RESSAM: Dalgası vurur rüzgarın. Kapıdan bakmasını bilenler yalnızlığın sessiz halidir.
KAPTAN: Söylesene, bir balık daha ne kadar susabilir?
ÇİÇEKÇİ KADIN: Ne desem şimdi?.. Bütün güzellikleri elimde taşırım. Yağmuru severim, yağmurda ıslanırım; ellerim ülkesiz bir yağmur.
KAPTAN: Bugün güneşi gördüm, denizi gördüm. Havanın bu kadar eşsizliğinde nasıl uçabiliyor hırçın dalgalar.
ÇİÇEKÇİ KADIN: Bir izleti olsa gerek, dahası yaşamın öbür ucu.
RESSAM: Dün, yalnız bir saat gördüm omzunda kendini taşıyan. Oysa yağmurlar, elleri güzel olana yağar. Ağaçları ellerimde yetiştiririm ben. Dünü hatırla, ne yaptığını görmek istiyorsan karşıya bak. Olması gereken her şey Çiçekçi Kadın’da.
ÇİÇEKÇİ KADIN: Lütfen beni seviniz. Beni sevmek toprağı canlandırır.
RESSAM: Toprağı sergilemek kirazları utandırır oysa. Sesi gelir uzaklardan: Sevmek isyandır, seni sevmek başlangıcıdır isyanın.
ANTİKACI: Eskimeyen şeyler vardır yıllar yılı. Çaydanlığın tutacağı olmasa çayı kim doldurur?
RESSAM: Çiçekçi Kadın’ın gözleri bir bardak çayın doluşunda akıyor.
KAPTAN: Oysa dalgalar… Vurdukça Çiçekçi Kadın’ı anımsatır bana.
ANTİKACI: Rüyamda gördüğüm tam olarak bu olsa gerek.
RESSAM: Buraya bakın! Her şey net olarak görünüyor. Sizce de sabahın erken kalkışı değil mi bu?
KAPTAN: Sanırım, zamansız bir ortamda yakalandık buna. Sizler her gün toprağa basarken bir uçtan biruca sınırlanmak olacak şey değil.
RESSAM: Söyleyin, ne işe yarar… Çıkılmadıkça sokaklar, toplanılmadıkça meydanlar? Bayrağı en yükseklerde tutmak hepimizin görevi.
ÇİÇEKÇİ KADIN: Oysa gözleriniz elmayı kızıllaştırır.
SELİM: Gelmiş bulundum, söylemiş oldum… Denizin daha bir denize değdiği; çiçeğin daha bir çiçekçe konuştuğu gençlik günlerime.
ÇİÇEKÇİ KADIN: Bütün bunları alıp sepetime koyduğum gerçeğini açıklamak gerekmez. Ayrı ayrı aynı yolda, farklı zamanların tersine yürümeyi eski bir radyoda çalan şarkı bile anlatamaz.
KAPTAN: Yorgunluğumun yüzüme vurduğunu yarın size söyleyeceğim. Siz şimdi rüyada olabilir misiniz?
ANTİKACI: Her şey yerli yerince durur, haftanın her günü buna dahil… Masa, masadaki bardak, yeşil bitki. Şimdi saatim kaç? Cebimden çıkarıp bakmaya üşeniyorum.
ÇİÇEKÇİ KADIN: Değil mi ki hava daha güzel, dünden bugün?
KAPTAN: Bir ucu dağlara bakan şu deniz neden anımsatır doğduğum günü? Ben kara parçalarında mı doğdum?
SELİM: Herkes bir şeyler söylüyordu bir eli açık. Neyi yitirmedik ki? Görmek için her zaman bardağın dolmasına gerek yok.
ÇİÇEKÇİ KADIN: Ne güzel şey, beni güneşlendiren günlerin geri gelmesi.
RESSAM: Neyimiz var, neyimiz yoksa kaybettik uykularda. Birimizin rüyası birimizinkini tutmaz. Gördüklerinizi değiştirmek görevimdir..
ANTİKACI: Eskiden olsa konuşurduk, ama şimdi ateşi yakmak gerek.
SELİM: Aynı kitabı farklı yerlerde okuduğumuz doğrudur. Şiir yazan kısmında ayracız iki ayrı.
ÇİÇEKÇİ KADIN: Size bir gül vereyim, kurutursuz. Yaprağı zaten buna dahil. Sanırım yakanız: Kırmızıdan kırmızıya giden yol.
KAPTAN: En anlamsızı da bu olsa gerek. Siz, plakta çala müziği; başka bir plakta çalan müzikle dinlediniz mi?
ANTİKACI: Bakırdan kışı satın aldım. Seni anlatmak bir kışın bitimi.
ÇİÇEKÇİ KADIN: Hangi dillerde düşünebilirim seni?
SELİM: Güller akıyor sesinde. Sesini sesimce bilmek beyaz bir akşamı anımsatır.
KAPTAN: Deniz kenarında ateşi yaktık bir daha. Kumsalda ayak izleri kaldı zamanın. Sonrasında dalgalar vuruyor.
