“Adalar ne güzel görünüyor değil mi Sevda?”
“Hı.”
“Martılara baksana, nasıl uçuşuyorlar vapurun ardı sıra.”
“Evet.”
“Çok güzel bir sabah. Biraz iyot çekelim içimize.”
“……”
“Kahvelerimizi içince, ayaklarımızı suya sokalım. Nasıl pırıl pırıl baksana!”
“Sen sok, istiyorsan.”
“Of Sevda! Seni bu kafeye getirene kadar kırk dereden su getirdim. Biraz açılırsın dedim ama
suratından düşen bin parça.”
“….”
“Yani seni anlamıyor değilim, tabii ki anlıyorum. Yaşadıkların kolay değil onu da biliyorum. Benim
çabam hayatın devam ettiğini fark ettirmek. Aylardır, evden çıktığın yok. Aynalara küstün. Nerde eski
Sevda.”
“Bana öyle bakma.”
“Şu halini görsen, kendin bile kendine acırsın…Yarın kuaföre gidelim. Böyle orman kaçkınları gibi
olmaz.”
“Rahat bırak beni.”
“Neyse. Garson geliyor.”
”Hoş geldiniz efendim. Sipariş vermiş miydiniz?
“Kahve içeriz değil mi Sevda?
“Tamam. Sade olsun.”
“Bana şekerli, arkadaşıma sade kahve lütfen.”
“Hemen geliyor efendim.”
“Nerde kalmıştık…Hala inanamıyorum. Yani ben dahil herkes aklıma gelirdi de, Ayça’nın intihar
edeceğini asla düşünemezdim. Deli dolu bir kızdı.”
“….”
“Hatta, senin düğününde nedimen ben olacaktım da nasıl kendini yırttı.”
“O tomurcuktu Başak. O daha tomurcuktu. Açacaktı baharlarda…Onaltısında kefen yakışır mı
insana?”
“Of. Canım ya. Allah sabır versin hepinize.”
“Abla, ben öğretmen olacağım diyordu. Belki yeğenlerim olduğunda onların da öğretmeni olurum
kimbilir, diyordu…”
“Olurdu vallahi. Çok akıllı bir kızdı.”
“Hala kabullenemiyorum. Bir gün kapı çalacak. Ayça, okuldan dönüyor olacak. Salona ayakkabıyla
girince annem bas bas bağıracak. O, hiç oralı olmayacak, annemin yanaklarından makas alıp,
buzdolabına koşacak, sakızlı muhallebiyi alır almaz kanepeye uzanıp televizyon seyredecek…”
“Haklısın. Çok haklısın. Dedim ya zaten. Ayça’dan beklemezdim…Şu uçuşan martılar bile onun
yanında daha monoton kalırdı. Hayat doluydu.”
“Şuramda yanan ateşi söndüremiyorum. Bak dokun işte tam burası.”
“Anlıyorum canım…Ateşinmi var ne?”
“Olabilir. Şu denizi üzerime döksen sönmez ki.”
“Bence sen neler olduğunu biliyorsun ama konuşmuyorsun.”
“……”
“Kapattın kendini. Geçer diyorum ama bırak geçmesini her geçen gün kilit üstüne kilit
vuruyorsun…Sana yaklaşamıyorum.”
“…….”
“Hadi ailene kapandın, ya ben…Yediğimiz hamburgerden, gittiğimiz sinemaya kadar bilirdik her
şeyimizi. Telefonda bile bitmeyen sohbetlerimizle zamanın nasıl geçtiğini anlamazdık.”
“……”
“ Neden telefonun kapalı?”
“……”
“Kaldır şu kuma sapladığın gözlerini.”
“……”
“Neler oldu? Sevdiği biri mi vardı Ayça’nın? Oğlan bıraktı da, o da üzüntüsünden bu yolu mu seçti? Ne
bileyim. Belki hamile falandı.”
“……”
“Çakmak mı arıyorsun? Al bunu.”
“Kahveriniz efendim. Sade kimindi?”
“Şekerli olan bana. Sade karşıya.”
“Başka bir isteğiniz var mıydı?”
“Şimdilik yok. Teşekkürler.”
