babamın gölgesi düşerken
odamın duvarlarına
gülüşün düşüyor aklıma birden
daha da bir saçaklanıyor
ıssızlık
susuşlarda biriken…
yüzünü yüzüme sürsen
uykum gelirdi oysa…
suların azgın akışını
açıklayamam azra
açıklayamam
içimden
sana doğru nehrin
deli iştahını…
tozlu bir ülke giriyor aramıza…
bakışla nefesin düşman durduğu
sisin tutkusu sızıyor camdan…
gözümle gülüşünün arasını açıyor
sis burgaçları…
artık ne yapsam göremiyorum
ne içime
ne öteme bakamıyorum…
denizden tuz esintileri
gizlenirken
kayanın saklı yüreğine
bu sisten
nasıl gizlenesim gelir
bilemezsin…
gecenin tuttuğu kuyular derin olur
yalnızlık
gözyaşları alnına akan bir çocuktur azra
şarkısını susturamamaktır sisin…
hiç kimse öğretmedi o çocuğa
açlığı ve susuzluğu
senin öğrettiğin kadar…
sensizlik kıymığından oklar yontup
saplıyor ruhumun çekirdeğine
içimdeki en çok bana benzeyeni öldürüyor…
tam zamanında dondu sis
ve gördüğüm en acayip bakışla baktı bana
oyuklarını doldurdu boşluğun…
oysa isterdim ki
yağmurdan kapıları olsun
sana doğru açılan…
aşk biraz da yurtsuzluktur azra
o yer içinde bir yerlerde
oraya gitmekten çekinme…
Josef Kılçıksız
Fransa, 30.10. 2016
Bir cevap yazın