Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
Merhaba ben Tuğba İnceoğlu. 1975’te doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi memleketim İzmir’de tamamladım. İstanbul Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümü’nde okudum. Yabancı bir firmanın insan kaynakları bölümünde çalışmaya başladım. Evlendim. Yeditepe Üniversitesi’nde İşletme Yüksek Lisansı yaptım. Bu sırada bir kızım oldu. Çeşitli firmaların İnsan Kaynakları bölümlerinde çalışmaya devam ettim. Yirmi yıla yakın süren iş hayatım, o zamanlar çalıştığım firmanın Türkiye’den çekilme kararı almasıyla solandı. Bu durum benim için çok iyi bir fırsat oldu. Çocukluğumdan beridir yazmak hep tutkumdu ve bu durumu fırsat olarak görüp rotamı yazarlığa döndürdüm. Bir taraftan Anadolu Üniversitesi’nin ikinci üniversite programından yararlanıp Felsefe Bölümünde okudum, bir taraftan da Erbulakevi Yazarlık Okulu’nda üç yıl süren yaratıcı yazarlık eğitimi aldım. Erbulakevi’nde ilk sene birbirinden değerli farklı yazarlardan, ikinci sene yazar ve eğitmen olan sevgili hocam Hakan Akdoğan’dan dersler aldım. Son sene ise yani 2021 yılında “Gece ve Gölgeler” romanımı Hakan Hocam’ın mentorluğunda yazdım. 2021 Eylül ayından beridir edebiyatblog.com sitesinde hem öykülerim hem de felsefe üzerine yazılarım yayımlanıyor.
Gece ve Gölgeler şahsi romanımın haricinde üç kolektif kitapta öyküm bulunmaktadır; Dağhan Külegeç Yayınları’ndan 2019’da yayımlanmış olan İhanet kitabında Menekşe, 2020’de aynı yayınevinden yayımlanmış olan Affet Beni kitabında Sarı Ayıcık, bu sene Ay Yıldız Yayıncılık’tan yayımlanmış olan İlk Senfoni’de Arya isimli öykülerim yer alıyor.
Yazmaya ne başladınız?
Yazma maceramı en başından anlatayım. Yazmak benim için ilkokul öncesinden gelen bir tutkuydu. Büyükler çocuklara sorarlar ya “Büyüyünce ne olacaksın?” diye. İşte ben bu soruya hep “Yazar olacağım” diye cevap verirdim.
İlkokul’da okuma yazma öğrendikten sonra öyküler yazmaya başladım. Ortaokul ve lisede çok günlük tuttum, bir yandan da öykü yazmaya devam ettim. Üniversiteyken bir aşk romanı yazmaya başladım. Bir, iki arkadaşım yazdığım kadarını okuyabilmişti. Bilgisayarda yazıyordum. Maalesef bilgisayarım çöktü ve o dosyaya bir daha ulaşamadım. Günlüklerim hariç diğer tüm yazdıklarım da hep kayboldu. Sonrasında çalışma hayatı, evlilik, hamilelik derken yazma arzumu öteledim. Kızım olduktan sonra ona her gece kendi kurgum olan masallar anlatmaya başladım. İçimde tekrar yazma ateşi körüklendi. Aktif çalışma hayatından ayrılınca tüm konsantrasyonumu yazmaya yoğunlaştırdım.
Gece ve Gölgeler romanınızdan bahsedebilir misiniz?
“Gece ve Gölgeler” felsefe türünde bir roman. Romanı çerçeve anlatı tekniğiyle yazdım.
Mine ve Gonca yalnız yaşayan bayanlar. Onların ilişkileri ana çerçevede yer alıyor. Mine kırklı, Gonca ise seksenli yaşlarındalar. Mine beş yaşındayken babası evi terk etmiş. On dört sene önce, birlikte geçirdikleri bir trafik kazında nişanlısı Ömer ölmüş. Gonca ise uzunca bir süre önce eşini kaybetmiş. Her ikisinin de hayattan beklentileri kalmamış, umutsuz insanlar. Bu iki kadın karşılıklı bakan pencerelerinden birbirlerini gözlemliyorlar.
Ömer’in on dördüncü seneyi devriyesinden iki gün önce Mine en yakın kız arkadaşı Hande ile akşam dışarı çıkıyor. Mine o kadar üzgündür ki Hande onu yalnız bırakmak istemez. Gecenin devamında gideceği bir oyuna davet eder; Gönderge Oyunu. Israrına dayanamaz ve Mine de gider.
Gönderge oyunu, şişe çevirmece oyunu görüntüsünde olmasına rağmen çok ciddi bir oyundur. Üç ayda bir, yedi kişi oynarlar. Yarışmacılar sırası geldiğinde daha önceden belirlenmiş felsefi bir alanın kuramlarına ait bir öykü anlatır ve diğerleri kuramı bulmaya çalışır. Ödül ise sahafların müzayedelerinde kazanılan çok değerli kitaplardır. Mine’nin de izlemesi için davet edildiği oyunun konusu Etik ve Ahlak Felsefesi’dir. Bu defaki oyun Ahmet’in evinde oynanır. Diğer oyuncular ise Hande, Görkem, Metin, Şevval, Oktay ve Polat’tır. Saat on bir olduğunda Ahmet’in şişeyi çevirmesiyle oyun başlar. İlk Hande kendi kurgusunu anlatır. Bu oyunla birlikte Mine ilk defa hayatını sorgulamaya başlar.
Peki, yazma süreciniz nasıldı? Ne kadar sürede yazdınız?
