Kadın yoksulluğunun en büyük nedeni ataerkil toplumsal yapıdan kaynaklıdır. Dolayısıyla kadınların ücretli bir işte çalışmalarına izin verilmemesinden kaynaklanmakta ve kadınların yoksullaşmasının en temel nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Yoksulluk hem kadın hem de erkeği etkilemekle birlikte kadınlar aleyhine toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin varlığı, kadınların yoksulluğu daha sarsıcı bir biçimde yaşamasına neden olmaktadır. Kadın yoksulluğunu belirleyen en önemli faktörlerden birisi, kadınların bireysel bir gelire sahip olmaması veya erkeklere oranla daha düşük bir bireysel gelir düzeyine sahip olmamalarıdır. Bu durum ise özünde kadınların rollerini, statülerini ve yapabilirliklerini biçimlendiren, temelde ‘kızların okumasına gerek olmadığı, kadınların ev işleri ve aile üyelerinin bakımından sorumlu olduğu’ şeklindeki ataerkil düşünce yapısı sonucu kadınların eğitim sisteminden ve dolayısıyla işgücü piyasasından dışlanmalarından kaynaklanmaktadır.
Herhangi bir bireysel gelire sahip olmayan kadınlar evlendiklerinde eşlerinin getirdiği parayla evi geçindirmeye çalışmakta, işgücü piyasasına katılan azınlık kadın grubu ise mevcut piyasadaki cinsiyetçi yapı nedeniyle eşit işe eşit ücret alamamakta; bu anlamda yoksulluğu daha derin yaşamaktadır. Yine hane içi ataerkil yapının bir sonucu olarak kız çocuklarına miras verilmediği gibi, yoksul hanelerde çocukların okuldan alıkonulmasına karar verilirken de öncelik kız çocuklarına verilmektedir.
Sonuç olarak yoksulluk hane içinde yeniden üretilmekte ve kadınlar açısından bir kısır döngüye dönüşmektedir. Kadınların yaşamış olduğu yoksulluk kısır döngüsünü kırmak ise ancak ve ancak gelir ve kaynakların kontrolünün daha fazla kadınların eline geçmesi ile mümkündür. Çünkü yapılan çalışmalar; kadınların gelirlerinde artış olduğunda hane halkının genel refahındaki artışın, gelirin erkeklerin kontrolünde olması durumuna göre daha yüksek olduğunu ve kadınların, çocuklarına (kızlar da dâhil), daha çok harcama yaparak ve çocuklarını yoksulluktan koruduğunu ortaya koymuştur. Bu durum ise, kadınların refah düzeylerinin incelenmesi ve bu yönde politikalar oluşturulmasında kadınlar etkin bir aktör haline getirmektedir.
Kadınları yoksullaşmaya götüren toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin altında yatan ataerkil yapıyı ise kapitalizmin Türkiye’deki gelişiminden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Türkiye’de ağırlıklı olarak tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadınlar, 1980 sonrası dönemde uygulanan ihracata yönelik sanayileşme stratejisi ve neo-liberal tarım politikaları sonucunda tarımın ticarileşmesiyle bağlantılı olarak kırdan kente göç etmek zorunda kalmıştır. Kadının kırdan kente göç etmesiyle tarımda açığa çıkan kadın emeği, uygulanan yapısal uyum programlarının istihdam yaratma potansiyelinin zayıf kalması dolayısıyla tarım dışı alanlarda istihdam edilememiş ve böylece kadın işgücüne olan talep (benzer bir kalkınma stratejisi izleyen kalkınmakta olan ülkelerin birçoğunun aksine) düşük kalmıştır.
Kadın işgücüne talebin düşük olması, sermayeyi ataerkil yapı ile mücadele etmeye zorlamamış, böylece kadınların kamusal alanın dışında kalmasıyla, cinsiyete dayalı işbölümü ve ataerkil yapı muhafaza edilegelmiştir olmaktadır. Kadınların güçlü ataerkil yapı dolayısıyla hane içi eşitsizliklere maruz kalmaları yoksulluğun nedenidir. Kadın yoksulluğu ile mücadeleye yönelik olarak devletin ve yerel yöneticilerin farklı sosyo-kültürel ortamlar da yaşayan kadınların ihtiyaçlarımı dikkate alan spesifik politikalar tasarlaması gerekmektedir. Bu politikalar -kadınların yoksulluğu- deyimlerinden yola çıkarak hane içindeki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini azaltmaya ve dolayısıyla kadınların güçlenmesini sağlama ya yönelik olarak öncelikle eğitim, işgücüne katılım, miras hakkının uygulanması ve şiddet gibi belli başlı alanlarda yer almaktadır. Kadın yoksulluğunun ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.
Bunun haricinde devletin kadınlara çocuk bakım ve ev işleri gibi hane içerisinde yaratmış oldukları katma değer için ücret vermesi, kaynakların hane halkı içerisindeki dağılımında kadınlar aleyhine ortaya çıkan eşitsizliği giderecektir. Ancak kadınlara verilecek ücretlerin karşılıksız olarak verilen transfer ödemeleriyle karıştırılmaması gerekmektedir. Kadınların işgücüne katılımdan bağımsız olarak sosyal güvenlik sistemine dâhil edilmeleri, sosyal refah devleti olmanın bir gerekliliği olup, kadınları yoksulluğunu ve erkeklere bağımlılığı azaltmada önemli bir rol üstlenecektir. Başka bir deyişle yoksullukla mücadelede hak temelli bir sosyal yardım anlayışının yerleşmesi ve formel sosyal güvenlik sisteminin sadece çalışanları değil tüm vatandaşları kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması, işgücüne katılım oranı oldukça düşük olan kadınların güçlendirilmesi adına önem arz etmektedir.
Sadece Türkiye’de değil birçok ülkede kadınların bilimde de hiç yeri yok birçok tez, bilimsel makale ve fikirler ve bilimin ana kaynağı aslında kadınlardan beslenir. Oysa kadınların bilimde yeri neredeyse hiç yok bu yüzden bilimi sorgulanır hale gelmiştir. Kadının olmadığı bir bilim gerçekliği her zaman sorgulanmalı, bilim ile ilgili verdiğim dipnot aslında gelişmekte olan ülkelerin kadınlarının yoksul olma nedenidir. Gelişmekte olan ülkelerin yoksul kadınları, sözde gelişmiş ülkelerin; bilim insanları, siyasetçileri, din adamlarının bir ürünüdür. Onlar her zaman için bilimde, siyasette dinde ve daha birçok alanda kadınları en dibe çektiler. Bu nedenle bir erkek siyasetçinin, bir erkek din adamının kadınları savunması beklenemez.
Kadın yoksulluğunun giderilmesi için bu alanlarda sağlam bir temeli olan düzenlemeler sağlandığında, kadınların bireysel olarak ekonomik, siyasal özgürlüğünü gördüğümüzde; bilimde kadın öncülüğü, dini alanlarda kadın öncülüğü ve kadınların sadece bir cinsel obje, sadece bir sayı olmadıklarını gördüğümüzde kadın ölümleri, kadın yoksulluğu biter. Ekonomik anlamda güçlenen kadın psikolojik olarak da güçlenir. Çocuklarına güzel bir yaşam sağlar bu da eski neslin gelişmiş ürünü yeni sağlıklı bir yeni nesil oluşmasına neden olur. Yoksulluğu giderilmiş kadın demek, suç oranı düşük toplum demektir. Hayat kalitesi yüksek toplum demektir.
Bir cevap yazın