Güneşli güzel bir ilkbahar gününde eski bir kafenin dış mekanındaki masalardan birinde oturmakta olan Fodo büyük bir keyifle kahvesini yudumladı. Tableti ile internette gezinip haberleri okudu. Haberler sinir bozucuydu. Gözü saate ilişince toplantısına geç kalmak üzere olduğunu fark etti. Daha önce sadece e-posta ile haberleştiği iki kişi ile bir kitapçının kafe kısmında buluşmak üzere randevulaşmıştı. Fodo ofis dışı toplantıları için hep bu mekanı tercih ederdi.
Kitapçıya doğru yürürken sadece kendinin bildiği bir nedenden ötürü yolunun üzerinde bulunan bir iş merkezine girdi. İçeri girip 10 metre kadar ilerlemişti ki koridorda “Fodo” diye bir ses yankılandı. Genç kadın arkasından gelen sesin kime ait olduğunu biliyor olmalıydı ki adının çağrıldığını duymuş olmasına rağmen dönüp ardına bakmadı. Ardına bakmadığı gibi yürüyüşü de hız kazandı. Kısa bir süre sonra Fodo artık yürümüyor yüksek binanın zemin kat koridorunda koşuyordu. Başını hafifçe sağa ve sola oynatarak kaygı dolu ürkek gözlerle binadan bir çıkış aradı ama bulamadı. Görünürde asansör de yoktu, onu ıskalamış olmalıydı.
Koridorun sonuna gelince karşısına çıkan merdivenlerden hiç tereddüt etmeden yukarı doğru tırmandı. Takip ediliyordu, arkasından gelen kişinin merdiven boşluğunda yankılanan ayak sesini duyabiliyordu. Merdivenleri koşarak tırmanan birinin ayak sesleriydi bunlar.
İkinci kata ulaştığında ilk gördüğü şey asansör oldu. Eğer asansör bulunduğu katta değilse onu beklemek zaman kaybı anlamına gelirdi. Durması halinde peşinden gelen kişinin iki ya da üç dakika içinde ona yetişeceğini tahmin ediyordu. Koşarak merdivenleri tırmanmaya devam etti
Üçüncü kata geldiğinde ofislerden birinin kapısının açık olduğu gördü. Davetsiz misafir olmanın utancını göze alarak ofise girip izini kaybettirmeyi düşündü. Ofise doğru yönelmek üzereyken ofisin kapısı içeriden kapandı. Geç kalmıştı. Binanın üst katlarına doğru tırmanmaya devam etti. Yorulmaya başlamıştı. Yeni bir kata vasıl oldu. Bu kattaki ofislerin kapıları kapalıydı. Koridor alt kat koridorlarına göre daha karanlıktı. Lambalar farklı olmalı diye düşündü sonra da bunu düşündüğü için kendine şaştı. Yorgunluktan nefes nefese kalmasına rağmen yukarı doğru koşmaya devam etti. Bir an için durup derin bir nefes aldı. Tam olarak emin olamamakla birlikte beşinci katta olduğunu tahmin ediyordu. Binanın altı ya da yedi katlı olduğunu düşünüyordu. Yorulduğu için hızı azalsa da koşmaya devam etti. Fodo duygularını yüzüne yansıtan biriydi. Az önce kendine seslenildiğini duyana kadar yüzünde kaygı dolu bir ifade vardı şimdi ise kaygıya korku da eklenmişti. O eski ve soğuk binanın merdivenlerini koşarak tırmanırken bir yandan da varoluşuyla ilgili hayatı boyunca peşini bırakmayan kaygıyla başa çıkmaya çalışıyordu. Bu kaygının hiçbir nedeni yoktu aslında, var olduğunun farkına vardığı ve bir gün yok olacağını anladığı andan beri onunla birlikteydi bu duygu. Şiddeti bazen artıyor, bazen azalıyor ama hiç bir zaman tamamen yok olmuyordu. Kaygısının sebebi bizzat hiçlikti. Ne olmuştu da kendini bildiğinden beri peşini bırakmayan bu duyguyu şimdi daha önce hiç hissetmediği kadar güçlü hissediyordu.
Yıllardır beraber yaşadığı erkek arkadaşını ve iki yaşına yeni girmiş küçük kızını düşündü.
