Güzel bir manzara karşısında, mimari bir yapının ihtişamında ya da sevdiklerimizle geçirdiğimiz bir akşamın büyüsünde o anı hafızamıza kazımak, ölümsüzleştirmek için fotoğraf çekeriz. Bu ister profesyonel bir kamera ile ister cep telefonumuzun ön kamerasıyla olsun hepimiz fotoğrafın kompozisyonuna, o an ki ışığa, o anı nasıl ölümsüzleştirmek istediğimize dair bir çok yaratıcı karar verir ve uygularız. Benzer şekilde her gün giydiğimiz kıyafetleri seçerken renk uyumunu aramamız, akşam yemeğinde kurduğumuz sofranın şık görünmesi için çabamız da estetik zevkimizin yaratıcı bir dışa vurumudur. İnsan olarak düşündüğümüz, hayal kurduğumuz her an bizi diğer tüm canlılardan ayrı kılan yaratıcı faaliyetin içinde oluruz.
sanat isim, kökeni arapça ṣanʿat
1. bir duygunun, tasarımın, güzelliğin vb. dışavurumunda, anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü.
2. bu yöntemlerle ortaya konulan üstün yaratıcılık.
Sanat, sanatçı ve sanat eseri kavramları sözlük anlamlarının ötesinde bana hep karmaşık gelmiştir. Sanat tarihi uzmanları bile zaman zaman bu kavramları değerlendirmede çelişkiye düşer. Belki de bu kavramları belirli normlara göre değerlendirmek yaratıcılığın öznel doğasına aykırıdır. Tolstoy 1906’da yayınladığı Sanat Nedir kitabında sanatta asıl olması gerekenin, eseri oluşturan sanatçı ile onu algılayan kişi arasındaki duygu alışverişi olduğunu savunmuştu. Bu tanım ne mükemmellik gerektiriyor ne de herhangi bir kalıp.
Sanatla ilk tanışmam onlu yaşlarımın başında abim ve arkadaşları sayesinde olmuştu. Abimin çok uygun bir fiyata aldığı markası bile olmayan stratocaster gitarını çalmayı hayal ediyordum. Sokakta top oynarken dizlerimi yaralayarak ya da terleyip hasta olarak geçirdiğim çocukluğumda müziğe dair hiçbir yetenek belirtisi göstermemiştim.
Elektrikli gitar ya da elektro gitar 1931 yılında Amerika’da bulundu. İlk elektro gitarlardan birisi hala çok meşhur olan Gibson Les Paul modeliydi. Fender firması Les Paul’e rakip olacak Stratocaster (strat) modelini 1954 yılında yayınladı.
Gitarı elime aldığımda sağ elimle boş tele vurmak dışında tek bir düzgün ses çıkaramadığımı çok iyi hatırlıyorum. Hiç bir amacım yokken sadece orada öylece duran ve bana eşsiz güzellikte gelen bu gitarı çalmak için bilinçsizce günler haftalar geçirdim. Hiç bir acelem yoktu sadece emek vermek ve gelişim göstermek inanılmaz keyifli geliyordu. Yavaş yavaş anlamlı sesler çıkartmaya basit melodileri çalabilmeye başladım. Bu sefer de ritm duygumun zayıf olduğu en azından müzik kulağına doğuştan yetenekli olmadığım gerçeği yüzüme çarptı. Yıllar süren emek ve keyifli onlarca anlardan sonra şu an sevdiğim grupların bazı şarkılarını çalabilir hale geldim.
Bir şey üreten insanları görmek o insanların diğer insanların hayatlarına dokunabilmeleri hatta daha da ileri giderek anlam katabilmeleri gerçeği gitar çalma deneyimimden çok daha öte bir merak uyandırdı. Sanatın insanlık tarihiyle, politika ve dinlerle ayrılamaz bir bağı vardı.
