezinde bulunan Hz. Musa, bir
elinde on emir diğer eliyle de sakalını tutmaktadır. Musa uzun sakallı ve bıyıklıdır. Kaslı ve
heybetli bir duruşu vardır. Yüzünde ona ihanet eden İsrail oğullarına duyduğu öfke vardır.
Dizinde yer alan kumaşın her kıvrımını ustalıkla yapmıştır. Heykelde ışık-gölge oyunları
vardır. Heykellerin hepsinde Antik Yunan ve Roma döneminin özellikleri görülür. Hz.
Musa’nın başında iki boynuz bulunmaktadır.
Rönesans Dönemi bilindiği gibi Avrupa’da bilimin, sanatın, bilginin yeniden doğuşa geçtiği,
dinle ilişkisi olmayan tabuların yıkıldığı bir dönemdir. Bilim, sanat, edebiyat bu dönemle
birlikte gelişmiş 17. Ve 18. Yüzyıllarda ortaya çıkacak Aydınlanma ve Akıl Çağlarının tohumu
Rönesans Dönemiyle birlikte atılmıştır. Yani sanat dinle birleşmiş ancak ona karşı
çıkmamıştır. Din ve sanat birbirlerinin tamamlayıcı öğeleridir. Ancak geçmişte dinin yanlış
bilinmesi, Skolastik Düşüncenin hakimiyet sürmesi, insanların sorgulamadan itaat etmesi gibi
nedenlerle din sömürge aracı olarak kullanılmıştır. Böylece insanlar hayal gücünün, imgenin,
hazzın ve yaşamın damarı olan sanattan mahrum kalarak körelmiştir.
Sonuç olarak; din ve sanat Tarihteki birtakım yanlış düşünceli figürlere rağmen birbirine
karşı değildir. Duyguların, hayallerin, özgür düşüncenin, hak ve sorumluluğun olmadığı
yerde dinden ve sanattan söz edilemez. Din kişinin kendisine ve yaşadığı çağa zarar
vermeyen, insanı bilgilendiren hiçbir bilgiye kulak tıkamaz. Din insanı ve toplumu
şekillendirirken; sanat insanın ruhunu, ruhunun içinde gizli kalmış duyguların harekete
geçmesini sağlar. Sanatın en temel duyguları gözlemlemek ve hissetmektir. Sanat dinin
aynasıdır. Din sanatla ne kadar doğru ve uyumlu hareket ederse bir o kadar doğru anlaşılır ve
düzgün uygulanır. Unutulmamalı ki; insanın en güçlü duyguları gözlem ve deneyim sonucu
ortaya çıkmaktadır. Din gibi insanın düşünce yapısının şekillenmesinde kök görevi gören,
kolay kolay da köklerinden insanın taviz veremeyeceği, yaşam biçiminin bu kavram
üzerinden şekillendiği bir noktada sanatla dinin uygunluğu insanın Dünyaya karşı bakış
açısını şekillendirir ve diğer insanlarla iletişim sürecini de yönlendirir. Çünkü insan yapısının
en çok etkilendiği ve harekete geçtiği yapıları göz ve kalptir. İnsan gördüğünü hisseder.
Hissettiğini görür. Göz kalbe tabiidir. İnsan duygusu en çok gözlemden beslenir ve gözlemle
mizacını oluşturur.
Bir cevap yazın