Tüm bedenindeki zarafeti yerden kesilmiş ayaklarından akıyordu sanki toprağa. Bıçaklanmış bir söğüt dalı gibi solmaya yüz tutmuş yüzünde, asil bir güzellik vardı her şeye karşın. Yüzünün iki yanına dökülen kömür karası saçları meydan okur gibiydi kaderine. Boynundan kirişe uzanan ip, kara saçlarının uzantısı gibi kararmış, utanmıştı sanki gördüğü işlevden. Baharın tüm çiçeklerini üzerinde toplayan elbisesinin, kollarından uzanan ellerine kara bir kına yakmıştı son olarak. İpi kesip yere indiren doktora fısıldadı ölü beden, “çok sevmiştim, çok! …”
Dizleri üzerine çökmüş, sessiz sessiz ağlıyordu ana!…
Sırtını duvara dayamış, başı elleri arasında susuyordu baba…
Uzun uzun baktı kucağında ki ölü bedene doktor… Dışarı çıksın herkes dedi asker elinde ki battaniyeyi doktorun önüne sererek. Saygıyla battaniyeye uzattı zarif bedeni doktor… Simsiyah saçları iki yanına atıp yüzünün, bir süre daha izledi asil güzelliği. Dışarı çıkıp her defasında söylemekten utandığı ve nefret ettiği o sözü söyledi “temiz!”
Bir cevap yazın