Orijinal adı The Hate U Give olan film, Sessiz Olma adıyla Türkçe dublaj olarak
gösterilmiştir. Film siyahilerin oturduğu bir mahallede ve beyazların devam ettiği bir okul
bölgesinde geçer.
Starr Amara Carter, üniversiteyi kazanabileceği bir lise olan başka bir semtte, beyazların
devam ettiği okula gider. Beyaz bir erkek arkadaşı vardır. Bir akşam siyahların verdiği partiye
katılır. Ancak partide silah atılır ve çocukluk arkadaşı Khalil ile partiden ayrılır. Yolda
arabayla yavaş giderken beyaz bir polis tarafından durdurulur. Gece arbede çıkar ve polis
yanlışlıkla silahsız Khalil’i öldürür. Tek görgü tanığı Starr’dır.
Polis memuru beyaz, öldürülen siyah olduğundan yargılama yapılması için Büyük Jüri’nin
önünde Starr’ın ifade vermesi gerekmektedir. Yalnız bu, çocuk ve aile için tehlikelidir. Bir
akşam Khalil’in davasına bakacak avukat, Carter’lara gelir ve Khalil’in silahsız olması
konusunda “zaten silahsız olmanız imkansız, çünkü silahınız siyahi olmanızdır” der.
Starr, çocukken daha önce de bir arkadaşının öldürüldüğüne tanık olmuştur. Ayrıca beyazların
devam ettiği okulda tanık olmasının yanlış intiba bırakacağı düşüncesindedir. Starr’ın
lisesinde Khalil’in öldürülmesini protesto etmek için ders boykotu yapılır. Ancak Starr ders
boykotunun sevilmeyen dersleri asmak için yapıldığını bilmektedir.
Bulundukları bölgede Kral lakaplı, uyuşturucu çete lideri vardır. Khalil, bu çeteye
çalışmaktadır. Görgü tanığı Starr’ın ailesi hem çete tarafından hem de polis tarafından
sıkıştırılır. Buna rağmen Starr Büyük Jüri önünde ifade vermeyi kabul eder.
Starr televizyona röportaj verirken yüzü gösterilmez. Ancak lise balosu akşamı erkek arkadaşı
röportaj verenin Starr olduğunu anlar. Ve film ırkçı gerilimin çerçevesinde sürükleyici bir
şekilde devam eder.
Büyük Jüri polisi yargılamaktan vazgeçer ve serbest bırakır. Siyahiler akşam vakti belediye
önünde gösteri düzenler. Polis barikatıyla karşılaşırlar. Starr megafonu alıp konuşma yapar.
Maalesef polis göz yaşartıcı kapsüllerle topluluğa müdahale eder. Starr, “Biz ne dersek
diyelim, ne kadar bağırırsak bağıralım, bizi duymayı reddediyorlar,” der.
Polisin göstericileri müdahalesinden bir kamyonetle uzaklaşıp babalarının sahip olduğu
markete sığınırlar ve göz yaşartıcı kapsüllerin gözlerine verdiği yanıklığı hafifletmek için
yüzlerine süt dökerler. O sırada Kral ve adamları marketi kundaklar. İçerde kalan Starr ve
erkek kardeşi arka kapıyı zorlasa da açamazlar. Babaları gelir ve onları arka kapıdan kurtarır.
Kral ve adamları babalarını vuracakken küçük erkek kardeşleri silah doğrultarak Kral ve
adamlarını durdurur. O sırada polis gelir. Olay kısa bir duraklamadan sonra durulur. Kral göz
altına alınır, aile serbest bırakılır ve eski düzenlerine dönerler. Bu sırada Starr’ın düşünceleri
anlatıya dönüşür: “Yarattığınız nefret, çocukları bile etkiliyor,” der.
Aksiyon, dram ve polisiye türlerin iç içe işlendiği film çok sürükleyici. ABD’deki ırkçılığı ele
alışta hiçbir aşırılığa kaçmadan gerçekçi bir şekilde işlenmiş. Siyahi polislerin düştüğü çelişki
de ele alınmış. Siyah bir kadının beyaz bir erkek arkadaşının olması filmdeki motiflerden biri.
2016 yılında Amerikan Sosyoloji Derneği’nin yıllık konferansı için Kanada’daki Montreal
kentine gittim. “Yaşayan büyük sosyologlar” özel oturumunda, Immanuel Wallerstein’e bir
siyahi sosyolog: “Neden aranızda siyahi bir sosyolog yok?” diye sordu. Yani yaşayan büyük
sosyologların hepsi beyaz mıydı? O zaman şunu farkına vardım: Bizim ABD’deki ırk
ayrımını tamamen anlayabilmemize imkan yoktu. Nasıl ki, 11 Eylül gibi travmatik olaylar
hariç, ABD kamuoyu İslam ülkelerinin sorunlarını gündemlerine taşımıyorlarsa. Konular
hakkında filmler seyretsek bile, ancak filmin süresi dahilinde bazı izlenimler edinmemiz
mümkün. Yoksa her gün siyah-beyaz çelişkisini yaşayan ABD ve Batı’nın sorunlarını
içselleştirmemiz imkansız. Bu yüzden Türkiye’de sosyoloji alanında ırkçılık fazla çalışılan bir
konu değil.
Avrupa’da bile ırkçılık daha kültürel boyutlarıyla çalışılıyor. Bu çalışmalara İslam
toplumunun etkisi de oradaki göçmenlerin sorunları kadar yansıyor. Yani her ülkenin içsel
sorunları toplum bilimlerin konusu oluyor. Böyle olması da kaçınılmaz. Ne kadar
karşılaştırmalı sosyoloji çalışmaları yapılsa da her ülkenin kendine özgü yapısı var.
Aynı şekilde kültürel açıdan farklı dinlerden olan ülkeleri karşılaştırmak da zor. Türkiye’nin
yüzde 97’si Müslüman ve kendine ait kültürel dokusu var. Mezhepleri ve tarikat yapısı ile
kendine ait özellikleri var. Hatta bu tarikat ve cemaatler, Hıristiyan sektlerinden ayrıldığı
kadar, diğer Müslüman ülkelerden de farklı.
Onun için toplum bilimler daha ilkel evresinde.
ABD’yi anlayabilmek için Sessiz Olma filmini izlemenizi tavsiye ederim. Kültürel açıdan çok
faydalı olacağı kanaatindeyim.
Bir cevap yazın