Odanın kapısını kapattı ayakkabısını giydi ağlayan sesi duymadan binayı terk etti. Kulağını kapadığı o sesin kendi karanlığındaki son ses olacağını hiç düşünmedi.
Hastanenin bahçesinde ağzını kocaman açmış annesinden yemek bekleyen kuşa daldı. Pencerede onu izleyen hemşireye ‘iyiyim’ der gibi kafasını salladı. Kendi durumunu düşündü hayatı boyunca hep aç kalmıştı, hiç olmadığı birini yaşadı. Yağmur yağmaya başlayınca kalktı yüzünü gökyüzüne çevirdi ‘Hangi yağmur temizler beni’ diye düşünürken, durdu.. İşte kaybolduğu yerdeydi. Bütün dünya ters döndü.
Yatağında her zaman gördüğü, tavandaki küfe açtı gözlerini, kaçıncı kez olduğunu bilmiyordu artık. Bu harap odayı hafızasından silmek istiyordu. Hemşireye seslendi
‘Ne oldu bana? ‘
‘Olduğun yerde yığıldın ilaçlarını almıyor musun? ‘,
‘Onlar ilaç değil zehir, beni daha da hasta ediyor rahat bırakın beni ‘ tahammül ve merhamet davranışları ardında görünen anlayışsızlık ve insafsızlığına sinirlendi.
Tekrar uyumaya çalıştığında yine aynı sesi duydu ’eğer beni duyuyorsan uyan ‘ diyordu. Kalktı yerinden, ayağının altından durduğu yer kayıyordu sanki devam etti koridorlarda gezindi kimseye görünmeden, depoya indi sakladığı cam kırığını arıyordu. Kendisine verdiği zarardan büyük keyif alıyordu. Yoktu, her yere baktı yoktu oraya sakladığından emindi. Ayak seslerini duyar duymaz örümcek ağı tutmuş dolaba saklandı, kimse duymasın diye nefesini tuttu. Bir daha yakalansaydı buradan kurtulamayacaktı. Dolabın içinde ağa bakarken kendisini düşündü yine, , tutsak olduklarını, kendisini tutsak edenlerden kaçmaya çalıştığında sürekli kavga ettiği kendisinin olduğunu, örümcek gibi kendisine ağ ördüğünü, o yüzden kendisine zarar vermekten aldığı keyfi kimsenin anlamayacağını bildiğinden bundan hiç bahsetmedi doktorlara. Buraya geleli ne kadar oldu hatırlamıyordu bile ama geldiği gün yaşadıklarını hiç unutmadı, o günü düşündü;
Aynaya baktı gözlerine, göz bebeğinin derinlerinde görünen yansıması konuşmaya başladı;
‘Seni insanlar benim gibi görmedi değil mi? Neyi arıyorsun, sökülmüş kalbinin atışını mı? Dünyanın mezarını içinde yaşatıyorsun, vahşi hayvana dönüşenin hayatta kalma mücadelesini veriyorsun. Soğuk mezarların ürpertilerini hisset ve içindeki hayvana sarıl’ Aynadan karanlığın içinde keskin dişleri parlayan hayvanın yansımanı gördü ve sırtı ürperdi.
‘Resmine baksana hiç gülmüyor, hiçbir duyguya sahip olamayacak kadar yoksulsun. Akıttığın ruhun cehennemindesin, hayatını onarılamaz hale getirdin. İnsanlar arasında görünmez oldun hep’
Aylin aynadaki yansımasına ağzından çıkan cılız kelimelerle ‘ ben bir şey hissetmeyi seçmedim, insanlar beni öyle bir görmediler ki, görmedikleri her yerden düştüm ’ dedi.
‘Kurban et kendini hadi, kurban rolünü oyna, kendine acıyıp bahanelerine sığın. Karanlığındaki şeytan ışığı görmüyor, kendi gerçeğine zincirlisin. Gözleri bozuk bir kızın kör hayallerini yaşatıyorsun. Azap seni uyutmayacak koş koşabildiğin kadar, durduğun yerde göreceksin ki bir adım ileri gidememişsin koştukça bana geldin. Kaçmak için yolun yok.’
Bedenindeki kanlar çekiliyordu sanki ilk defa kalbinin ağrısını hissetti.
‘ Kendini yaralamaktan, ruhunu yırtmaktan başka bir hazzın yok. Bir kez daha yaklaştır gözlerini ve bana nasıl inandığına bak ihtiyacın olan tek davet bende, sen nefret ettiğine teslim oluyorsun’
Kulağının dibinde soluyan ses hissetti, kendi adını duydu, etrafına bakındı, bunu duyduğuna emindi, aynadaki yansımasına baktı göz bebekleri kocamandı;
‘Başkalarında kendinin kim olduğunu bulabileceğini sanıyorsun, kendine üzüldüğün palavralarını anlat, kaybetmeye mahkumsun, her gün kendini yok etmeye uyanıyorsun, sadece ihanet edecek kendin kaldın.’
