Gece; sadece güneşin batması, ayın parlaması, birbirine yakın görünen yıldızların göğü
donatması ve etrafın siyaha bürünmesi demek değildir. Gece bizlere; kişinin ruhuna güzel
hisler kattığı, duygusallığın efendileştiği ve kalbin içinde bulunan mevkiye yerleştiği, berrak,
kısa ve masum bir zamanı ifade ediyor aslında. Bu safiyetliği oluşturan gecede, kişinin
istisnalar dışında mesrur olmaması gariptir zira bu ihtişamlı siyahîlik kişiyi ezinçlikten
kurtarır ve saçmalıkların, hataların daha iyi ve daha rahat bir şekilde fark edilmesine olanak
sağlar. Lütfen keskin gece ile sıradan gündüzü bir mukayese ediniz, göreceksiniz ki çoğu
tetkiklerde gece hep bir adım öndedir. Bu muhteva; vakur, müsamahakâr ve naif bir meçhul
olmakla beraber içinde çetrefil duygular da barındırır ve her ihtişamlık elbette ki yanı başında
bir takım olumsuzlukları da beraberinde getirir. Bu olumsuzluklar, bu zaaflar şüphesiz usanç
alametini andıran bir mahmurluktur. Bu tahkikatta en büyük olumsuz intiba ise gece
vakitlerinde düşünülen durumların insanı yanıltabilecek bir güce sahip olmasıdır. Bazen
akşam hissettiğimiz güzel şeyler sabah olunca takmaz, umursamaz, başıboş şeylere
dönüşebiliyor. İşte bu; gecenin o kıvrak gücüne kanmamamızı, vermiş olduğumuz kararın
doğru olup olmadığının ayrımına varmak için sabahı beklememizin gerekli olduğunu anlatır.
Marlon, bu durumu çok düşündü ve bu curcunalığı her gün denedi. Her defasında da gece
düşündüğü, hissettiği şeylere sabah vakitleri mahmur kalbi doğruluğuna baş sallayıp onay
verdi. Verdiği kararın doğru olduğuna ve gecenin o keskin gücüne mağlup olmadığına sevinip
bu düşündüklerini günden güne sorguladı. İçinde biriktirmiş olduğu sevgi ve aşk
taneciklerinin bu iki zaman diliminde de hiçbir azalmaya uğramadığını fark etti. Büsbütün
seviyordu ve artık kendisini buna inandırmıştı.
Gecenin gücü altında boyun eğip diz çökmemek, sonradan yanılgıya düşüp pişman olmamak
için dile kolay aylardır bu konu üzerinde kesafet peyda etmiştir. Beyninde, insanlar hakkında
da çok farklı düşünce birikintisi taşıyordu ve her zaman mükemmel insanın asla olmayışının
kendince yanlışlığına karşı çıktı. Ona göre her insan, sahip olduğu ve elinde bulundurduğu
dereceyi dış çevrede kahverengi, siyah, yeşil, mavi, gri gözlerle bakıldığında, bazen çalışma
ihtirası neticesinde, bazen istisnalar ışığında bazen de Yüce Rab tarafından verilen güç ve
mevkinin en iyisi ve en mükemmelidir.
O ise kendi göz nazarında âşık olduğu Elissa’yı, güzelliği sebebiyle mükemmel kılmıştı. Hal
ve hareketleri, ayağa kalktığı zaman asla elinden bırakmadığı tevazuyu, konuşma sesindeki o
rikkati, güldüğü zaman tek kaşının havaya kalkıp yanağının solunda istemsiz oluşan gamzesi,
elini biçimli çenesine dayayıp öylece dalıp gitmesi, düşünmesi ve kişiyi bir hayranlık çukurun
sürükleyen hayali bakışları. Bu durumun kalpte oluşturduğu sevgi çarpıntısını, mutluluk
bağrışmalarını, yaşama umutsuz bakan gözlerin onu görünce umutlu ışıltıya dönüşmesindeki
o ayı, günü, saati ve dakikayı hatırlamıyordu. Sadece etrafı çamlarla donatılmış yeşil boyalı
bir okulda aynı sınıfı paylaşıyorlardı. Peki, bu sevgi karşılıklı mıydı? Marlo’nun düşüncesine
göre; bir kişi eğer diğerinden hoşlanıyorsa, temiz berrak bir kâğıda onun mükemmelliğini
çiziyor ve onun adına şiir karalıyor, şarkı nağmeleri okuyorsa, devamlı onu düşünüyor, onunla
öpüşmeyi, sevişmeyi hatta daha ilerisini hayal ediyorsa, muhakkak karşı tarafta bunları
düşünüyor ve tahayyül ediyordur. Çünkü Marlon, aşkın karşılıklı olduğuna, kalbin asla yalan
söylemeyeceğine inanıyordu fakat şüpheleri de yok değildi. Bu şüpheleri ortadan kaldırmak
için eline çok büyük bir fırsat geçmişti. Bir hafta sonra eski bir sınıf arkadaşının eğlence
partisine davet edildi. Başta gitmeye pek olumlu bir gözle bakmasa da sonradan üç yıldır ayrı
olduğu, çok sevdiği Elissa’nın geleceğini duyunca ister istemez kabul etti.