ÇİÇEKÇİ KADIN: Herkes bir şeyleri susuyor. Eskimiş sandalyede oturabilirim oysa. Sizleri davet edeceğim herhangi bir yerim yok.
ANTİKACI: Yeni bir gidişin öyküsü yazılacak şimdi.
KAPTAN: Seni anımsadığım zamanlara bakıyorum, anımsamadığım an yok. Her şekli bellidir. Seninle geçireceğimiz günler rafa kaldırılmamalı.
RESSAM: Yağmurları her damlasını, yağmurla değiştirdim. Güneş saçlarından vuruyor. Ellerimin sıcaklığı bundan mıdır?
ANTİKACI: Bir şehri elime aldım, ortasından yürüyorum. Özlediğim her şeyi bir daha özledim. Cam kenarımda izler gibi.
ÇİÇEKÇİ KADIN: Durakta durur, gelmesini bekleriz. Yolcular akşamüzeri gelir. Biz de yolcuyuz sabaha karşı.
RESSAM: Geçtiğim yolların bir anlamı olmalı. Boş değil bütün bular. Bir dağın öteki yamacından, denizin bir ucuna kimse yalnız sahip olamaz… Hayır, olamaz tabi ki.
SELİM: Duvara dayanıp düşündük. Düşündükçe; lambalar söndü, kapılar kapandı. Suçumuz bir çiçeği koparmadan yazmak olmalı…
KAPTAN: Zaman nedir ki sizce? Geriye bakmaya gelmiyor.
RESSAM: İki kitap okuyorum, iki kitabın arasında kalıyorum. İkilemci bir davranışın her halini görmek eski bir çam ağacını anımsatıyor.
ÇİÇEKÇİ KADIN: Dışarıda kar yağıyor. Benden çok, baharda dalından koparılmış papatyalar üşüdü. Beyazın beyaza değmesi.
ANTİKACI: Gökyüzünün anahtarını yitirdik. Göğe bakamayışlarımız bundan mıdır?
ÇİÇEKÇİ KADIN: Bütün kara parçalarını cebinde taşıyan insanlar yaşıyor. Sizce de hava soğuk değil mi güneş varken?
KAPTAN: Bir ses duyumu ötelerde… Dokunması imkansız, bakması imkansız, konuşmaya yanaşmak masadaki her şeyi bir başka susmaya benzetir.
ÇİÇEKÇİ KADIN: Duyduklarımızdan bir heykel olur. Uzun uzun ağlayan gri bir heykel.
ANTİKACI: Bakıyorum her şeye, ikiden fazla gözüm var sanki. Gördüklerimi biriktirsem bir dize yazı olmaz.
RESSAM: Bugün her şey daha bir anlamlı görünüyor. Bir evin kapısından girmek, penceresinden bakmak kış günü yapılacak sıradan şey değil.
SELİM: Gittiğin yer üzülecek, gideceğin yer sevinecek. Omzundan karanfiller açacak göğe. Sesince uyanmak isterdim ebediyen…
ÇİÇEKÇİ KADIN: Gün ayrımı kadar yakın olabilmemize engel olan şey nedir ki?
KAPTAN: Yollar, denizler, gökyüzleri ve birden çok gökyüzleri… Ben en çok bunu severim. Aynı şarkıyı uzaktan dinlemek.
SELİM: Sesini aldım, şarkı söyledim. Sesince şarkı söylemek, sesinden şarkı dinlemek: Seni görmeden yapılan eylemin başlagıcıdır.
ÇİÇEKÇİ KADIN: Gökyüzüne bakıp sevdalara kapılmam bundandır. Gizli bir gökyüzün var senin. Ona bakarım en çok.
ANTİKACI: er şeyi yan yana düşünmek belirsizlik günlerimi getirir bana. Bir gece, duvara resim çizmezsen gizlice başka amacın kalır mı ki?
KAPTAN: Denizlere de çizilebilir tüm renklerin belirsizlikleri. Belirsizlik halidir dalgalar. Gözlerimin gözlerince konuşması en belirginidir.
ANTİKACI: İkilem, kararsızlık; üç noktada çok şey var.
SELİM: Sen, bakıp bakıp durduğum ve dönmediğim.
ÇİÇEKÇİ KADIN: Gökyüzünün bir adı yok. Bakabiliriz dünyaya orta yerimizden. Gizlisi saklısı yok bunun, ellerine dokunmayan yağmur yağmasa da olur.
RESSAM: Ben sesçe bilmem, senin sesince bilirim. Bir umudum var binlerce gülün ortasında.
KAPTAN: Vazgeçiş değil bu. Gittiğin yerleri bilmiyorum. Gömleğinin düğmeleri kapalımı?
RESSAM: Kurumuş gülleri biriktirmekten başka ne yaptık? Oysa bir ağacın kenarında tutmak isterdim ellerini. Görüyorsun ya, şimdilerde gömlek giymemişliğim var.
ANTİKACI: Her yolun başında unuttuk yüreklerimizi. Kimsenin farkında olmadığı güne denk gelmiş olsa gerek. Sokaklara çıkanlar iyi bilir.
SELİM: Diyeceğimiz şey daima: ‘‘ Kalbinde nasılsa,öyledir…’’
Bir cevap yazın