Yalnızlaşıyoruz…
Soğuk rüzgârların esintisinde, kimsesiz kala kala kuruyor yapraklarımız. Dökülüyoruz, çorak toprakların üzerine. Çığlıklarımızı kavrayan sessiz cümleler kuruyoruz, söze dökülemeyen.
Güz başlangıcı gibi, suskunlaşan kelimelerle hece hece, iç çekişlerimizin derinleşen kıyılarına, kırık dökük paramparça vuruyoruz.
Bir kadın ’’ seni seviyorum ‘’ diyor. Bir adam ‘’ seni seviyorum ‘’ diyor.
Duruyoruz öylece, karanlıkta kalmış tek bir soru gibi. Karanlıkta kalmış tek soru olan hayatın kendisi gibi, duruyoruz.
Yüreğin kanatlarından, ruhumuzu kuşatan sevda çiçekleri fısıltıyla dökülüyor. Derken, o korkunun karanlık duvarları dört bir yanımızı kuşatıyor. Esereti altına alıyor varlığımızı, alışmaktan ürperiyoruz.
Alışırsak kalırız, kalırsak boğuluruz aşk’ın nefessiz bırakan soluğunda diye; … diye, diye, kendi kendi kendimizi vuruyoruz.
İlk cinayeti işliyoruz böylece.
Sadece bir ‘’ an ‘’ göstererek kendini, sonra yeniden gölgesindeki o tılsımıyla, gizli kapılar ardına kendimi mahkum eden, yaşanamadan biten, ‘’ sırlanmış kadere’’ bir türlü varamıyoruz.
Sonra, sabırla parçalarımızı bir araya getirmeye uğraşıyoruz. Dokundukça kanamaya başlayan yaraların seslerinde, titrek uğultularla kendi sesimizi duyduğumuzda, yalnızlığın keskin tufanının varlığımızı delip geçeceğini anlıyoruz.
Birer parçası olduğumuz yaşamın orta yerinde, sendelemeye başlıyoruz. Sonra yabancılaşıyoruz her şeye ve nice sonra kendimize…
Ansızın karanlığın geceye vurgun olduğu vakitlerde, bir başına kaldığımız o noktada, hayatla burun buruna geliyoruz. O güneşli aydınlık yolda, yürümüyor oluyoruz artık.
Yağmur sonrasında, yapraklardan süzülen damlalar gibi, gözpınarlarımızdan görünmeyen yaşlar akıyor tâ içimize içimize, kuşatıyor köklerimizi …
‘’ Baştan başlayalım, sil baştan ‘’ derken, kendimizi bulamıyoruz. Kimsesiz ve suskun acılarla doğrulmaya uğraşırken, o vakit yaşam bizi tanımamazlıktan geliyor. Duymuyor, görmüyor, hissetmiyor, artık yaşam bizi…
Yetim bırakılıyoruz.
Güneş ışığının renklerinden uzak kalıyoruz. Hatta yağmur sonrası, o gökkuşağına hasret kala kalıyoruz.
Yüksek sesle konuşmaya başlıyoruz sonrasında, duyan olmuyor artık kelimelerimizi…
Sessizliğin en sessiz tozlarının bulunduğu yıkıntılar arasında aramaya başlıyoruz, kedere dönüşen yitip giden kendimizi…
Bir kadın ’’ seni seviyorum ‘’ diyor. Bir adam ‘’ seni seviyorum ‘’ diyor.
Duruyoruz öylece, karanlıkta kalmış tek bir soru gibi. Karanlıkta kalmış tek soru olan hayatın kendisi gibi, duruyoruz.
Yalnızlaşıyoruz.
Gamze ATAL / Sonbahar …
Bir cevap yazın