Başını ellerinin arasına alıp yere çöktü, zayıflayan sesiyle ‘sadece fısıltılarla yaşıyorum’ diye ağladı, kalkıp kendisiyle mücadele etmek istedi, gücü kalmamıştı artık. Kendine yeniliyordu…
‘ Sen bana aitsin, vazgeçtiğin yerde sadece bana tutundun, beni yakmaya kalksan küllerime tutunursun, derin karanlığında kaybolup dibe vurdun, kendi cinayetine sebepsin’ diye bağırdı yansıması, Aylin son kalan gücüyle aynayı siyaha boyarken geleceğini de siyaha boyadığını,-bunları yapan kendisi değil ona ait olmayan mecbur olduğu güçtü- biliyordu. Kanlanmış gözleriyle annesine baktığını hatırladı. Yaptığı hiçbir şeyi onaylamayan bakışlarından nefret ediyordu.
Gece çöktüğünde savaş başladığını hissediyordu. Bu gece içerden kan kaybediyordu. Yaralarına baktı ona geçmişin gerçek olduğunu ve içindeki şeyi öldürmek için kendisini incitmenin ne kadar avutucu olduğunu hatırlatıyordu. Böyle zamanlarda hiç var olmamış olmayı diledi. Aklında hep çalan şarkı sözlerini mırıldandı;
Eğer yaşayabileceğim bir gün bile olsaydı
Alabileceğim tek bir nefes
Diğer herkesi boş verirdim
Duvardaki kanlar
Yalnızca kabul et
Ve kirleri temizle
Bunu unutmayı vaat et
Boş ve ifadesizken daha iyisin
Ve ardından acınacak bir işaretle silinip gidersin…
Başka bir fiyaskoya yenil
Bu dinlenişe yat
Avut kedini, yalnız başına daha iyisin
Yok et kendini, kim umursar gör
Bozulmuş dünyasında tek başına ağladı. Kendi hayatına devam etmek istediğini damarlarında hissetti ve düzelmeye karar verdi. Kurtulma mücadelesini vermek için dolaptan çıkıp yatağına gitti. Sabah uyandırıldığında ilaçlarını vermek için gelen hemşireye doktoru görmek istediğini söyledi.
Doktorun yanına gittiğinde ne söylemesi gerektiğini hiç düşünmedi tek istediği buradan kurtulmaktı.
‘Aylin hoş geldin, beni görmek istemişsin. ‘
‘ Evet, daha ne kadar akıl hastanesinde kalacağımı bilmek istiyorum’
‘Bu bana bağlı değil sana bağlı biliyorsun.’ Gözleri, yaralarını gösterirken, Aylin açıklama gereği hissetti.
‘Bunlar kendimi acıtmak veya öldürmek için değil, beni acıtan yerlerimden kurtulmak istiyorum, yani daha fazla perdenin arkasında olmak istemiyorum’
‘Buna karar vermene neden olan ne Aylin? ‘
‘Kendi kurduğum hapishanemde yaşadığımı fark ettim sadece burada veya herhangi bir yerde olmamın önemi yok, o yüzden kurtuluşum her ne ise onu yapacağım’
‘Bu güzel bir gelişme’ derken doktorun kapısı çalındı içeriye giren doktorun tedavi gören ve iyileşen eski hastasıydı. Kapının açılmasıyla gözleri şaşkınlık ve korkuyla kapıya öylece baktı. Kim olduğuna inanamadı, hayatı boyunca aklına bile getirmek istemediği o güne gitti. Onu işkence içinde bırakıp üzerine kapıyı kapatmıştı. Savunmasız ve bitkin gözlerle ona bakıp ‘beni kurtar’ çığlıklarına kulağını kapatmıştı. Onu gördüğünde kurtarmak istedi ama ona yaklaştıkça yaralama arzusuna engel olamamıştı, bedeninde gördüğü yaralara birde o yara eklemişti.
O gün onu oradan çıkarsaydı hayatı böyle olur muydu yoksa burada olmasına sebep o muydu? Odaya giren kadın, Aylin’i görünce dizleri titremeye başladı, hissettiği sıkışmış bir acıyla Aylin’in yanına gidip kulağına;
‘Buradan çıkmak istemen tamamen saçmalık, çünkü sen bir ölüsün ve ölülerin ne kurtuluşları ne de gidecek yerleri olur, yaşadığını sanan bir hastasın, yarasını gösteren herkese yara açanlardansın, sen bir türlü doğmayan bir çocuksun ‘ dedi
O an kalbine saplanmış bıçağı döndürüyorlarmış gibi acı hissetti. Hızlıca odasına koştu kapıyı kapattı. Sandalyeyi kapı tokmağının altına sıkıştırdı kimsenin girmesine izin vermedi.
Odadakiler ne olduğunu anlayamadan hızlıca kapanan kapıyı açılması için olağan güçleriyle vurdular.
‘Ben ölü değilim’ diye bağırdı Aylin
Gürültülü cam kırıklarının sesi ardından, kapının altından sessizce kanlar aktı.
Bir cevap yazın