Ne zamanki tanrılar önem kazandı, tanrıçalar geri plana itildi, savaşlar başladı, kadınlar savaş ganimeti oldu. Erilleşen toplum kendine uygun yeni tanrılar edindi. Uçkuruna düşkün Zeus sapıkça saldırganlıklar Zeus’laşmak isteyenler arttı. Kadınlar Medusa’laştırıldı. Fiziki gücün vazgeçilmezliği güçsüzleri tüketmeyi sürdürdü.
Kadınların birey olması güçleşti. Yüzyıllardır devam eden eril düzen tek tanrılı dinlerin öğretileriyle disipline edilse de pek az şey değişti. Meryem Ana, Fatma Ana, Ayşe Ana kimliklerinde “ana”lık yüceltilirken; kadın cadı oldu, kaşık düşmanı, eksik etek, saçı uzun aklı kısa oldu. Adı yok oldu.
Artık o isim tamlamasıydı. “Kaç paralık adamsın?” sorularının kapı açtığı toplumda tamlanan da tamlayan da önemliydi. Ahmet Bey’in eşi, Murat beyefendinin kızı, masanın bacağı, kapının kolu misali varlık sürdürmeyi çıkar yol gördü. Tüm masa ve kapıların birbirine benzediğini algılamadan uzak, mutluyu oynadı.
İsim tamlaması olan ben, bir grup isim tamlamasının arasına düşmüştüm. Masanın veya kapının piyasa değeri oranında kurum kuru kurulup, süzüm süzüm süzülüyorduk. Dolayısıyla ben daha az süzülüyordum. Yine yarışçı halini almıştık. Giysilerimize övgü faslı epey sürdü. Bazılarımız sözlerinin etkisini katmerlendirmek için anlatımlarında harflere işkence çektiriyordu. “Aaay bennn ayakkabına baayılldımm.”,“Eteğiinleee bluzunun renk uyumuu harikaaa.” Kulağım sızlıyor, elimi ağızlarına götürüp baygınlık geçiren harfleri kurtarmak istiyordum. Ama yapmadım. Onaylayan bakışlarla tebessümümü gönderdim. Önemli olan finaldi.
Kaynanaların, görümcelerin ne kadar nankör kendimizinse ne kadar fedakâr olduğunu ortaya döktük. İkramlar sunulmaya başladı. Tabaklardaki yiyecekler tarafımızca azaltılırken, tarifler alınıyordu. Ardı sıra reklamlar başladı. “Ayy arkadaşlar geçen hafta Korubal oteldeydikk. Nicoise aldık harikaaa. Muhakkak tadın.” Bir diğeri “Bananaa restoranınn beef Wellingtonu muhteşemm ötesi yemelisiniz.” diyordu.
Annem çocukluğunda kendilerine musallat olan bitleri anlatırdı. Hatıralarım arasından fırlayıp öne geçti. Bir süre etrafıma baktım ve sonra, sorumu sordum. “Siz hiç bitkadyus yediniz mi?”, başlar bana döndü. Aklıma gelen bitki, hayvan ürünlerini, alt alta üst üste sıralayıp, içine koyup dışına çıkartıp bitkadyusu hazırladım. İznik çinisi bezeli porselen servis tabağına alıp lokanta Krezüs’te servis ettirdim. Benim tarifimle tarifler sona erdi. Konuşmalardaki heyecan azalmıştı. Bir süre sonra vedalaştık. Hemcinslerime baktım en dik yürüyen bendim.
Bir cevap yazın