Rüzgâra karşı sigara içen bir adam ne kadar mutsuzsa o kadar mutsuzdu Şükrü Baba. Mihrimah Sultan camiinin
duvarlarına yaslanmış, Üsküdar’ın arnavut kaldırımlarına sığınmış, başı iki elinin arasında saçlarına sigara
yediriyor. Korkun Şükrü Babadan! Sadece ondan değil, bıyıkları sararmış saçları beyazlamış herkesten korkun.
Çünkü onlar seneler içinde eksildikçe kendi hayatlarından anlattıkları hikâyeleri çoğalmış insanlar. Hey gidinin
Şükrü Babası nasıl da inletirdi yeşil sahaları. (Yeşil sahalar dediysem futbol zımbırtısı gelmesin aklınıza, güreş
çimleriydi o vakit yeşil sahalar.) “Hayda breee” diye bir çıktı mı er meydanına dizleri titrerdi rakibin. Sonra ne
mi oldu? “Bre” topluma yabancılaştı. “Bre”nin yabancılaşmasıyla birey yalnızlaştı. “Haydaa”ların bütün
şaşkınlığıyla kaldık televizyon karşısında. Şimdilerde soranlara bankacıydım der karısının iki bacağı dizden
kesik. Neden bankacıydım diyorsun Şükrü Baba? Oysa sen Arnavut köyün dar sokaklarında boş boş gezen bir
adamdın zamanında. Toplum iteledi seni bu kaldırımlara. Öyle ya girdiğin her ortamda dışlanmış, bir türlü bir
işte dikiş tutturamamıştın. Değil mi ki Üsküdar maceran da böyle başlamıştı. Bir gün yine aylak aylak gezerken
Nazmi Abi kolundan tutmuş abdesti öğretmişti sana. İlk o zaman onaylanmıştın biri tarafından. Sonra Nazmi
Abi’nin katıldığı tarikata mensup olmuştun. Bırak şimdi Allah sevgisini, onay meselesiydi seninkisi. Hem Allah
sevgisi olan biri tecavüz eder miydi? Tabi ya şimdiki karısıyla zaruretten evlenmişti. Arnavut köyün biriciğiydi
Nurten. Bir gün bütün bastırılmışlığın acısını zavallıcık kızdan çıkardı. Hamile kaldı kızcağız. Elalem ne der!
İstemeden de olsa babası Şükrü’ye verdi Nurten’i. Hem bacağının kesilmesi de o sebeptendi. Olacak iş ya
doğum esnasında vücudu doğumu kaldıramadı Sarılık geçirdi. Sonra yanlış tedaviden bacakları kesildi.
Şimdilerde Şükrü Babanın sattığı tespihleri Nurten diziyor ipe. Arasıra tekerlekli sandalyesiyle sahile iniyor,
Kızkulesi’nin dibinden denize dalıp inciler toplamak istiyor. Nafile. Tesbih taneleriyle evine geri dönüyor.
Akşam ipe diziyor sabah Şükrü’ye veriyor. Şükrü Baba da bankacılık yalanlarıyla insanlara satıyor tespihleri.
Ama o da isyan etmiyor. Bileğinde doksan dokuz şükrü var bir de kendisi yüz. Yüz bir dedi mi Allah diye
bağırıyor Şükrü baba. Ah ulan Şükrü Baba sen de az değilsin bu dünyada.