Az önce kitabı bırakıp yazmaya başladığımda bir kedi geldi yanıma, tuhaf tuhaf bana bakıp gitti. İçimden seni de yazayım da gör ey sevgili sokak kedisi dedim! 5 dakika sürdü sürmedi geri geldi. Sanırım onun da bana anlatacak hikâyesi var, bakalım neler anlatacak bizim sokak kedisi diye incelemeye koyuldum.
Duvarın üzerinde kuyruğunu havaya kaldırdı. Beni ince ince süzen bir tavırla gidip gitmemek arasında ki bir bakışla, adeta beni süzüyordu. Beni sev modundaydı bu kedi. İçimden bu kediye isim takmak geçti. Kedi ile bakışmalarımız devam ederken “Ramiz” dedim. Ramiz ismindekiler bana alınmasın, ama ona en çok yakışan isim buydu! İri yarı bir kedi gibi dursa da aslında korkağın tekiydi bence bu kedi. Pöf desem kaçar giderdi saniyesinde. Ne ben bir hamle yaptım ne de o hamle yaptı. Öylece bakışmaya devam ettik bizim sokak kedisi ile. Ne o anlatacak bir hikâyen mi var dedim gülümseyerek, gözünü hiç kaçırmadan bana bakmaya devam etti bizim Ramiz.
Bu beyazla sarı karışımı olan kedi bir anda üstüme doğru gelmeye başladı. Tıslayarak. O yaklaştıkça az önce ki gururumdan eser kalmamıştı adeta, ona saydırırken ben nereden ve nasıl kaçarım diye ince ince hesap yapmaya başladım bile. Kediden korkup kaçan nadir insanlardan biri olmanın verdiği avanaklıkla dururken, bir anda büyüttü gözlerini, kocaman gözleriyle adım adım sinsice bana yaklaşmaya başladı. Ben “manyak mısın Ramiz üstüme gelme bak” diye tipik insan modundaydım. “Öyle göründüğüme bakma asıl korkak benim, büyüksün Ramiz “dediğimde, çoktan oturduğum sandalyeye doğru bir hamle yapmıştı bile. Tabi ben insan olmamın verdiği bir üstünlükle kediden daha çok bağırarak çığlık çığlığa ayağa fırladım ve sandalyemden birkaç adım ileriye doğru koştum. Meğer hemen arkamda ki ağacın dibine düşmüş bir kuş yavrusu varmış. Ben kendi telaşıma düşmüş kanadı kırık kuşun varlığını fark etmemiştim bile! Bizim Ramiz, sokak kedisi olmasının sebebiyle mi nedir, yoksa o günlük yemeğini bulmuş olmanın sevinciyle mi nedir, bir anda kuşun gırtlağına çökmeye başladı ve ben ilk defa böyle bir doğa olayına tanık olmamın verdiği şaşkınlıkla öylece kalakaldım. Bende bütün cesaretimi toplayıp daha çok bağırınca, kedi de ne olduğunu anlayamaz bir şekilde kaçmaya başladı. Bizim yavru kuş daha çok hırpalanmış bir şekilde ağaca doğru uçmaya çalıştı ve can havliyle ağaca kondu. Komşular etraftan seslenince “hayrola kızım neden bağırdın diye,” ben hiçbir şey olmamış gibi ne Ramiz ne kuş kendi kendime konuşup bağırıyormuşum gibiydim. Bu halimi görenler kesin delirdiğimi falan düşünürdü. İşin aslı Ramiz ben ve yavru kuşta saklıydı.
Sonra oturup gülmeye başladım. Bir bahçenin ortasında yalnızlıktan kafayı yemiş, torunlarını görünce sevincinden bağıran yaşlı bir ihtiyar gibi hissettim o anda kendimi. Olanları komşulara anlattım. Kimi şaşırdı, kimi önemsemedi kimi de benimle birlikte güldü. Ama sanırım ben en çok kendi şaşkınlığıma güldüm, Ramiz’in bana saldıracağı düşüncesiyle arkamda duran kuşu fark etmediğime mi yanayım, bir insanın küçücük bir kediden korkmasına mı?
Sonra saatlerce bekledim yine Ramiz’i gelir miydi bilmiyorum. Günlerce süt koydum bir kaba. Belki gelirdi bizim sokak kedisi diye. Bıkmadan usanmadan bekledim. Onun dışında birçok kedi geldi. Sütü içti, gitti. Biliyordum bir gün Ramiz gelecekti küçük arkadaşım, bana saldıracağını düşündüğüm küçücük kedi. Nasıl da bağlanmıştım bu kediye ben böyle.
Derken bir gün bizim Ramiz geldi ya. Tam geçerken benim evin önünden bir ceylan ürkekliği ile bana baktı. Hah geldi işte diye sevinçten ellerimi vurdum birbirine. “Biliyordum dostum geleceğini ,” dedim. Zaten süt koyulu kaba o da yönelince gidip usulca yanına yaklaştım. Kafasını kaldırıp bana baktığında o da gidip gitmemekle kararsız kalmış gibi hissettim, belki de sadece buna inandım ben. Başını usulca sevdim. O da kaçmadı. Sonrasında benimle birlikte yaşayacak tüm hayatıma tanık olacak olan Ramiz ile başlayan garip hikâyemizin ilk bölümüydü.
İşte sevgili okuyucularım Ramiz ile tanışmamız böyle oldu. O bir sokak kedisiydi. Şimdi ev arkadaşım.
Unuttu mu dersiniz Ramiz, nereden geldiğini zannetmiyorum. Her gece ben uyuduktan sonra evin içinde minik minik adımlarla yürüyor. Her yeri kolaçan ediyor ve öyle gidiyordu uyumaya.
Bence o nereden geldiğini hiç unutmadı. Ve belki de hep bir korkusu vardı yüreğinde yine sokak kedisi olabilme ihtimali. O nereden geldiğini unutmaksa bence günümüz insanlarına ait bir kavram.
Kanadı kırık kuş yavrusuna gelince onu o gün alıp veterinere götürdüm. Güvercin sahipleri evcilleştirmek amacıyla kanadını kesmiş meğer. Kim yaptı ya da o nasıl geldi benim bahçeme hiçbir fikrim yok. Ama o da iyileşti hikâyenin sonunda.
Neyse efenim sevgili okuyucuyu mu da sıkmayalım bu konulara girip. Ramiz işte bana bakıyor şimdi sanırım bu yazıyı bitirmemi ve kucağıma gelmek istiyor onu sevmem için
,
31 Temmuz 2015
Bahadın Kasabası
Bir cevap yazın