Köyümüzün misafirlerini bir ev sahibi sıcaklığı ile karşılayan camisi ve tam karşısındaki gri ev, bizim seninle küçük yuvamız, şimdi sana seferimi beklediğim bir rıhtımdan farksız. Hatırlar mısın Furkan, bahar gelmişti yine seni zorlu bir görev beklemekteydi. Her gidişinin bir dönüşü olduğuna o denli inanmıştım ki sen henüz gitmeden ben dönüşünü düşlemiştim. Ah Furkan, o gün de evde beni bekleyen bir yığın iş vardı ki… Sen: “Ne zaman biter işin? Gitmeden önce bir kahveni içeyim şöyle bir hasbihal edelim seninle.” diye sitem ederken ben kah bulaşık yıkıyordum kah ütüye koşuşturuyordum. Nihayetinde dayanamayıp: “Ama senin yüzünü gören de cennetlik! Yardım edeyim diyorum ona da müsaade yok. Eee, ne yapacağız biz sizinle böyle hanımefendi? İşlerinizden sıra bir bize gelmedi ki!” diye takılmıştın bana. Ben de hiç oralı olmaksızın: “Siz, göklerinizdeyken biz de hasret kalıyoruz çehrenize Furkan Bey ama sesimizi çıkarmıyoruz. Az sabredin çamaşırları da asayım sonra bol köpüklü bir Türk kahvesi içeriz beraber, olur mu?” demiştim, çehreme yayılan tebessümü senden gizlemek için binbir türlü işve yapmıştım.
-Ya bu çamaşır asma işi çok mu zor? Gel beraber asalım hadi bir an önce bitiversin de…
-Yoo, olmaz öyle şey Furkan Bey! Evinin işini beyine yaptıran kadına da kadın mı denir?
Nasıl da içten bir kahkaha atmıştın Furkan… Kulaklarımda çınlıyor sesinin hoş tınısı. Sesini unutmaktan korkuyorum… Dudaklarımızdan birer fısıltı halinde ayrılık türküleri dökülürken seninle beraber çamaşırları gergin ipin üzerine birer birer dizmiştik sevdiğim. Bizi bahtiyar gözlerle izleyen komşularımıza: “Furkan, göklerine gidiyor!” diyerek neşe ile vermiştik haberini, hayır dualarını almıştık. Dönüşüne yakın bir zamanda kapı çaldı. Güçlükle doğrulttuğu iki büklüm beli, aşınmış çarıkları ve giyilmekten yıpranmış kadife ceketi ile köyümüzün muhtarı Hikmet Amca, hanımı ve kızları idi gelenler. Hanımının gözlerinden dökülen yaşlara kızlarının iç çekişleri eşlik ediyordu. Hikmet Amca’nın ise çehresine ansızın buruk bir tebessüm yayılmış ve çatallanan sesine aldırış etmeksizin: “Kızım, beraber astınız çamaşırları ama nasibinizde beraber toplamak yokmuş.” demişti. İşte o an artık tüm baharların bana bir gurbet olduğunu anlamıştım sevdiğim. İçimde sensizlikten yorgun düşmüş olarak yeşerecekti ağaçlar. Kır çiçeklerim ise gelecek bahar senin toprağına karışma ümidi ile doğrultacaklardı kırgın boyunlarını. Artık sensizliğin nakış nakış işlendiği yaşanmamış hatıralarım var. Bir çamaşır kadar şu hayata ait değilmişiz sevdiğim. Bu fani dünyada sahip olunabilecek en yüce makamla şereflenmişken hiç geri döner miydin?
Sen cennete kanatlandın Furkan’ım…
Râ’na DUMAN
Bir cevap yazın