Gün kavuşurken bir ekin sapına
Bir mutluluğa
Güneşli bir bahçede umuda
Kim seçiyor yaşamın seyrini
Dağların ağında kuşlar uçuşuyor
Yalnız çok uzakta çekiç sesleri
Kapalı kapılar ardında dağlanmış umutlar
Durmadan bir savaş her renge her umuda
Bakışın duruyor orada
En son seni gördüğüm yerde
Bu dünya bir yangın yeri
Belki de
Boyna yanıp duran
En derinde
En uzakta
En karanlıkta
En aşağıdan daha aşağıda
Bir yırtıcı
Bir an böylece yaşayıp durduğumuz
Bekleyişimiz devinimsiz
Durdukça duran bir anlamsızlık
Eskidendi
Ürkek bilgisiz günlerimiz
Gözlerimizin önünde akan yaşamdı
En çok perdeleyen zamanı
El ayak titrek
Ve aylak çocuklardık
Ben, sen ve içselleştiren hayatı
Her kim varsa
Yavaşça başlıyor yeniden hayat
Belki şimdi bu en olgun çağında
Gözlerinin önünde perdeler yırtılıyor
Dün geçmezdi sana zaman ne çabuk geçiyor oysa
Bir palto gibi gece gündüz seni koruyor zaman
Bu ateşe, bu soğuğa bu yanılmış/lığa inat o hep yanında
Şahit, imgelenen bir şiire gebe
Mekik dokuyor durmadan
Varlığıyla
Hiçbir şey o eski kokuları getirmiyor oysa
Uzak akasya kokuları
Ankara sokaklarının
Başka hiçbir şeyde olmayan
Papatya, reyhan, yarpuz
Mamak, Elmadağ toprağı
Kararsız patikalar,
Silik sokaklara sinmiş kokular
Şurada burada çiğler parıldar
Dağılmış yarısı
Bir kış gecesi sonrası
Bahara çıkamadan çocuklar
Bir yelin, bir iç çekişin,
Bir soluğun parçası anılar
Seviştim, savaştım, haykırdım
Tüm gece kazılmış karıklarda
Çoktan ayağa kalmış başaklar
Doğanın parçasıyız biz
Olmasaydık bir taş ya da bir ağaç olurduk
Yine de güçlü yine de direngen
Çok zamanlı, çok dilli, çok uluslu bu toprakta
Çok konuşkan, çok üretken
Bir umut olurduk her zaman
12.04.2016 Kartal
Bir cevap yazın