Ceyda, Portakal yokuşunu tırmanan yorgun otobüslerden birine binmek zorunda kaldığında saat beşi çoktan geçmişti. Zengin sitelerine ev işine giden kadınlar, bahçıvanlar, ayak işine bakan genç çocuklarla tıka basa doluydu içerisi. Furkan, elleri direksiyonda, kırmızı BMW’sinin içinde ağzı açık arkasından bakakalmıştı. Onun otobüse binmeye cesaret edebileceğini, kendisini yolun ortasında ekebileceğini hiç beklemezdi. İntikamı feci olacaktı. Ceyda çok korkuyordu.
Musibet bir havayla birlikte yılın ilk karı atıştırmaya başlamıştı. Taksilerin hepsi dolu geçiyordu. Otobüsün bünyesi genç kızdan sonraki yolcuları kabul etmedi, ön kapı arkasından sıkıştırarak kapandı. Ceyda yanındaki genç adamdan kendisi için de bir kontör basmasını rica etti. Dışarıda kalanlar bir süre umutsuz çırpınışlarla camı yumrukladılar. Kendini sıcağın rehavetine kaptırmış yolcular birlik olup şoförü desteklediler.
‘Kıpırdayacak yer kalmadı, elimi nereye koyacağım şaşırdım valla. ‘
‘İnsanlık dışı bir şey bu ya. Yorgun argın işten çık bir de burada milletle oran değdi buran değmedi diye dalaş.’
‘Şoför bey açmayın artık kapıları. İki durak için de binmesin kimse!’
Şoför cevap vermeden arka kapıyı açtı. İnenlerden çok binenler oldu. Son anda inmeye karar veren yaşlı teyzenin yerine kendi iradesi dışında oturtuluverdi Ceyda. Oturmasaydı, yığılır kalırdı. Alışık değildi bu sıkışıklığa. Akıllı biletler elden ele öne geçti, sonra yeniden sahiplerini buldu. Otobüs, şehrin ayazında bir sonraki otobüsü beklemek zorunda kalan yolcular tarafından şoföre savrulan türlü beddualarla, oflaya puflaya yola koyuldu. Sıkı sıkı çantasını kucakladı genç kız. Açmayın kapıları, iki durak için binmesin kimse! Oysaki o az ilerideki alışveriş merkezinde inmeyi planlıyordu. Yün bere kafasını sıkmıştı. Bildik bir baş ağrısı saplandı, midesi bulandı. Üstüne üstlük pencereler de açılmaz camdandı. Derin nefesler almaya çalıştıkça daha kötü oluyordu.
‘Kız Ayten, kolonya versene kıza, bak kötü oldu.’
‘Bu otobüs çarşıdan geçer mi?’
‘Yok bacım, arkadan dümdüz C’nnettepe’ye gider. Sen iyisi mi bir dahaki durakta in. Yoksa işin fena.‘
Keskin çamaşır suyu kokusu, elleri kolları işe gittikleri evlerin artıklarıyla dolu, bezgin kadınların hepsinden geliyordu. Kolonya şişesini uzatan elin parmakları tüm gün suların içinde beklemekten kızarmış, kabar kabar olmuştu. Ceyda, kırmızı ojeli tırnaklarını gizlemeye çalıştı. Burnuna bir mendil dayayıp kafasını sallamakla yetindi, konuşmaya kalkışırsa öğürebilirdi.
‘Kızın yüzü kâğıt gibi oldu, havalandırma çalışmıyor mu?’
‘Şoför bey, bir cevap verseniz zahmet edip.’
Şoför sesini çıkarmamakta inat ediyordu. Karşı koltukta, annesinin kucağında sıkılan kız buğulu cama bir ev çizdi. Tek katlı, çarpık çurpuk, her an üzerine yıkılabilecek bir şeydi. Anne, sürme ellerini pis yerlere, diye azarladı kızını. Yanında oturan adamın kucağına geçirdi.
‘Biraz da sen ilgilen, baba değil misin.’
‘Senin dilin çok uzadı,’ dedi adam.
‘Senin de,’ diyerek hırsla sırtını döndü kadın.
Küçük kız adamın hiddetini sezmiş, asap bozucu bir ağlama tutturmuştu. Ceyda gözlerini yumdu. Tek kolu alçılı genç bir kadın durduğu yerde huzursuzca ayak değiştirdi. Birkaç kişi daha tekrarladı aynı masum soruyu.
‘Havalandırma yok mu?’
Erkek egemenliğinin baskın olduğu otobüste sinirler gerilmişti. Televizyonda seyrettiği haberleri hatırladı Ceyda. Kavgadan ödü kopardı. Burnunu soğuk cama dayayıp dışarının temiz kar havasını içine çekmeye çalışırken bir durak kadar bile ilerleyemediklerini fark etti. Furkan’a belalar okudu içinden. Onu bu otobüse mecbur etmişti ya.
