kuşların telaşından belli
toprağın en güzel günüydü
gecemizin büyülendiği
saçacak buğdayımız kalmadı
yeryüzüne kendimizden başka
yeni sözcüğü yanan ağaçların
yeniden öğreneceğimiz yeni dillerde
unutulmuş dalgınlığın uğrağı
karanlık içinde karanlıklara karşı
iğde kokarak dökülmesi yıldızların
taşlar topladık ama çekülümüz yoktu
çatıyı kurmaya,
yıkılmış bir duvarı onarma
acı çekmenin bilinmedik uğuru
bildik bir totem gibi göğsünde sabahın
çünkü doğada suç yoktur
ve ufuk yalnızca ulu insan için
sevdamı avucuna bastırıyorum
kan kokusu sarıyor her yanı
peşin verilmiş cezanın acısıyla
geceye uzaklıkların sınanmış bıçağı
lale sümbüller içinde hüma kuşları ötüyor
avcılar yolu tutmuşlar kan kokuyor her yan
dağlara erken erken bir söğüt bi söğüt daha
bir de baktım benimle kuşların arasında
dal karanlık toprağı karıştırıyor
bir elma bir ayva bir nar bir kiraz
cerenlerin yolundan ediyor
kar gibi paylaşırlar çiçeklerin sessizliğinde
filiz veren söğütlerin yanında türkü söylerler
Semah dönerler
ah elin ve gökyüzünün çaresizliği
uzaklıkların kırağı düşmüş canı
nasıl unuturuz ulu kuşlar semah kurar
yukarıda kuş sürüleriyle türkü çağırır
çekik kaşlı, yaldız ve gök boncuklu,
buğday benizli insanlar
yanar hasret yanar metin yanar behçet
yanar yanar ağlarım
dokunulmamış toprak yığınlarını avuçlayıp
az sonra toprağın altında kalacaklar
ceylanlarla semah dönenler ateşler içinde
Mehmet Özgür Ersan
Bir cevap yazın