‘’ Daha yirmi dakika sürer hastaneye bu yol. Birazcık daha hızlı gitse… ‘’
- Kardeşim az yavaş sürsene!
Birden irkildi… cümleleri diline bile değmeden boşluğunda bir süre gezdi, silindi.
Şoförün yan tarafında ki yolcu iniyor, arka koltukta ki kadın ön koltuğa geçiyor, en arkada
ki adam öndeki boşalan koltuğa, sağdaki tekli koltukta oturan genç kız en arkada ki
koltuğa, soldaki çiftli koltuktaki çocuk tekli koltuğa geçiyor, kimseler yerini beğenmiyor,
Müfide oturduğu yerde mıh gibi duruyordu.
Yanında ki yaşlı başlı teyze kulağında telefon kahkahalarla gülüyordu.
‘’ Herkes ne kadar mutlu…’’
An ’dan düne çevirdi bakışlarını. Nisanın 1’i idi. Şaka olmasını dilemişti.
Camın önündeki çiçek günden güne soluyordu. O soldukça Deniz sanki keder soluyordu.
Bak Müfide demişti gözlerini çiçekten ayırmadan.
‘’ Günden güne soluyor bu çiçek. Günden güne kötüleşiyorum. O ölecek. Sanırım bende. ‘’
‘’Saçmalama sen iyi olacaksın. Ameliyattan sonra hiçbir şeyin kalmayacak. ‘’
Aklından çıkmıyordu o an, o söz, o bir çift göz…
Yirmi saat gibi gelen yirmi dakika, geçmişti yirmi beşe…
‘’ Müsait bir yerde inebilir miyim…? ‘’
Bu ses onun muydu gerçekten? Bu cılız, ürkek, kendine bile zor duyurduğu ses.
Şoför bey inecek varmış! Diye seslendi arkalardan biri.
Tüm düşüncelerini, soruları, korkularını burada bırakmalıydı. Deniz’in yanına bunlarla
giremezdi.
Başını teşekkür eder gibi sallayıp indi minibüsten Müfide. Hastanenin sokağına girerken
soldaki meydana takılı kaldı gözleri. Güvercin yemi satan yaşlı adam oradaydı. Yemleri
dizmiş oturmuştu küçük taburesine. Peki ya güvercinler? Her gün ortalama altmış yetmiş
tane güvercin olurdu burada. Gözleri ümitle aradı tüm araziyi… Yoktu. Bir tane bile
güvercin yoktu.
‘’ Yoksa…’’
Adımlarını sıklaştırdı. Hastanenin merdivenlerini koşar adımlarla ikişer üçerli atladı.
152 numaralı odadan içeri girdiğinde nefes nefeseydi.
Oda boştu. Cam kenarında menekşe yoktu.
Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Omzuna dokunan el konuştu.
‘’ Üzülmeyin doktorlar çok iyi ellerinden geleni yaparlar. Sağ salim çıkar hastanız inşallah. ‘’
‘’ Nasıl …? Nerden çıkar…nerde ki? ‘’
‘’ Ah ben biliyorsunuz sanmıştım. Hastanızı biraz erken ameliyata aldık. Doktorun bugün
erken çıkması gerekiyor hastaneden. Acil bir işi varmışta…’’
‘’ Oh…çok şükür… peki, peki ya çiçek? Camın önündeki menekşe? ‘’
‘’ Ah işte burada ‘’ dedi hemşire, kapıyı göstererek.
Çok susuz kalmış. Musluktan doyuruverdim suya dedi odadan içeri girerken hastabakıcı
Gülsüm Hanım.
Müfide menekşeyi umutla donattığı elleriyle sıkıca kavrayıp
‘’ Şükürler olsun ‘’
Diye mırıldandı.
Saksının tabağından taşan suların, çamur olmuş toprağın farkına bile varmadan…
Bir cevap yazın