Aslında Marlon, utangaçlık yüzünden kendisini perişan etmiş birisidir, bir bahçıvandır ve
yüreğine çok acı ekmiştir. Bunu farkında olup içinde bulunduğu bu ezik duygusunu, toplum
içinde kendisini lakayt bir pozisyona çeviren, onu çepeçevre saran pisliği yok etme yolunun
buradan geçeceğine inanıyordu. Çünkü onu göreceği o günde ona deliler gibi âşık olduğunu,
bir an bile aklından çıkaramadığını söyleyecek, belki onu orada yanaklarında öpecek sonra da
belinden kavrayıp etrafın kıskanç bakışları arasında bir o tarafa bir bu tarafa sallayacaktı.
Kendisinden emin bir yürek inancıyla o gün gelip çatana kadar Elissa ile yaşayabileceği güzel
günleri, mehtaplı bir gecede çamlar altında yemek yiyip çay içtikleri, ardından da kendisinin
cıgara tüttürdüğü o sahnenin hayalini ve gerçekleşince kalbe dolan huzur mükemmelliğini
canlandırdı.
O gün gelip çatınca en güzel elbiselerini giydi, ilk defa giyeceği cilalı ayakkabısı, yüreğindeki
inancı perçinleştiriyordu. Hızla yola koyuldu, kendisini ondan bundan sıyırarak içeriye girdi
ve boş bulduğu sandalyeye geçip oturdu. İçerisi oldukça kalabalıktı. Herkes kendince
konuşuyor, çılgınlar gibi bağırıyor, kahkaha atıyor ve dans ediyorlardı. Marlon dans etmesini
bilmiyordu ama eğer Elissa ona elini uzatırda bu teklifi ederse neden olmasın.
İçeriye giren yeni kişilerin yüzlerini inceden inceye süzüyordu. Elissa’yı üç yıldır
görmüyordu belki de yüzü farklılaşmıştı. Kısa bir süre sonra beklediği biricik aşkı Elissa iki
kız arkadaşı ile birlikte çıkageldi. Birkaç kişiyle konuştuktan sonra karşı tarafa ilerledi.
Açıkçası o içeriye girer girmez bütün erkeklerin gözü ona çevrildi ve bu Marlon’u çok
kızdırdı. Elissa ise çok değişmişti. Üç yıl önce kısa kestirdiği bal rengi saçlarını şimdi
omuzlarına değin uzatmış, yüzünü eskisinden daha fazla süsleyip boyalamış, saf temiz
tırnaklarını garip bir renge bürüyüp uzatmıştı. Üzerine giymiş olduğu şeffaf beyaz gömlek;
büyümüş, olgunlaşmış memesinde göğüs uçlarını belli ettiriyordu. Görünüşü mükemmeldi,
hele de arkasını dönünce. Arkasını her dönüşünde orantılı kalçasındaki dar ve mini eteğin
yırtmacından siyah çoraplı pürüzsüz bacakları görünüyordu.
Marlon’un gözleri kamaştı, olduğu yerde sendelendi. Başını sağa sola salladı. Buna
inanamıyordu, daha doğrusu Elissa’nın kendini bu denli açtığına, adeta her tarafını açıkça
etrafa saçtığına inanamıyordu. O esnada henüz onu görmemişken hayalinde canlandırdığı o
sade duygularını değiştirerek onunla öpüştüğü, kırmızı dudaklarını sert bir şekilde zevkle
ısırdığı hatta daha ileri giderek deliler gibi seviştiği sahnenin hayalini kurmaya başladı ve o
ateşli hayaller karşısında vücudunda ister istemez bazı şeyler ayaklandı, hazır ola geçti.
Elissa’ya karşı daha fazla sevgi birikmeye başladı kalbinde, daha fazla âşık oldu ve onu daha
fazla arzuladı.