“Afiyet olsun.”
“Denize bak Sevda. Bu kıyıda nelere şahit olduğumuzu düşün. Ne öfkeli anları oldu. Ne kudurmuş
dalgalarını biliriz. Ama şimdi gördüğün gibi yumuşacık.”
“…..”
“Yani demek istiyorum ki. Neyse mesele anlat. Anlat ki yüreğin de durulsun.”
“Çok zor Başak. Çok zor. Bilemezsin. Anlayamazsın…Yüreğimdeki zehiri akıtsam bile kalan izi bana
yeter. Kahroluyorum. Ayça bir kere öldü ama ben her gün yeniden ölüyorum.”
“Çıktığı biri varmıydı?”
“Vardı.”
“Ciddi bir ilişkimiydi?”
“Yok canım. Keşke öyle olsaydı…Şu son masadaki kızla oğlan var ya. Onlar gibi işte…Keşke olsaydı.
Keşke züppe bir oğlan olsaydı sebebi…Belki o zaman kendimi bu kadar suçlamazdım.”
“Senin ne suçun var hayatım? Kardeşinin üzerine titrerdin.”
“Demek ki yeteri kadar titreyememişim.”
“Eee….yani…”
“Yanisi yok.”
“Hadi Sevda! Beni deli etme. Kus şu yüreğindekileri. Her geçen gün daha fazla eriyip gitmene
dayamıyorum. Ne olur anla artık!”
“Çok zor dedim ısrar etme!”
“Fincanları alabilirim değil mi?”
“Tabi alabilirsiniz.”
“Pasta falan ister misin Sevda?”
“Hayır.”
“Şöyle bol çikolatalı ne güzel olur.”
“……”
“Yok yani sorayım dedim. Niye bozuluyorsunki?”
“Başak…Bana annem gibi davranmaktan vazgeçsen diyorum.”
“Aylardır, bir şey yemiyorsun. Kürdana döndün. Neyse istemiyormuşuz beyefendi. Fikrimiz değişirse
söyleriz.”
“Tamam efendim.”
“Of bu garson da. Tam zamanında başımızda bitiyor yani.”
“Adamın işi bu.”
“Boş ver şimdi adamı. Şenol’dan boşanıyormuşsun öyle mi?
“O, şerefsizin ismini anma yanımda.”
“Bağırma allahaşkına. Soruma cevap ver. Ayrılıyor musun?”
“Evet.”
“Büyük aşkından… Daha evleneli bir yıl bile olmadan… Öylemi?”
“…..”
“Al şu mendili. O, sırılsıklam oldu.”
“….”
“Sıkma kendini ağla ağlayabildiğin kadar. Zaten sıka sıka bu hale geldin.”
“…..”
“Ağla dedimse bu kadar değil. Nefes al biraz.”
“….”
“İyisin değil mi?.”
“…..”
“Bırak denizi seyretme ayaklarını da, yüzüme bak Sevda.”
“…..”
“Hadi yeter artık. Anlat neler oldu?”
“….”
“Bana öyle kötü kötü bakma.”
“…..”
“……”
“Kardeşimi ben öldürdüm.”
“Saçmalama.”
“O gün, karnım ağrıyor ağrı kesici var mı dediğinde, bir kutu ilacı eline tutuşturacağıma, doktora
götürmeyi falan düşünmeliydim. Gaflet bütün hücrelerimi sarmıştı demek ki…”
“Ee. Nereden bilebilirdin ki?”
“Hatamın daha da büyüğü, o gün, o şerefsiz sapık evdeyken, kardeşimi onunla bırakıp, seninle
buluşmak için Kadıköy’e gelmemdi..”
“…..”
“Bilemezdim Başak. O kudurmuş köğeğin, kardeşimde gözü olduğunu bilemezdim…O gün salyalarını
akıtarak, Ayça’mın hayatını karartacağını bilemezdim…Of Allah’ım. Bana yaşamak haram bundan
sonra..”
“Sakin ol bebeğim. Lütfen sakin ol.”
“….”
“Sevda! Sevda, kendine gel, beni kotkutuyorsun. Yardım edin! Birisi ambulans çağırsın!….”
Bir cevap yazın