Bizim kuşağın ezici bir kısmı bırakın kadın olmayı ve de kız olmayı henüz cinsiyet ayrımının farkına varamadığı süreçte yani çocuk olduğu dönemde ne yazık ki kendi ailesinde şiddetle tanışıyor..
” Kızını dövmeyen dizini döver” atasözünü duymayan bilmeyen kız yoktur sanırım…
Eskisi kadar olmasa dahi tablo hala devam ediyor…Bizleri önce o çok seven annelerimiz döver…Sebepler basittir en basiti annenin sinir hastası olması ve kendisi için değil etrafı için yaşaması…Bu etraf baskısı önce kendisini cendereye almıştır ve kendisi söz sahibi olunca içselleştirdiği dürtüsü ile evlatlarını özellikle kız evlatlarını cendereye sokar…Toplumun istediği onun istediğidir ve o yönde eğirmeye başlar elindeki ham yünü…Eğer doğan gereği baş kaldırırsan sonun bellidir ve ne kadar inat ve onlara göre dikbaşlı isen o kadar saçın kalır annenin ellerinde….
Genç kız olursun bu kez senden önce şiddet gören ablanın tırnak izlerini taşırsın o küçücük ellerinde….Okulda bazı şanslı çocukları görürsün ailesinden şiddet görmeyen ve imrenirsin ama en çok ellerinde henüz dün akşam ablanın ya da kardeşinin açtığı tırnak yaralarından utanırsın…
Büyürsün ve büyümekte başka sancılı süreçtir çünkü kendi gezmen ve kıyafetlerinle ilgili özgürce fikir beyan edip; kararlarını bırak almayı açıklayacak kadar değildir bu boyveriş, sadece evde sırtına sorumluluk yükleyecek kadardır..
Ne zaman ki iş hayatına başlarsın elin ekmek tutar ve aslında kendinin farkına varıp dümenin ucundan tutmaya başlarsın bu kez evlenme zamanın gelmiştir..Biraz daha hoşgörülü ise ailen istediğin ile evlenirsin ama bu istek genellikle sevdadan değil sevda sandığındandır…Çünkü sanırsın ki güzel günlerin hatırına özgürlüktür gitiğin yol, hem seviyor, seviliyorsun…seni olduğu gibi beğenmiştir o insan..Sosyal yaşamın içinde karşına çıkan kardelendir o, kırmızı ojelerin, büyük küpelerin, yüzüklerin, kot pantolonun ve hatta arkadaş çevren hiç rahatsız etmez onu çünkü seni öyle olduğun için sevmiştir zaten…
Ve mutlu son! evlenirsin eğer o kadar hayalperest değilsen ve karşındakide iyi bir aktör değilse henüz yıllar geçmeden ”Ben ne yaptım” diye düşünmeye başlarsın…Nafile geri dönsen geldiğin yol sana yabancı artık..hem ekmek bölünmüş soyadın değişmiş, hem de ardında önünde toplum denen yargı kurumu var…Ve çocukların…Önce çocuk sonra kız sonra kadın ve malesef İNSAN olarak anlatamazsın derdini ve ilk ailen yargılar seni ” Ben babandan neler çektim tabi siz rahata alıştınız babaocağında zor geliyor şimdi..Hele bir de baban ölmüşse o anne seni namusunla telinle duvağınla gelin etmiş göğsünü gere gere gezerken sen nasıl geriye dul olarak dönersin…”Kol kırılır yen içinde kalır” ”Ben kan kustum kızılcık şerbeti içtim” ”Bu evden gelinlikle çıktın kefenle dönersin” deyişlerini ezberletirler kadınlarımıza….
Yetişme döneminden gelen eziklik ve kendine güvensizlik seni bu kez başkaldırdığın ben buyum diye bağırdığın için koca dayağına mahkum eder…Eğer belalı kompleksli ya da hastalıklı bir sevda besliyorsa kocan ya da sevdiğin sana ondan da kurtuluş yoktur.Yıllar, toplum,güvensizlik ve çevrenin öğütleri birkaçta kötü örnek bastırır bastırır seni…Nokta olursun silik bir nokta ama için durmaz ya öleceksin ya öldürüleceksin ya da küllerinden yeniden doğacaksın…
Bundan sonra kadınlarımız nokta,virgül, soru işareti ve en çokta ünlem olarak tutunur hayata…Kimileride içlerindeki kendilerinden yeniden doğarken ölüp ölüp dirilmelere ıslıklı nefretli küfür savururlar..
Malesef kadın olmak zor sanat ve bu yolda düşe kalka ilerlerken bazı köşebaşlarında hatalarınla karşılaştığında sırtını dönmeyip yüzleşmeyi başarabilirsen, kendini sevip eğitip geliştirip saygılı sevgili insan çocuklar yetiştirebilirsin.
Eğer kadın olmak zor sanat ise bizler zorluğun üstesinden gelip bu sanatın hakkını vermekle yükümlüyüz diye düşünüyorum şanslı bir kadın olarak….Belki sığınma evi kapattıramayız ama yenilerinin açılma gerekliliğini ortadan kaldırabiliriz..
Bir cevap yazın