Gece Gölgeler’i beş ayda yazdım ama hazırlık süreci iki yılı aşkındı.
Ne yazmak istediğimi en başından beridir biliyordum. Felsefe üzerine bir roman yazacaktım. Aklımdaki soru ise romanımı çok kapsamlı olan felsefenin hangi alanının, hangi kuramlarının üzerine inşa etmeliydim? Yani benim romanımın göndergesi ne olacaktı? Felsefe kuramlarını gözden geçirdim, bazılarını tekrar çalıştım. Ayrıca felsefe üzerine yazılmış olan, okuduğum romanları tekrar inceledim, ek okumalar yaptım. Bunların arasında başlıca Jostein Gaarder’in Sofi’nin Dünyası, Boccaccio’nun Decameron’u, Bilge Karasu’nun Kısmet Büfesi, İhsan Oktay Anar’ın tüm romanları, Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ını sayabilirim. Ayrıca o sıralarda kızımla birlikte okuduğum Astrid Lindgren’in ünlü çocuk kitabı Pippi Uzunçorap da beni çok etkiledi.
Çerçeve öykü tekniğiyle yazılmış, üst kurmacası olan romanları diğerlerinden daha fazla seviyordum, hâlâ da öyle. Tüm bu çalışmaları yaparken zihnimde Gece ve Gölgeler canlanmaya başladı. Bu canlanan kısımlarını yazmakla başladım. Romanın geçtiği mekânları bir resim defterine çizdim. Gerektiğinde o deftere dönüp baktım. Sonrasında yazma süreci akıp geçti.
En çok “Gönderge Oyunu” nu tasarlarken eğlendim. Bana göre Etik ve Ahlak Felsefesi kuramlarını açık açık yazmak romanımı çok sıkıcı hale getirecekti. Çünkü bu bir romandı, bir felsefe kitabı değil. Sonra Bertrand Russell ve Frege’nin üstünde tartıştıkları “Anlam ve Gönderge” kuramı aklıma geldi. Söylediğimiz veya anlattığımız bir şey esasında başka bir şeyin göndergesi olabiliyor; akşam yıldızının göndergesinin Venüs gezegeni olması gibi. Bende buradan yola çıkarak kuramlar için hikâyeler kurguladım. Oyunun kurallarını belirledim, puanlama tablosunu oluşturdum.
Her gün düzenli olarak yazdım. Genellikle de sabah dört veya beş gibi kalkıp bilgisayarımın başına oturdum. Hafta bir sevgili hocam, mentorum Hakan Hocam ile paylaştım. Beş ayın sonunda Gece ve Gölgeler doğdu.
Kendinizle eşleştirdiğiniz karakter var mı?
Herakleitos’un bir sözü vardır; “Bir, bütün şeylerden yapılmıştır, bütün şeyler birden çıkar.” Esasında benimle romanın karakterleri arasında böyle bir ilişki var diyebilirim. Yani hepsinde benden parçalar, onlardan da bende parçalar var.
Tüm karakterlerin yeri ben de ayrı ve farklı güzel ama birini seçmem gerekirse Ahmet derim. Onu biraz fazla ideal erkek gibi tasarlamışım. Bir gün bekâr bir kız arkadaşımla romanım hakkında konuşuyorduk. “Ben de hayatıma öyle bir Ahmet girsin isterim,” demişti.
Ailenizin yazma sürecinizde sizi desteklediler mi?
Evet, tüm ailem beni yazma sürecinde çok desteklediler, hep yanımda durdular. Eşim ve kızım bana yazabilmem için zaman açtılar. Romanın ilk okumasını eşimle küçük kız kardeşim yaptı. Ablam ise beni hep motive etti. Annemle babam hep arkamda durdular. Aile desteği konusunda gerçekten kendimi çok şanslı hissediyorum.
Yeni projeleriniz var mı, varsa nelerdir?
Yeni kitabın hazırlığı içerisindeyim. Yine felsefe üstüne inşa edeceğim bir roman tasarlıyorum. Araştırmalar ve okumalar yapıp notlar almaya başladığım bir evredeyim.
Diğer bir projemde Edebiyatblog’da yazdığım “Felsefe, Hayatın Yolu” isimli yazı serisi. Felsefenin başlangıcından günümüze kadar olan filozofları, felsefecileri ve görüşlerini anlatmaya çalışıyorum. Kendim felsefeyi nasıl görüyorsam onu paylaşıyorum bir nevi. İlkçağ Filozoflarını tamamlamak üzereyim. Yani daha uzunca bir yolum var projeyi bitirebilmek için.
Yazmaya yeni başlayanlara önerileriniz nelerdir?
Yeni yazmaya başlayanlara iki önerim var; çok okusunlar ve çok yazsınlar. İyi bir okur olmak, iyi yazmanın başlıca koşulu bence. Hangi tür üzerine yazmak istiyorlarsa ya da hangi tür onları daha çok çekiyorsa o tür kitapları bol bol okusunlar. O romanlar, kitaplar üzerine yapılmış olan akademik çalışmaları incelesinler, imkânları varsa kitap analizleri ile ilgili eğitimlere katılsınlar.
Her gün düzenli olarak yazma eksersizleri yapmak da çok faydalı. Yazma işi de araba kullanmak gibi kilometre işi. Yazdıkça zihnimizden geçenleri daha net olarak kâğıda veya bilgisayara aktarabiliyoruz.
Söylemek istediğiniz son bir söz var mıdır?
Sizlere ve okuyuculara çok teşekkür ederim.
Bir cevap yazın