Anlamlı bir hayat mı yaşıyoruz? Kişinin, var oluşu hayatında anlam var mı coşku var mı mutluluk var
mı özgürlük var mı gibi sorularının kendisine sorması üzerine kurulan bir inşaat gibidir. Kişi soruları
sordukça hayatın anlamını buldukça ve hayatına kendisine uygun anlamlar yükledikçe başlıyor bu
yolculuk. Beynimiz biliyor aslında bu soruların cevaplarını. Ben burada ne kadar varım diye
sorguladığımızda yine onu kalıplara sokan bizler oluyoruz, seçimlerimiz oluyor, tanımlamalarımız
oluyor. Kendi verdiğimiz anlamlarda yaşamaya; belki de programlanmaya uygun şekilde yaşıyoruz.
Anlamları buldukça yani anlamları biz verdikçe, anlamlı bir hayat yaşamayı istiyoruz. Ama neden
bazıları yapıyor bu seçimi de bazıları yapamıyor? Bunun sebebi de yine kişinin kendi yetiştiği
ortamlardır. Çevredir, ailedir, okullardır, çalıştığı iş yeridir, yöneticilerdir. ” Doğru” olarak
tanımladığımız doğru doğru mudur acaba? Kime göre neye göre doğru? Örneğin benim ayakkabı
numaram 38‘dir senin ki 36’dır,39 dur 40’dır. Ayakkabılarımızı çıkarıp değiştirdiğimizde nasıl
birbirimizin ayağına uymayacaksa ayakkabılar, doğrularda böyledir işte. Ya ayakkabılar vuracak ya da
büyük gelecektir. İşte kişinin kendi doğruları da böyledir. Kime göre neye göre doğrular? Toplumdan
topluma değişir. Kültürden kültüre değişir. Kişinin hiçbir şey bilmesine müsaade etmeyen ya da her
şeyi sorgulamasına müsaade edebilen çevrelerdir. Kişiler kendi uyanışını sağlayamadıysa henüz,
onları yönetmek, yönlendirmek çok kolaydır. Çünkü bu kişiler daha kolay yönetilir. Ve yine bu kişiler
karşı tarafın kendisine sunduğu özgürlük çerçevesinde, aslında bir hapishanede olduğunu fark
etmeden özgürlük nutukları atarak yaşarlar. Bilmezler ki özgürlüğün ne olduğunu. Bu yüzden
şaşırmazlar bile, aksine birey kendi uyanışını tamamlayıp hapishaneyi sorguladığında bireye
kendilerinden daha çok şaşırıp kalır ve onu aralarından dışlarlar. Bu böyle olur diye işin içinde
çıkıyoruz aslında çoğu zaman. Sanki sadece kendi doğrularımız doğruymuş gibi. Böyle olunca
başkasının yerine kendimiz anlam seçiyoruz. Bize benzeyen tipler yaratıyoruz. Kişinin kendi iç
dünyasında yaptığı seçimlere izin vermiyoruz. Başka türlü düşünenleri düşünebilenleri yaşamdan
soyutlayabiliyoruz. Çoğu zaman onları sorunlu, huysuz, deli diye damgalayıp geçiyoruz.
Bilimsel bakış açısı çok önemlidir. Özgüveni yüksek bir yaşam oluşturulabileceğini çocuklarımıza
anlatmak zorundayız. Farklılığın kötü bir şey olmadığını öğretmeliyiz. Çevremizde biz bu seçimleri
yapmazsak, buna müsaade etmezsek eğer anne baba kendi içinde yetiştikleri hapishaneyi çocuğa
aktarmış oluyor.
Birey bir hapishanede olduğunu fark etmiyor böylelikle? Bu hapishane içerisinde eğitimini
tamamlıyor, evleniyor ve aksayana kadar fark etmiyor bunu. Mutlu değilim sorusu düşüyor bu
sefer akla. Aslında her şey yolunda ama mutlu değilim; çünkü kişi çoğu zaman kendi uyanışını
sağlamamıştır. Kişinin farkına varması lazım. Yaşam size bir şeyler söylemeye çalışıyordur aslında.
Mutlu olmak neyle mutlu olacağımıza farkına varmamızla başlayacak bunu bulduğumuzda da nefes
almaya başlanacaktır. Belki çok uzun yıllar bu sinyal çalmayacak farkına varmadan belki de yaşamımız
son bulacaktır.
Ama unutulmamalıdır ki mutluluk buldukça özgürlük kazanılacaktır. Ve kişiler özgür toplumlarda daha
mutlu olacaktır.
Cennet Güvenç
Bir cevap yazın