Kapılar kapandı yüzümüze, daha 2018’deyken. Nerde bulmuş hayat, bize güç vermeyince. Adını, sanını unutmuş, kendi adını Artvinli Serkan diye yutturmuş. Eşref’in yanında heybetli silah kuşanmış. Rogardan başkalarına Aga’nın oğlu diye kendini tanıtmış. Erol avcılıktan Murat Diyarbakırlı’ya sığınmış. Dayının yeğeni olarak kendini tanıtmış. Milliyetçiymiş aslında Ülkücü hiç olmamış. Kendini hakime milliyetçi dayının yeğeni diye satmış. Bir de muhabbet kurmuş, dayımla telefonda konuşuyoruz diye.
Bir tek gün gelecek. BirGün mutlaka ama mutlaka insanlar sefaletten kurtulacak. Sadece sefalet aç kalmak değil. Ne kadar harcarsan harca boşuna. Sefalet dediğin bilginin olmadığı vaha. Yoktu bende içeri, sıfatın anlatsa, dilin dolansa, yüzünün gülmediği belli, dertlenmiş gayri. Uzatmayayım ama bu hikaye Metris’te bitmez, Sinop Kalesi’nden denize atlasa, bir garip bencileyin hikaye yazsa.
Kaç kişi bilir irtibat kurmayı. Saklasa, saklasa bir haindir kefilim. Uzatmasam da meraktadır, ne zaman ne yapacakmışım, nasıl konuşacakmışım. Sustukça dilim tutulsa, biri çıkar karşıma, gök gürlese, yer yarılsa, hıyanettir arkadan bıçaklayan.
Bafra’dan meydanlar geçmedi. Meydanları inleteni, başkaları seçmedi. Tek başına çıkmış otobüsün üstüne. İki gazeteciyle dinlemiş bir kerem. Sorunca sual ona, demiş bakmıyor musunuz meydana? Nasıl sallanıyor konuşunca.
Hainin adı Hasan’dı. Belediye’den Meclise sıçrayacaktı. Kapatmasaydı Cumhuriyet Meydanı’nı, anlardı o zaman, diğer meydan, nasıl oluyor da duruyor gayri ihtiyari, sebebini sormadan. Tuğla üstüne koymadan, nasıl oluyor da Bafra’dan New York’a yol açılmış güzergahtan.
Utanıyorum artık, dönsem arkama baksam, ne göreceğim belli, susasam Kadı Çeşmesi’nden içen bir daha döner mi handan. Bafra’da vardı han, yerinde yeller esiyor bir yandan, koymuşlar Devlet Konağı’nı, han dedikleri yardan.
Kaldıracaksın garabeti, o meydan dediğin safsatadan. Altmış sayfadır Mukaddime, konu olmuş doktoradan. İster uğraş siyasetle, muhabbetle; at dediğin nedir ki, seyisin tımarından başka. Yoktur birbirine benzeyen milyon yıllardır insanın insana benzerliği her birimiz biricik, onun için demiş tek ve hür, yaşasaydım bir ağaç gibi pür.
Klasik müzik nerde işkence olmuş, o zaman dinlemeseydi, CSO ve opera kür. Meydanı boş buldun da mı attın nara, seni yollayan başkasına, selam söyle olur mu benden, kaçmasaydın tuvalete, dediğin gibi hakimlerin önünde, görecektin kim haklı, kim haksız; adamın biri takatsız, kalınca sesi kısılmış bahtiyarsız. Duruşmada çıkmış Kemal, vermiş haber. Görmedi mi sanırsın savcıyla Cemal. İster gök gürlesin, çaksın şimşek, “özelim” dedim sana, ne vardı söyleyecek? Susma hakkını kullanmadı Amir Cemal, yalan kayıt tuttun ve imzalattın, belki görüşürüz bir daha, anlatırımı sana susma hakkı nasıl kullanılır.
Gök Han adın uydurma başka yerde, sattın beni iki kuruşa ne bade. Bilmemezlikten gelme, ne vardı silah peşinde, adamı sen vurdun göz göre göre, iki attım üçüncüsü tıkandı, nerde gördün beşi, sıkıysa hatırlasana. İki attım dedim amma, ulaşmadı hedefe biri gittin tavana yakın cama, diğeri gitti karşıdaki arabaya, var mıydı bende kurşun bir kere, beş beş atacak yerde? Yoksa adamı vuran Kemal mi, ne korkuyorsun sorsana.
Ne garip şu insan oğlu, ne vardı sanki iyilik yapacak mahkemede. Verecektin adını da zaten halletmiş savcıyla mahkemeden önce, hem var mı ceza almak takipsizlik verilince?
Kapı, baca zorlarlar evde. Unut, unut diye tekerrür eder bir kere. Kaç yaşındaydım bilmem, ama çocukken bu hikaye. Neyi unutacağımı söylemediler bir kere, yoksa hatırlayacaktım büyüyünce. Dedim benim derdim değil Savaş’la Barış, biliyorum hikayeyi ta bin sekiz yüz seksen sekizden beri. Adam adam olalı böyle gaarbet göremedi, getirmiş ambulansı dediği gibi, ta Hollanda’dan ne işi varsa, onun için mi çalmıyor Amy Winehouse’a.
North Point’i bulmuşum bir kere, aramaya gerek yok Kuzey’de. Benim burnumun dibinde, İkiz Kuleler nerde? Hıyanet hıyanet olalı, böyle yeteneksiz görmedi.
