Sumerlilerin inanışına göre, insanlar işledikleri bütün günahların ve kusurların cezasını bu alemde çeker. Sumer dininde mükafatlar da, ceza da dünyevidir. İnsan dünyevi hayat dışında bir şey beklememelidir. O, er geç dönüşü olmayan yer altı alemine girmek için bu dünyadan göçecektir.Çünkü Gilgameş destanında, belirtildiği gibi; “Tanrılar, insanlığı yarattığı zaman, ölümü insanlara vermiş, ebedi hayatı da kendilerine alıkoymuşlardır”.Yine bu destanda görüldüğü üzere Uruk kralı Gilgameş çok zor bir seyahatten sonra Apsu’da biten ebedi hayat otunu elde edebilmiş, fakat insanlık için hayat ebedi olmadığından, otu yılana kaptırmıştı. Adapa, tanrı An tarafından verilen yemeği yemiş olsaydı, ebedi hayata sahip olacaktı.Fakat insanın kaderinde ebedi hayata sahip olmak olmadığından bu yemeğiyiyememişti. Tanrıça İnanna ölümsüz olmakla beraber, üzerine hayat suyu saçılmamış olsaydı, aşkını aramak için indiği yeraltı aleminden dönemeyecekti. İnsan için ölüm kararlaştırılmış ve kesin olduğundanSumerliler tanrılardan ancak ömürlerinin uzun olmasını istiyorlardı. Sumer dininin başlıca esaslarından biri bu idi. İbadetlerinde de bu amacı güdüyorlardı.Sumerliler evreni üç kısma ayırmışlardır. “Büyük Yukarı”, bunu tanrılarınkatı olarak tanımlayabiliriz; “Büyük Aşağı”, bunu yer altı dünyası “Kur” olarakaçıklayabiliriz. Bir de yeryüzü bulunur, burada Dilmun (Cennet) betimlemesi bulunur. “İnanna’nın Yer altı Dünyasına (Kur) Gidişi” ilahisinde;“ konu hakkında bize bilgi vermektedir.Büyük aşağı’ya inmeyi kafasına koyan İnanna, oraya indiğinde ilk olarak kapıda, kim olduğunu ve ne istediğini öğrenmek isteyen kapıcı ile karşılaşır.Kapıcı, hanımı olan Sumerlilerin ölüm ve hüzün tanrıçası ve İnanna’nın kız kardeşi Ereşkigal’in talimatına göre yer altı dünyasının yedi kapısından onu geçirir. Her kapıdan geçişte bütün karşı koymalarına rağmen elbiseleri ve takıları birer birer alınır. Son kapıdan girince, tamamıyla çırılçıplak kalır veEreşkigal ile yer altı dünyasının korkulan yedi yargıcı Anunnakiler’in önünde diz çöker. Onlar da ona ölüm gözleri ile bakarlar ve İnanna bir kayığa asılmış cesede döner. Enki onun tekrar canlanması için, Kurgarru ve Kalaturru isimli iki cinsiyetsiz yaratığı meydana getirir ve onlara “Hayat Yemeğini ve Hayat suyunu” vererek yer altı dünyasına gidip, İnanna’nın cesedi üzerine dökmesini emreder. Söylediği gibi yaparlar ve İnanna canlanır. Sumerlilerin öteki dünya ve cennet ya da cehennemin varlığı ile ilgili düşüncelerini bu destanlardan anlamaktayız.Tanrı Enki ile tanrıça Ninhursag’ı konu alan tablette cennet hakkında şu bilgiler var: Dilmun (cennet) adında saf, temiz ve parlak bir yer vardır. Burada ne hastalık var ne de ölüm. Tek kelime ile “yaşayanlar ülkesidir”. Burada hiç kimse hiç kimseye zarar vermez; yaşlılık, vücut ağrıları yok. Irmağı geçenartık mutludur.Sumer inançlarına göre, bu cennette ilkin temiz su yokmuş; Enki, güneş tanrısı Utu’ya talimat verince, O da burada temiz su yaratmış; bunun sonucu olarak o cennet bağlar, bahçeler, bitkiler, hurma ağaçlarıyla tıklım tıklım doluvermiş. Hatta bu cennette baldan da söz ediliyor. Ninhursag bu cennette sekiz çeşit bitki yaratır. Bunların tadını merak eden Enki, hepsinden yiyince, kendisine dokunur ve sekiz yerinden hastalanır. Enki, bu bitkilerden yediği için tanrıça Ninhursag ilk önce onu lanetler; ancak daha sonra her nedense kendisini bağışlar.Sumer dini inanışında iyinin karşısında kötülük de bulunmaktadır. Ancak SumerlilerdeCehennem (Arallu/ Aralli) inancının karşısında tam anlamıyla cennet konulmamıştır. Her ne kadar hükümdarlar yeraltında, diğer insanlardan farklı yaşıyorlarsa da cehennemde bulunuyordu. Eğer insanlar öldükten sonra (dünyadaki yaşamları ne olursa olsun) idareciler, köleler, köylüler ve rahipler kısacası tüm toplum tabakaları cehenneme gidiyorsa idareciler ve yönetimi elinde tutan sınıfın, halkı nasıl boyunduruğu altında tuttuğu sorusu da hatıra gelmektedir.Aslında Sumer inanışında, cennet diyebileceğimiz, Dilmun olarak geçen, Enki’nin, eşi tanrıça Ninhursag’la beraber yaşadığı, İran körfezindeki Bahreyn adası olarak tanımlanan ada bulunmaktadır.“Dilmun’da kuşlar ölmez, çaylak keskin çığlığını koyuvermez,Aslan öldürmez, kurt kuzuyu kapmaz,Orada güvercinler başlarını sarkıtmazlar,Gözü ağrıyan “gözüm ağrıyor” demez,Başı ağrıyan “başım ağrıyor” demez,Oranın yaşlı kadını “Ben yaşlı kadınım” demez, Oranın yaşlı erkeği “Ben yaşlı erkeğim” demez, Tek tanrılı dinlerin kökenlerinin Sumer mitoslarına kadar dayandığını söyleyen M.İlmiye Çığ, “Cennetten Kovulma” olayının Dilmun’da geçtiğini söyler.Eski Mısırlılarda görülen ibadetlerle, iyiliklerle ölünün ruhunu kurtarmak, mumyalamak gibi yeryüzündeki varlığı devam ettirmek yolundaki davranışlara Sumerlilerde rastlanılmaz.
Kaynak: Sümerlilerin Dini İnanç Ve Adetleri(Özden Gül Otker) (Ankara 2006)
Bir cevap yazın