Kendimden senelerce uzak hissediyorum kendimi. Bazen yaklaşır gibi oluyorum, fakat ben yaklaşınca kaçıyorum. İçimi ezip geçen, kimi zaman kabartan kimi zaman söndüren bu hain gelgit olayı beni her gün mahvediyor. Saat gürültüleri geçen zamanın ne kadar adi geçtiğini fısıldıyor. Çocukluğum, bir utanç vesikası gibi karşımda duruyor bazen. Bazen ise yegane övünç kaynağım, sarılıp ağlayacak bir yorganım oluveriyor. Bu döngü, beni kimi benzetmelere itiyor. Çatışmalarım, adi bir pusuya benziyor. Bazen ise çok erdemli bir düşman oluyor. Kimi zaman mayın döşeyip kaçıyor, kimi zaman karşımdan sakince gelip göğsüme silahını dayıyor.
Düşüncelerim , sular altında kalan köyler gibi şimdi. Ben bir baraj yaptım günün birinde. Ben o barajı yaptıktan sonra bazıları sular altında kaldı. Köylü kadınlar bileziklerini ve yazmalarını gömüp ayrıldılar köyden, erkekler ise kuşaklarını ve tütün tabakalarını gömüp gittiler. Kimi çocuklar ben baraj inşa etmeye başlayınca annelerine şikayet ettiler beni. Ama kimse dur diyemedi bana. Anneler, babalar ve çocuklar eşyalarını gömüp ayrıldılar köyden. Belki günün birinde sular çekilir de gelir alırız diye. Sular çekilmedi. Köyüm ıslak, ıssız bir diyar şimdi. Yaptığım yanlışı kimi zaman barajın suyunu içerek hafifletmeye çalışıyorum, olmuyor. Daha da gömülüyor köyüm.
Düşünemediğim ve hissedemediğim zamanların ıstırapları bambaşka şekillerde.
İlmek ilmek örülen hırkanın bitmesini bekleyememek.
Sabırsızlık beni köreltiyor.
İnce ince dokunan bir halıya basmaya kıyamamak.
Tedirginlik beni mahvediyor.
Uzatılan narin bir eli tutamamak.
Mahcubiyet içimde kanlı kuyular açıyor.
Traktör kasalarında köyden ağlayarak ayrılan çocukların sesleri hala kulağımda. Bu sesler geceleri kulağımda çınlıyor. Nereye gittiler şimdi? Hangi diyarlara kurdular düzenlerini? Nerede kaynıyor burnumda tütüp duran yemekleri? Nerede yakılıyor içmeye doyamadığım tütünleri? Nerede oynuyor izlemeye doyamadığım çocukları? Yöreler zalim hep şimdi bana. Kendi yöreme yabancı oldum. Yöresiz kaldım. Beni terk edip giden düşüncelerim hangi yöredeler şimdi? Beni bırakıp hangi bucaklara sığındılar? Hangi kalpazan şairin mısralarına ilham veriyorlar? Kendimi aldatılmış hissediyorum. Traktör kasalarında; köyden, başları önde, gökyüzüne bakmadan ayrılan çocuklar gözümün önünden gitmiyor . Beni terk etti çocuk düşüncelerim. Kimsesiz kaldım. Kimsesi olmayanları ve kimsesiz gömülenleri daha iyi anlıyorum şimdi. Aldatılmış kadınları da. Pezevenk bir şair çocuk duygularımdan öykünüp büyüklere şiirler yazıyor. Elim kolum bağlı. Çekip alamıyorum çocuk düşüncelerimi içime. “Biz büyüdük!” diyor birileri içimde. “Büyüyüp ne olduk?” diyorum, ses yok. Bu suskun halleri çileden çıkarıyor beni. Yerim yörem belli değil, sokağın ortasında kaybolmuş, ağlarken gözlerini ovuşturan çocuklar gibiyim bazen. Bazen ise oy kullanmayan seçmenler gibi. Büyümek,beni yöresiz bıraktı. Ne bir hıdırellez ateşi yakılıyor içimde, ne de kalabalık kır gezintilerine çıkılıyor. Tarlalarını ekenler, çeltiklerde yalın ayak dolaşanlar, ayçiçek tarlalarında birbirini kovalayıp sonra sıkıca sarılan sevgililer, yastık kenarlarına kanaviçe yapan kadınlar, tütün saran erkekler, uçaklara tahtadan silahlarıyla ateş eden çocuklar, çayın kokusunu kestane kokusuna karıştıran babalar,” Korkma! ” diyen anneler , “Varlığım, varlığına armağan olsun!” diyen sevgililer, hepsi ama hepsi eşyalarını toplayıp gitti. “Olsun, yine de severim.” diyenler en sona kalanlar oldu, onlar hiç acele etmediler. Ama giderken hiç tereddüt de etmediler. Evimde oturup biri sayfalar dolusu şeyler yazsın diye beklediğim zamanlar oldu. Sayfalarca yazıyı beni anlatan bir cümleciği okuyabilmek için okudum. Kimilerini bir cümle için, bana cömert davranan diğerlerini ise her cümlesi için okudum. Artık okumuyorum. Yöresiz kalmış birini kim anlatabilir? O, yöresizliği ve kuraklığıyla; kendi coğrafyasında, güneşinin ateşiyle kavrulur, gecelerin karanlığında, tereddütleri ve pişmanlıklarıyla aydınlanır.
Bir cevap yazın