Adam gece yarısı muhabbetten uyandırılmış, biri biliyor içerde. Benim dilekçe, bilerek çıkarılmış geçce, mahkemeye ulaşmasın diye, işleme koyulmuş bir gün beride. Yoksa reddi hakim talebi, gerekçesiyle ulaşacaktı şehire.
Adam zaten içerdeydi. İster sor Çorum viyadüğe. Akrabasıdır mutlaka oradan aldıysa namı diğer ahengi. Dedi kodu yapıyorlar arkandan, emeklilik olur mu hiç kahırdan? Demek bir iş var işin içinde, niye yapsınlar ki hıyanet değilse, dedi kodu hapishanede? Adam bir kere hediyeyi de, inkar ederecesine gelmiş, biliyor başına geleceği, kabul etse de etmese de.
Meydan meydan olalı, böyle görmedi tanı. Gök kubbenin altında, vardır elbet haberin, inanmazsan soruştur, ne oluyormuş tanı. Bir kere adını çıkardı mı adamın, düşmez millette kanı, dedikodu bitirir, adam hıyanette tanı.
Ülkenin tersanelerine girilmiş, ne gariptir yanı, adam bir kere hediyeyi inkar ediyor, dostu düşmanı tanı. Bunlar öyle üç köfteyle olacak işler değil, dam bizim damat bizim. Yoksa arkadaştan ayrı, en yakınınızdakini iyi tanı. Adam bir kere yalan söyledi mi, gelmez önü arkası gayrı. Adamını iyi tanı, ister bunu al dost tavsiyesi, benim iyiliğim sana hancı. Yoksa bu diyardan geçmiş kaç ay ve gün, ben diyorum sabah, o diyor akşam, iyilik ediyormuş gibi, beni başkalarına gammazlayan. Ne olmuş “IMPULSE”ı yazdıysam? Ondan sonra kaç kere teşrifi mesai olduk haberin var mı? Sokma onun bunun arasına lakırtıyı, sende öyle yetenek var mı?
Para için girdin yola, senden ne olur hancı hamamcı. Yoksa kolay mıydı kabayadayı olmak, zayıf olmasaydın yapar mıydın hiç, sahte dayı? Yalan yalanı doğurur, iftira iftiranın kurdudur. Adama bir sorarlar, yoksa sormazlar on kere başka yerde, ne zaman döneceksin kodese. Bu merak niye anlamadım, senin var mı hesabın? Öyle orda burada atma iftira, yoksa başına gelir bela. Öyle kazanılmaz para, yoktan yükselttin meydanı, o hıyanetten bela. Bir kere aldın mı ah, daha doğrulmaz kolun kanadın, senin işin bitmiş başta, ben görünce meydanı, ah almış yapan, soyadın soyad olsa, daha saklıyorsun geldiğin diyarı.
Trabzon’un neresi, birçok şehir dolaşmış vesvesesi. Bu hikaye böyle bitmez, bir kere beddua almış nesli. Bir daha görmeyeyim seni, bak bir kere merak ediyorsan, tipim kimin abidesi. Hiç benziyor muyuz birbirine, bir kere sen değilsin altmış birden, benziyorsan veya benzemiyorsan, başka değil Giresun’dur memleketin. Ben çok diyarlar gördüm, Giresun gibi hainini görmedim. Yakup Cemil değil benim adım, sen ne Of’tansın nede Yomra’dan, sen Giresun’dansın, bu böyle biline.
Sordum Giresunluya var mı gizli tarih diye, sakladı hikayeyi bildiği halde. O benim arkadaşım değil bilesin, Bulancak mı neresi, ben artık adamdan saymam onu, bir kere yalan söyledi bana, o gitsin Gazanferle yoldaş olsun, arkadaşına yalan söyledi mi bakmam artık, var böyle bir hikaye İkinci Dünya Savaşı’nda, SSCB ordusu girdi içeriye Giresun’a.
Ben ta çıktım tepeye, ordan görünür gece, aşağıdan baktı mı Gümüşhane’ye, onlar için fark etmez MHP veya CHP. Unut unut bitti artık, babamdan gizli Hacer anamla ablamın hıyaneti, nerden öğrendilerse hipnozu, uygulayacaklarını sandılar bana, yok artık bundan gayrı, bu saltanatın sonu yakındı.
Biz düşmüşken kahra derde, bak bakalım kimler yürüyor sevinçten, bu hikayenin derdi ardı. Kahra sevinen hain, olmaz bir daha Trabzonlu. Bulmuş işin kolayını, geldiği yeri saklamalı. Ben gördümü adamı, öyle yutmam amca oğlu anlattığı gibi Akçabatlı, Yomralı, senin aslın Bulancaklı. Bak bakalım adalı çıktı mı, kalacak mı Murat’ı, Mustafa’sı.
Atam bir baş uzatmış Anadolu’ya, onların derdi bir koltuk sevdası, olsun da hangi partiden olursa olsun, yapacakları ancak hıyanetin şırası. Ben zaten içmişim Ankara Kalesi’nde kırmızı şarabı, hem de çıkarmışlar en arka mahzenden, bana özel şadırvanı.
Anadolu’ya bir kısrak başı gibi uzanan, bil ki yazan hür ağacı. Bana hain diyen çıkmaz artık, hain ancak başkasının topuna tüfeğine güvenen. Onun için eklemişim şiiri, yok öyle katil matil, çıkmaz bir kere gazeteciden katil.
Bir cevap yazın