Küçük yaşlarda başlayıp üniversite yıllarına kadar devam ettirdiği dans kariyerini bırakmasını, yüksek maaşla büyük bir iletişim firmasında ne kadar yoğun çalıştığını, annesi ile babasının boşanmasını, kendi boşanmasını, babasının genç sevgilisiyle tanışma anını düşündü. Tüm bu düşüncelerin kafasında canlanması bir dakikadan az sürmüş olmalıydı.
Yaklaşık on beş dakikadır koşarak merdiven tırmandığını düşünce sabah topuklu ayakkabı giymeme kararı aldığı için ne kadar şanslı olduğunu düşündü . Az sonra başlayacak iş toplantısına geç kalıyor olmasının verdiği rahatsızlık o küçük avuntunun etkisini bir anda alıp götürdü. Diğer iki kişi çoktan buluşma yerine vasıl olmuşlar şimdi onu bekliyorlardır , diye düşündü. Koşmaya devam etti.
Artık kaçıncı katta olduğunu bilemiyordu. En az 10 kat çıktığına yemin edebilirdi ama merdivenler sona erecek gibi görünmüyordu. İçine girdikten sonra bina daha da yükseklik kazanmış, on beş ya da yirmi katlı bir bina haline gelmiş gibiydi. Daha fazla koşacak dermanı kalmamıştı, yorgunluktan güçlükle nefes alıyordu ve bacaklarında derin bir sızı hissediyordu.
Yaklaşık on beş dakika koştuktan ve sayısız kata ulaştıktan sonra ne kadar tırmanırsa tırmansın en üst kata asla ulaşamayacağına kanaat getirdi. Pet etmişti. Merdivenlere oturdu , omzunda asılı çantasını yere koyup açtı ve içinden cep telefonunu çıkardı. Merdivenlerden gelen ayak seslerinin yaklaştığını duyuyordu. Ayak sesleri yaklaştıkça kalbi de daha hızlı atmaya başladı .
Telefonunun son arananlar listesinden erkek arkadaşını aradı.
Erkek arkadaşı sanki telefon elinde Fodo’nun aramasını bekliyormuş gibi çağrısına hemen cevap verdi.
Selam Fodo, senin şuanda toplantıda olman gerekmiyor muydu?
“Bana yardım et” demek istedi Fodo ama diyemedi. Sevgilisiyle arasının eskisi kadar da iyi olmadığını bir kez daha anlamıştı, eskiden onun karşısında güçsüz görünmekten çekinmezdi, oysa şimdi durum çok farklıydı. “Sanırım takip ediliyorum” dedi gözü korku dolu gözlerle merdivenlerden aşağıya bakarken
Ayak sesleri daha da yaklaşmıştı, seslerden anlaşıldığı kadarıyla artık koşmuyor yürüyordu. O da yorulmuş olmalıydı.
Merdivenlerden on altı on yedi yaşlarında bir delikanlı belirdi yüzü yorgunluktan kıpkırmızı olmuştu. Elinde Fodo’ya ait mavi bir şal vardı.
“Bu size ait sanırım. Binanın girişinde düşürdünüz o vakitten beridir size geri vermeye çalışıyorum, dedi delikanlı
Fodo şaşırmıştı, ne diyeceğini bilemedi.
Artık kulağı yerine dizine dayalı telefondan” Fodo, iyi misin? Kim takip ediyor seni? Şuanda neredesin” soruları bir fısıltı gibi arka arkaya geliyordu.
Telefonu tekrar kulağına koyan Fodo: Ben iyiyim seni az sonra ararım, diyerek telefonu kapattı. Telefon kapandıktan hemen sonra tekrar çalmaya başladı ama Fodo cevap vermek yerine telefonun sesini kısıp onu cebine koydu. Ayağa kalktı ve delikanlıya doğru bir adım atıp uzanarak atkısını aldı. Teşekkür ederim, dedi . Sonrasında derin bir nefes alıp yukarı doğru koşmaya devam etti. O anda hayatının bir daha asla eskisi gibi olmayacak şekilde değiştiğinin farkındaydı. Geç kaldığı randevunun artık bir önemi yoktu çünkü o randevuya asla gitmeyecek ve bunun için de hiçbir zaman pişman olmayacaktı.
Bir cevap yazın