Mağara insanlarının kötü ruhlardan korunmak için duvarlara çizdikleri resimleri ya da yaptıkları küçük heykelleri saymazsak modern sanatın tarihi 5000 yıl önceye Mısırlılara uzanıyordu. Mısırlılar tanrı krallarının ölümsüz olması için onları mumyalarken sonraki hayatlarında rahat edebilmeleri için mezarlarının yanına resimler çizmeye başlamışlardı. Resimlerinin anlaşılır olması ana amaçlarıydı. 1200 yıl sonra M.Ö 800’lerde Mezopotamya’da insanlar ilk kez kazandıkları savaşları başarılarını anıtlaştırma ihtiyacı duydular. M.Ö 400-500 yıllarında yunanlı sanatçılar devrim gerçekleştirerek sanat eserlerinde heykel ve resimlerde gerçekçiliği amaçladılar. Sadece bilgi yerine gözlerini de kullanarak insan vücudunu ve doğayı incelediler. Tiyatro da bu dönemde şarap tanrısı Dionysus’un şerefine verilen kutlamalarda ortaya çıkmıştı. Sanat ilk çıktığı andan çok sonra antik yunanda ilk kez övülmeye ve kıyaslanmaya başlandı.
M.Ö 100 yıllarında tarihte ilk kez sanat eserleri toplanmaya orjinal eserler ele geçirilmeye ve bu eserlere inanılmaz ücretler ödenmeye başlandı.
Hristiyanlık ve islam putperestliği önlemek için erken dönemlerinde heykelleri yasakladılar. Kiliselerin ihtişamı dinlerin bu hayattaki insanları kötülüğe karşı korumada onlara sığınak olmada ulu yapılar olarak tasarlanmalarının sonucuydu. Okuma yazma bilmeyen insanlara tanrının şefkatini ve büyüklüğünü göstermek için resim sanatı kullanıldı. Orta çağ adı verilen bu çağda antik yunanın aksine gerçekçilik arayışı yerine kutsal kitaptan sahnelerin resmedildiği ve anlamın öne çıktığı eserler üretildi. Doğuda da sanat dinlerin etkisinde özellikle Budizmin etkisinde gelişti. Çin’de Hindistan’da da gerçekçi heykeller yapılıyordu, resimde ve mimaride kendi üslupları oluşmuştu. Batının aksine doğu geleneklere bağlılığını uzun yıllar sürdürdüğünden sanat akımları da sayıca daha az olmuştu.
1200 yıllarında Fransa’da ortaya çıkan gotik mimari kilisenin etkileyici mimari yapısını bir başka seviyeye taşımıştı. O zamanın sanatçıları aynı zamanda binanın iskeletini, çatısını taşıyabileceği yükü hesaplamalıydı, gotik mimari ile binaların çok daha estetik daha az taş kullanılarak daha çok cam kullanılarak tasarlanabileceğini keşfetmişlerdi. İtalyan ressam Giotto (1267-1337) tüm dünyayı etkileyen, Rönesans’ın temellerini atan antik yunan etkisinde daha ileriye taşıyarak geliştirdiği resim tekniğiyle tüm avrupada ünlü oldu. Gotik dönemde başlayan gerçekçi heykelleri resme aktaran bu dahi kişi ışık gölge etkilerini resimde kullanarak büyük övgü aldı. Giotto’nun ünü çok uzak ülkelere kadar yayıldı. Floransa halkı onunla gurur duyuyordu, onun yaşam tarzıyla ilgileniyor onun yaratıcılığı ve ustalığı ile ilgili anektodlar anlatılıyordu.
“Sanatın tarihi Giotto’dan başlayarak ilkin İtalya’da sonra da öteki ülkelerde büyük sanatçıların tarihi olmuştur.” Ernst Gombrich.
1829 yılında ilk fotoğraf çıktığında sanat tarihi bir kez daha keskin bir şekilde değişti. Monet, Manet ve Cezanne gibi ressamlar duygularını farklı metodlarla ifade etmeye başladılar İzlenimciler olarak anılacak olan bu ressamlar doğrudan doğruya gerçeği değil, gördüklerinin kendilerinde uyandırdığı duygu ve düşünceleri esas alıp, gerçekçiliği ve nesnelliği ikinci plana atarak, kişisel yorumlarını ön plana çıkardılar.
