Bazen bir hayatı doldurabilecek kadar fazla olan düşünceleri, sadece gözlerinin içine bakarak bir
saniyede anlar, o saniyenin içinde yaşarsın. O saniye ve ondan sonrakilerde artık “o” olmayacaktır.
Anladığını onaylatmak istersin, onaylanınca inanmamayı seçersin ancak işte o bir saniyelik, artık bir
ömürlük sırtında yüktür.
“Bir şey demeyecek misin?” dedi. Dalgın bakışlarımı hala daha sevdiğim yüze doğrulttum. Dün
istediğim son isteğin nedeni olan “kendimi son kez canlı hissetmek” namına bir şey yoktu. Sanki kendi
mezarıma bakıyordum, bakışımı geldiğim yöne çevirdiğimde. Soru soran gözlere döndü bakışlarım.
Gece telefonu kapattıktan sonra biraz hafiflemiştim. “En azından adamakıllı veda edeceğim”
diyerek avuttum kendimi. Uyku, bu taraflara pek uğramazdı, üstüne bir sigara yaktım ben de.
Gecenin karanlığında, sigaranın ucundaki, köz misali ışığında belirgin olan göğsümün iniş çıkışları
ve odada esrarengiz bir havayla dolaşan sigaranın dumanı… Nefes alıyordum ancak bir daha nefes
almamak üzere. Sigarayı bırakmama sebebim de buydu. Zevkinden, bağımlılığından değil, kendimi
cezalandırmak isteğimden. Bu konuda da kendime yalan söylüyordum.
Gece hiçbir rüya görmedim. Normal bir güne kalkıyormuş gibi hissettim bir an. Bilincim yine bana
oyunbozanlık yaptığında, biraz gevşemek adına, bir duş aldım. Hazırlandım, kendime baktım aynada,
pek neşeli görünmüyordum.
Evden çıktığımda aradım yine onu. 15 dakika sonra orada olacağımı söyledikten sonra, kulaklığımı
taktım. Bir aradayken hep dinlediğimiz, duruma da yakıştığını düşündüğüm şarkıyı açtım. Biraz
klişeleri yaşamak istiyordum. Hem için acırken klişe nedir ki?
“Hülyalara daldırdın beni,
Seninle bir bütün olduğumda”
Vakit hülyalardan uyanma vaktiydi.
“Bütün her şeyi karşıma aldım,
Daha iyi bir yaşam adına”
Tamam, bir Büyük İskender değildim ancak bir adam, sınırları doğrultusunda, kadınının imparatoru
görmek ister kendini, her şeyi göze alır.
“Benim aklımı başımdan aldın güzellik rüzgârınla,
Buna rağmen erkekler salakça şeyler yapar ya”
Bu yolda olmamın sebebi… Özellikle erkekler, salakça şeyler yaparlar.
“Veziri rezil,
Rezili vezir edersin”
Biliyorum, dün bir imparatorken şimdi kendimi bir dilenci gibi hissediyordum.
“Bana bir borcun olmadığını farz et
Ve bütün dünyanın yemyeşil olduğunu,
Eski günleri tekrar geri getirebilir miyiz?
Bütün dünya yemyeşil olduğunda”
Cevabını biliyordum, içim daha da acıdı.
“Ayna yüzü affeder,
Solucan eceli olan sabana küsmez,
Soru cevabını dilenir de,
Sen beni affedebilir misin bir şekilde?”
Bunun cevabını keşke bilmeseydim.
“Belki hikâyemiz bittiğinde,
Gideriz hep, ilkbaharın olduğu yere,
Bir bakarsın tekrar çalarlar şarkımızı,
Tüm dünya yemyeşil olduğunda”
Bir ukde, belki zaman zaman vuracak olan bir hezeyan ama gerçek olmayacak, sadece bir hayal.
“Ay gümüşi sarı,
Yaz vaktinin getirdiği hüzünle,
Aşk adamı öldürmekten beter eder de,
Tüm dünya yemyeşil kalır yine,
Olur da birlikte öldüğümüzde,
Aşkımızın elması durur belki,
Mezarımızın yemyeşil çimleri üzerinde”
Hayır, tüm dünya gri olmalıydı. Şarkı bittiğinde bunu düşündüm.
Saniyeler aklıma bu sabah buraya nasıl geldiğimi hatırlattıktan sonra bir daha kaldırdım başımı.
Çok şey konuştuk belki, bir şey değişmeyecekti. En son “canlı hissediyor musun bari?” dedi, “hayır”
dedim. Son kez sarıldık. Bu sefer ardından gidişine bakamadan yoluma düştüm. Hâlbuki daha nasıl
tanıştığımızın anısını anlatacaktık ileride değer verdiğimiz kişilere. Anım havada kaldı, ben yürümeye
devam ettim.
Not: Bahsedilen eser Tom Waits’in ‘’World is Green’’ parçasıdır.
Bir cevap yazın