Bugün köpürmedi deniz, yoksa sen miydin kıyıya vuran? Güneşte marsık gibi yandı çocuklar seni beklerken, limanı mesken tuttular. Hani çocukça gözyaşı döküyordun, yosunlar bitiyordu yanaklarında; çayını soğuk seviyordun, son lokmanı hep bırakıyordun; üşüyünce terliyordun, terleyince sırılsıklam; hani sırf bunun için sevilmek istiyordun. Hepsi birer alışkanlıktı, insan sevdiğine alışırdı. Bak, gördün mü, geceyi de kararttın. Aşk olsun sana. Aşk olsun. Aşk.
Hoşça kal bu kıyıda.
Şimdi uygun adım, sol, sağ, sol yürüyeceksin kordon boyu. Kıt’a duracaksın dondurmacının önünde. Bir elinde dondurma, diğer elin başka bir elin terli ayasını tutarken güneşi batıracaksın ve hilale selam duracaksın. Şehrin rengârenk ışıkları aldatıcı bir sarhoşluk hissi verince yıldızlar da kaybolacak. Her gece 12’de yatakta içtima! Doğum kontrol haplarını bırakmandan itibaren çalışmalar başlayacak. Üstelik içtima saatlerinde kimse senin ter kokmanı hoş karşılamaz. Güzel bir koku: Mesela sakura! Hiçbir şey Japon kiraz çiçeklerinin yerini tutamaz. Kirazı çağrıştırabilir dudakların, heyecandan kızarmış kınalı yapıncak gibi yanakların, öpenin de dudaklarını yakacak. Yahut bu hoş koku, ufak bir kaçamağın hatırasını canlandıracak, ama en azından beklentiyi karşılayacak, sorunsuz bir gece yaşanacak. Harika bir uyku çekeceksin. Çünkü uyumak daha fazla uyum sağlamaktır.
Totaliter bir aşktan karşılıklı uyum beklenir.
Begonvil pembesi, rakı beyazı, lezzetli bir balık sofrası, çalışıp hak edilmiş bir akşamın dinlendirici mutluluğu ve tabi sofranın fotoğraflarını paylaşmanın verdiği gurur, ama duyduğun ezginin rembetiko olduğunu asla öğrenemeyeceksin. Eleni’den insaf beklemenin çaresizliği sana hiçbir şey çağrıştırmayacak. Bu denli uyumsuz bir aşk farklılığı gerektirir ki, bu demokrasidir. En büyük tehlike. Düşünsene, bütün bu kalabalığın her biri ilişkilerinde demokrasi arasa, eşitlik isteseler birbirlerinden. Sevmenin hiçbir faşist yanı kalmaz. Anadolu’ya hasret ezgileri de çalınmaz artık, sınırları kaldırmış olsak.
Yılda bir serinlemek için girdiğin deniz benim yuvam, sen kıyıda çimerken yosunlar saracak bedenini, irkilip su yutacaksın. Gözlerinin kararmasından korkma. Bu karartı perdesi Lumiere kardeşlerin bir sinema gösterisi. Perdede senin yazın, küçük bir çocuk denizin derinliklerinde bir sandık keşfediyor, kenarlarında altın şeritler. Bu senin yazın. Şeritlere dokunur dokunmaz silinmiş yazılar beliriyor, bir şifre olmalı, çözebilecek misin? Düşün biraz, hemen pes etme, nefesin tükeniyor, sabret, şifreyi çözersen sandığı açabileceksin. İçinde ne olduğunu merak etmiyor musun? Bir tahminin vardır elbet, ama fazla vaktin yok! Bir öpücük, sıcak bir dokunuş ve basınca inat açılıyor kapak. Sandık seni içine çekiyor. Korkma, bu senin yazın.
Sonsuz bir düşüşten sonra yeniden beliriyor gökyüzü ve deniz, fark edebilirsen eğer gerçekten ayaklarının yere bastığını, güneşin topraktaki sıcaklığını duyabilirsin. Ayaklarının altını gıdıklayacak çimler. Boşluktan düşüş sersemletir, bu hafif sarhoşluk temiz havayla düzelecek. Bak, baksana, yemyeşil her yer, yükselen ağaçların tepesinde öten kuşlar ve çocuk sesleri, vücudunu okşuyor meltem, kendi boşluğuna bakıyorsun işte. Bıraksan kendini, kendini keşfedeceksin. Kahkahaların, çocukluk sevinçlerin, gözyaşların dalgaların köpüklerine karışıyor. İnceden yağan yağmurla hislerin yeniden beliriyor. Kollarını aç, gökyüzüne sarıl. Bak, nasıl da küçülüyor dünya, yüreğine sığabilmek için.
Filmin ilk perdesi kahramanın kendi içine dönük yolculuğunun başlamasıyla bitiyor.
Neden sonra saçlarından, koparırcasına çekiyor, kurtarıyorlar seni boğulmaktan. İkinci perdeyi göremiyorsun bu nedenle, oysa yola çıkmış olmanın sorumluluğunu taşıyarak kendinle yüzleşecektin. Merak ediyorsun, ama sorumluluklarından kurtulduğun için minnet duyabilirsin seni senden kurtaranlara.
Ertesi gün işe gidecek olmanın mutsuzluğu dönüş yolcuğunda ayyuka çıkacak, birkaç kaza atlatacaksınız, biraz kavga. Birkaç hafta sonra çalışma hayatının geçici gerginlikleri. Herkes sosyal medya hesabında paylaştığın pembeli beyazlı entariyi nereden aldığını soracak. Bu yüzden bir sonraki tatilde giyemeyeceksin onu. Merak etme sana yenisini alacaklar. Yeni renkler eskisinin yerini hemen dolduracak.
Totaliter bir aşkın muhteşem zaferidir karnı burnunda olmak. Beşik, biberon, emzik, ana kucağı; son model bebek arabası. Emzirmeyi keşfedecek yavrun, sana anneliği öğretecek. Yeni alışkanlıklara yelken açacaksın bu sonbahar. Alıştıkça seveceksin onları! Ne de olsa bu senin yazın.
Bir cevap yazın