20.yy’da da savaşlar, ekonomik buhranlar insanların yaşadıkları sıkıntılar sanatı derinden etkiledi ve bir çok akım ortaya çıktı. Ekonomik ve sosyal sıkıntıların yaşandığı Almanya’da dışavurumculuk akımı başladı, 1. dünya savaşına tepki olarak Avrupa’da Dadaizm akımı başladı. İtalya’da fütürizm Rusya’da yapılsalcılık Fransa’da kübizm ve Amerika’da 1950’lerde çıkan pop art gibi onlarca akım Tolstoy’un dediği gibi sanatçı ve algılayan kişiler arasında bağ kurmayı başardı.
5000 yıllık sanat tarihine kısa bir bakışla değerlendirdiğimde sanatçıların binlerce yıldır yaratıcılıklarını farklı amaçlar için farklı biçimlerde farklı araçlarla kullandıklarını gördüm. Bu yaratıcı insanların bir çoğu hayatlarını yokluk içinde tamamlamıştı. Van Gogh yaşamı boyunca resim satmıştı ama resimlerini çok ucuz fiyatlara boya ve yemek almak için satıyordu kulağını kesecek kadar ruhsal problemleri vardı. Kendini göğsünden vurarak intihar ettiğinde çok sefil bir durumdaydı. İnci küpeli kız tablosunun ressamı Johannes Vermeer öldüğünde borç içindeydi. Dünyanın belki de iyi ressamlarından biri olan Rembrandt da ölmeden önce iflas etmişti parasız ve sefil bir şekilde ölmüştü.
Bir çok sanatçı da adını gelecek nesillere aktaramamıştı. Kiliselerde camilerde budist tapınaklarında sayısız sanatçı çalışmıştır ancak çoğunun adını bilmeyiz.
Tarihte usta-çıraklık ile başlayan uzun yıllar gerektiren adanmışlık ve çaba sonuca ortaya çıkan eserler günümüzde farklılaşıyor. Modern bir sanat eserinin değeri ne kadar pahalıya alıcı bulmasıyla ölçülürken, sanat iş dünyası, pazarlama ve reklamcılık iç içe girdi. Sanat da her şey gibi inanılmaz bir hızla tüketiliyor. Sanatçılar milyonlarca insana ulaşabiliyor ve çok kısa bir süre sonra unutulabiliyorlar. Günümüz sanatını değerlendirmek için de belki bir kaç yüz yıl geçmesini beklemeliyiz.
Makineleşen ve algoritmaların aldığı kararların uygulandığı bir dünyada insan olarak yaratabileceğimiz en büyük fark içimizde hep var olan yaratıcı iradeyi kullanmak. Bu iradeyi kullanmaktan çekinmemeliyiz. Gerçeğine benzeyen güzel kıvrımlı heykeller, kusursuz oranlı gerçekçi resimler ya da üstün mimari yapılar tasarlamak (mimar değilseniz) zorunda değiliz. Binlerce yıl boyunca bir şeyler tasarlayan, üreten sanatçılar da çoğunlukla eserlerini sadece sanat için ya da başarılı olmak için yapmamışlardı.
Nedeniniz ister mağara insanları gibi büyülerden korunmak olsun ister antik yunanlılar gibi gerçeğe en yakın heykeli yapmak olsun isterseniz de sadece benim gibi sevdiğiniz grupların şarkılarını yorumlamak olsun emek vermenin, zamanı kendiniz için faydalı, makinelerin ya da robotların asla yapamayacağı tamamen insani bir şey yaparak geçirmenin hazzını yaşayın. Bunu yapmak için sevdiğiniz bir müzik aletini çalmayı deneyebilir, skeç defterine eskizler karalayabilir, fotoğraf çekebilir ya da aklınıza gelen yapmayı düşündüğünüz ama hep ertelediğiniz başka bir aktiviteyi hayata geçirebilirsiniz.
Bir şeyleri yapmak zorunda olmadığımızda, bir şeyi yapmak istediğimiz için yaptığımızda önümüzde hiçbir engel kalamaz.
Bir cevap yazın