Onlar ışığı kesmek istediler.Ayakta duranı yıkmak ve omuzlarından savurmak istediler.Onlar başlangıcı olan ne varsa başlamadan bitirmek istediler.Gökyüzü kuruyana kadar akıttılar yağmuru.Asla durmadılar.Asla durmayacaklar.
Varlığın ve yokluğun ancak zihnim tarafından bilinecektir.Seni anlatsam yuvarlak masanın loş sohbetinde,seni görmediklerini söyleceklerdir.Gittiğini söyleyip yer yer kızsam,ardından küfredeceklerdir.Söyle, yarattığı etki ve yaşattığı tepki yaşımdan büyük adam deliriyor muyum? Kılı kırk yarmak gibi sessizliğimden kurtulmak.Dudaklarım tepkisiz kalmış,dudaklarım açılmamış oysa ne çok gürültü var yüreğimde.Baktığım her yerde öylece duruyor gibisin.Gelip otursan yatağımın bir diğer ucuna söndürsen ışığı, ellerin tenimde gezse ve zaman ilk kez duruverse…Her gün görsem seni,güneşin ilk melekleri yansırken sarı saçlarına öyle sarhoş kalsam güzelliğine.Teninin beyazına şarabın kanını saçsam, bedenin sarhoş etse beni bu bulutsuz geceye.Ellerin boğmak istemese beni,gözlerini kaçırmasan öfkeyle ve topukların ahşap zeminin üzerinde bir melodi yaratsa.Dinledikçe ritmini, hanem senin kalabalığınla dolsa.Sen zihnimin bana bir yansıması olarak kalma.Papatyalar tükenene dek seveceğim seni.Çözümsüz acılarım düğümleniveriyor,kalemim bile sanki benden uzağa gidiyor.Ancak korkma.Unutucak kadar çok yaşamadım.Öyle bir cennetin pusulası saklı ki bedeninde hiç kaybolmadım.Hastalığım beni bu hücreye hapsedince, ve hareketlerim bir kaç adımla kısıtlanınca anladım.Meğer hiç bu kadar özgür olmamışım.İnsanlar yüzüme nefretle bakıyorlar, bu yüzden beni artık diğerlerinin arasına sokmuyorlar.Kapının sağında bir delik var,oradan yaşamama yetecek kadar yiyecek siyah bir derinin sardığı el tarafından veriliyor.Bir kaç senedir aynada baktığımdan başkasını görmüyorum.Sende artık beni beton mezarımda ziyaret etmiyorsun.Derin bir özlemin içerisindeyim.Günlerim,aylarım hatta yıllarım ölümü bekleyerek geçiyor.Onlara beni yok etmelerini söylüyorum,ne isterlerse yapacağımı söylüyorum lakin beni dinlemiyorlar.İçinde bulunduğum yer altı tane blogdan oluşuyor.Her blogda on iki tane hücre,on iki tane mezar var.Ben altıncı blogdayım.Burada sadece üç kişiyiz.İnanabiliyor musun? Her geçen gün kulaklarımıza çivi çakılıyor ve gök kubbe tunçtan çekiciyle kafamıza vuruyor ! Ah Algos…Hayat hep öğrenilmiş çaresizliklerle dolu değil mi?Benim öğrendiğim tek çaresizlik sendin.Bazı geceler hayalini görüyor gibiyim.Hayalinin yansımadığı gecelerde boğuluyor gibiyim.Hangi mevsimde olduğumu kulaklarıma yansıyan seslerle anlıyorum Algos.Bazen hiç geçmiyor ve derin bir karmaşa yaşıyorum.Vücudum sıcaktan kavrulurken, gürültüyle birbirine karışan yağmurları duyuyorum.O kadar çok kelime birikti ki içimde,ruhumun bana yalvaran sesini duyuyorum.Ben hangi şehirdeyim,kaç yaşına bastım ve bugün günlerden ne?Hiç bir fikrim yok.Yaşlandığımı kırışan ellerimden anlıyorum.Siyah saçlarım beyazlarla dolu. Ancak pişman değilim sevgili dostum.Sende olmamalısın.Çünkü senin yerinde olmak için her şeyi feda ederdim.İçinde bulunduğum sahte ve kurulu düzen senin amansız ulaştığın gerçekliğe özendiriyor beni.En kötüsü de bu.Öldürememek.Kendini ve zihnini öldürememek.Bana acı veren tek nokta bu.Seni ve sahip olduğun herkesi alevlere verdiğim zamanı hatırlıyorum.Hatırladıkça üşümeyi unutuyorum Algos,hatırladıkça yaşamayı unutuyorum.Ancak aşkın bende gizli kalan tüm duyguları yüzeye çıkardı.Ve yavaşça kirlendim.Bir gece uyandım ve kristal şamdanların tüm gece içinde hapsettiği ateşin büyüsü, sizi uykunuzda öldürdü.Öyle nazik bir dokunuş oldu ki,inan bana orada öylece çırılçıplak seslerinizi dinledim.Beni yakaladıklarında fazla uzağa gitmemiştim.Kollarımdan tutup zincirlediklerinde o ses durmamı söylüyordu.Ancak o kadar güçlü değildim.Yalnızca bana söyleneni yaptım.Çünkü delirmek üzereydim,o kahkahalar hiç peşimi bırakmıyordu.O gürültü nefesimi kesiyordu.Şimdiyse sessizliğimde boğuluyorum.Pişman değilim Algos,düşman değilim.Yakında görüşeceğiz.
Asla durmadılar.Asla durmayacaklar.