Şoförün telefonu çalınca yolcular tek beden halinde kendilerininkini yokladılar. Kiminin aklına evi arayıp yolda olduklarını haber vermek geldi. Ceyda’nın telefonu da titreşip duruyordu ama o aldırmıyordu. Şimdiye kadar tek bir kelime bile konuşmamış şoförün tükürüklü sesi perde perde yükselmeye başladı aniden.
‘Ne demek arkadaşına gitmek? Sen benle dalga mı geçiyorsun? Kime diyorum ben evden çıkmak yok diye. Keserim hepinizi. Katil yapacaksınız beni, katil!’
Ceyda sanki Furkan’ı dinliyordu. Biri kapıları açmaya yanaşmayan, gözü dönmüş otobüs şoförü, diğeri baba parasıyla kadın peşinde koşan, sonradan görme maçonun tekiydi. Karanlığın içinde, kan kırmızı BMW’nin burnunu otobüsün yoluna sokmaya çalıştığını gördü. Katil olmayı kafasına koymuş bir adamın yolunu kesmeye çalışıyordu Furkan.
‘Şoför bey milim kıpırdamıyor otobüs, kapıları açsanız da insek?’
‘Son durağa kadar kapı falan açmıyorum. Bana siz mi öğreteceksiniz ne yapacağımı.’
Şoför burnundan solurken, kravatını gevşetmeye, gömleğinin üst düğmelerini çözmeye başlamıştı. Ceyda çarşıda inemeyeceğini ve adını bile duymadığı C’nnettepe denen bir semte gitmek zorunda kaldığını anladı. Nasıl dönecekti oralardan? Yolcular şikâyetlerini bir alt perdeden yapmaya başlamışlardı artık. Yarım saattir camları ve kapıları açılmayan otobüsün içinde nefes almak neredeyse imkansızlaşmıştı. Çamaşır suyuna, çürük diş, terle karışık lahmacun ve regli kokusu karışıyordu.
Kolonya uzatan kadın Ceyda’yı dürtükleyerek şoförü işaret etti.
‘Bu deli bizim mahalleden. Kaç kere şikâyette bulunduk, yine de almadılar işten. Karısını her gün döver, bir gün gebertecek kadını. İnatlaşmaya gelmez.’
Genç kız, kapıların açılmamasına İçin için sevindi. Furkan’ın ne yapacağı belli olmazdı. Bu deli şoförden pek de farklı değildi. Ayrılmak istediğini söylediğinde okkalı bir tokat atmıştı. Yanağı hala sızlıyordu. BMW’nin kornası caddeyi yıkıp geçiriyordu artık. Şoför okkalı bir küfür savurdu yumruğunu sallayarak. Küçük kız huzursuzca ayaklarını ileri geri sallamaya başladı. Annesi kucağındaki poşeti eşeleyip bir parça simit uzattı kıza.
Furkan arabasının camını ardına kadar açmış karanlığa doğru haykırıyordu. Ceyda oturduğu koltukta iyice büzüldü. Arkadaşları onu ne çok ikaz etmişlerdi ama o dinlememişti hiç birini. Otobüs harekete geçti yeniden. Herkes, yakında evlerine varabileceklerinin düşüncesi ile neşelenmişken tok bir sesle ileri savruldular. BMW burundan otobüse bindirmişti.
‘Ecdadını… ,’diye başlayan cümlesi yarım kaldı şoförün. Furkan şoför kapısını açmış yakasından aşağı çekmeye çalışıyordu.
‘Aman kardeşim sinirlenmeyin sakın,’ diye boşuna araya girmeye çalıştı yolcular.
Furkan ve şoför trafiğin ortasında yağan kara aldırmadan birbirlerini kıyasıya yumrukluyorlardı. Biri kendisini terk eden kız arkadaşının, diğeri ise akşam vakti arkadaşına gitmek için inat eden karısının hıncını alıyordu adeta.
‘Gel kızım, hazır kapılar açılmışken inelim. Bunların dalaşı ancak ya hastanede ya da karakolda biter.’
Otobüs itiş kakış insan selini caddeyi kaplamış karın üzerine kustu. Etraftan koşup gelen meraklılar kavgaya tutuşmuş iki adamın çevresini sarmış ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı. Furkan’ın parçalanan ceketinden fırlayan kuştüyleri kar tanelerinin arasına karışmaktaydı. Ceyda insan kalabalığının arasından metal bir şeyin havayı yardığını gördü. Sonra haykırışlar duyuldu. Kim kimi yaralamıştı, bilmiyordu. Bilmek de istemiyordu zaten.
Genç kız, C’nnettepe otobüsünü arkasında bırakıp poşetli kadın kalabalığına karıştı. Furkan belasını başından savmıştı ya, topuklu süet botlarıyla eve kadar yürümeye bile razıydı.
Bir cevap yazın