villaların üzerinde, kerhen doğan güneş
sanırsın zapt etmişler öylesine mahcup
ışıklarını titrek bir edayla dağıtıyor
unutmuştu çoktan çavuş mehmedi
topraklı damların altındaki
sıcacık gülüşleri,
deniz ise kırılgan bakışlarıyla izliyordu yeryüzünü
eriyordu için için nifak damlaları düşerken
yunusların üzerine
duasını kenara bırakmış
tozlu kitap aralarında,
yasaklı,
mükerrer müebbete düşmüş sayfalar
tütün sarılmış bir virgül, sahipsiz daha cümleye düşmemiş
kaderini bekleyen bir imge o yalnızca,
zulüm kokan duvardan hayra bir cümle çıkmaz ya
dileği en azından yafta da var olmasın,
usul usul geliyor zaten aşkın cellatları
sarıyorlar dört bir yandan sevdayı
şehir ölüme susamış konuklarını ağırlıyordu o gece
nefretin elinde hançer
arkasında vicdanı sökülmüş yılışık salyaları akan kanlı ulak
öylesine hırsa bürünmüş ki
sokağa düşmüş o zalim
ekmeğe giden kara kaşlı çocuk hedefinde
muhrik bir el bu daha kaç sübyanı yakacak
kaç ana daha düşecek giryana
uyan ey gecikmiş mahcup yüzlü umut
güneş geceye teslim olmadan
fatma çelebi
Bir cevap yazın