Hoşuna giden bir diğer olay ise Elissa’nın yanındakilere hiç yüz vermemesi oldu, bu hareketi
önceki sinirini buharlaştırıp yok etti. Umudu daha bir birikip fazlalaştı. Aradan epey zaman
geçti, ikisinin bakışları birkaç keşişti. Marlon ona her bakışında tarifi zor bir kalp çarpıntısına
tabi tutuluyordu. ‘’Bu çarpıntılar onda da oluyor mu? Oluyor tabi ki, aşkın karşılıklı olduğuna
ve kalbin yalancı olmadığına her zaman inancım var.’’diye düşünüyor, içi içini kemiriyor ve
onu ihtişamlı bir tecessüm uçurumuna sürüklüyordu. Biraz sonra herkes bir anda ayağa kaktı
ve müzik eşliğinde birbirleriyle dans etmeye koyuldu. Elissa ise genç biriyle dans ediyordu.
Marlon kızardı, öfkelendi, sonrasında kendi kendine umutlar türetti. ‘’ Kardeşi, kuzeni ve
yahut akrabasından biridir’’ dedi.
Yere dikti gözlerini, başını kaldırdığı anda ise Elissa ona bakıyordu. Dansı bıraktı, masanın
üzerindeki küçük siyah çantasını alıp Marlon’a doğru yürüdü. Marlon terledi, gözleri karadı
bir an. ‘’İşte sonunda’’ dedi ‘’Artık ona açılmalıyım, ne olursa olsun söylemeliyim, başka
çaresi yok. Hem o da beni sevmiyor mu? Sevmeseydi dansı bırakıp bana gelir miydi?’’
Elissa ona yanaşıp elini uzattı, Marlon hiç konuşmadan zarafetle sıktı. Birbirlerine baktılar,
Marlon kendisini konuşmaya hazırlamıştı ve tam bunları dile dökecekken Elissa çantasından
bir zarf çıkarıp ona uzattı. Marlon zarfı aldı. ‘’Mektup yazmış bana’’ diye geçirdi içinden.
Elissa gülümsedi. ‘’Marlon’’ dedi. ‘’Bu benim düğün davetiyemdir, sen de davetlisin. Seninle
mektepte çok arkadaşlığımız olmuştu, yıllarca aynı sınıfı paylaşmıştık.’’ Birden elini karşıya
uzattı. ‘’İşte biraz önce dans ettiğim o esmerle evleneceğim, çoktandır beraberdik zaten.
Düğünümüz iki hafta sonra olacak, yeri ve saati zarfta yazılıdır’’
Marlon nefes almakta zorlandı, ayrımına varamadığı bir şey sanki boğuyor, ruhunun
derinliklerinde keskin ve sert bir deprenişe sebebiyet veriyordu. Bu depreniş yaveli bir ödün
leşimdi sanki yahut girdaplı bir muvacehe… Ansızın gözleri karardı ve elindeki mücrim zarf
mustarip bir meçhule bürünüp yere düştü. Birden kendine geldi ve hızla yere eğilip ihtiyatlı
bir şekilde zarfı aldı. ‘’Geleceksin değil mi?’’ diye sordu Elissa. Yaşanılan bu garabetin
muhtevası içerisinde Marlon başını yavaşça öne doğru salladı. Yüreği ve kalbi kavislenmeye,
saplantıya ve neticede zail olmaya doğru ilerliyordu. Arkasını dönüp bir iki adım attı karşıya
doğru Elissa, tekrar döndü. ‘’Ama sakın unutma, kesin gel olur mu? Mutlu günümde seni de
görmek isterim, sakın unutma’’ dedi. Marlon yutkundu. Zarf eline ilk aldığı an gibi sabit bir
şekilde duruyordu ve Marlon varlığını elinde hiç hissetmiyordu. ‘’Asla unutmam’’ dedi.
‘‘Asla..’’
Elissa ayrılıp önceden dans ettiği esmerle konuşmaya, gülüşmeye devam etti. Marlon sadece
üzüldü, öyle bir üzüldü ki, o üzüntü bir erkeğe yakışmayan hareket mizacına girip gözlerinden
yaş olup aktı. Sağa sola, oraya buraya tutunarak istical ile kendini dışarıya attı. Sadece
hayalleriyle kendini donatması ve ruhunu bu acizlikle güçlendirmesi o amansız netice
soluğunda boynunu büktü. Gözlerini hiç kırpmadan yere kenetledi. Başına bir iki yağmur
damlası indiren bulut, yukarıdan ona bir acıma duygusu ile baktı ve ortadan kayboldu. Kısa
bir süre sonra gözlere ışıldayan güneş etrafı ısıtmaya, sahte umutlar vermeye ve zavallı boynu
büküğün yaş başını kurulamaya koyuldu.
Bir cevap yazın