Bir ülkenin yazarı olmanın getirdiği saygınlığın yanında bedelleri de vardır. Ülkeyi oluşturan okuyucu kitlesinin görmek istediği ve beyninde oluşturduğu ütopik bir ülke ve toplum yapısını seslendiriyorsanız iyi yazar, hatta mükemmel bir aydın kimliği göstermiş olursunuz. Ancak sağır beyinlerin ütopyalarını bozuyorsanız, kendinizi kabul ettirememeniz; karşılaşabileceğiniz en basit sorunlardandır.
Toplumu oluşturan bireylerin; ki aslolan toplum değil; onu oluşturan bireylerin düşünme ve olayları algılama biçimidir; yaşananların iyi yönlerini görme yanılgıları vardır. Gerçekçi olmasa bile birey, yaşadığı yerde ve toplumda iyi bir yerde olması arzusu yanında aynı zamanda o kara parçasının geçirdiği yaşamın kendisi ve yakın çevresi için sorunlardan uzak, mutluğunun süreğenliğini sağlayan bir yer olmasıdır. Özetle insan beyni sorunlarla uğraşma eyleminden uzak kalmayı her zaman ilk planda tutar. Karşısına çıkan sorunların kendini ve yakın çevresini etkilemeyecek düzeyde çözmeyi (ötelemeyi) ve sorunun varlığı devam etse bile, sorunun şekli üzerinde değişiklikler yaratıp kendisini etkilemeyecek bir duruma gelene kadar bozulmalara uğratmaya çalışır. Bu sorunun, evrensel insani bir boyutu olsa bile birey, aynı davranış içine girer. Ötelediği sorunları karşısında tüm detaylarıyla ve gerçekçi boyutlarda resmeden yazarı, eleştirmekten alıkoyamaz kendini…
Yaşar Kemal, işte tam da böyle bir ülkede yaşar. Ütopik fanuslarının içinde gününü gün etmeye çalışan bireyi, fanusu kırmakla, en azından çatlatmaya uğraşmakla derin uykusundan uyandırmayı kendine gaye edinen yazarlardan… Sahip olduğu tüm konforunu korumaya çalışan şehirliye, hakkı olduğu halde yaşayamadığı tüm eksiklikleriyle köylüyü anlatır. Günün ancak bir on , on beş dakikasını kaplayabilecek gündelik telaşlarının, köylünün bir gününü kapladığını anlatır. Geçirdiği keyifli ve güvenli saatlerin, köylünün lüksü bile olamadığını anlatır. Şehirlinin çok da etkilenmediği toplumsal hiyerarşi gruplarının, köylüyü hayatından nasıl bezdirdiğini anlatır. Anlatır ve şehirliyi narsist uykusundan uyandırmak için aynaları ters çevirir. Büyük şehirlerin telaşından yorulduğunu düşünen ve sürekli bu durumdan şikayet eden şehirliye, varlığını ve kimliğini kabul ettirmek için insanüstü çaba sergilemesi gerektiğinin farkında olan ve bu çabayı çoğu zaman hayatı pahasına gösteren köylüyü anlatır. Yaşamının devamını sağlayabilmek için katlanmak zorunda kaldığı kültür göçlerini anlatır.
Toplumsal eşitsizliğin bir aynası gibidir Yaşar Kemal. Büyük şehrin telaşlı yolculuklarıyla yoğrulmuş “Batılı Anadolu” düşüncesinin karşısına; doğayla ve hiyerarşinin kaleleriyle hayatı pahasına savaşan “Doğulu Anadolu” fikrini lehimler. Duru ve samimi bir dille yapar bu lehimleme işini. Dili kullanmadaki ustalıığı, onun en büyük yardımcısıdır. Şiirsel anlatımı, eski Afrika ülkelerinin “tam tam” seslerini barındırır. Abartıdan uzak, yaşam öyküleriyle tamamlar “tam tam”lı ayinlerini.
Bir ideal uğruna, yel değirmenleriyle çarpışan Don Kişot’un çağdaşlarını yaratır oluşturduğu birçok karakterinde Yaşar Kemal. Birçok dünya diline çevrilen ve neredeyse evrensel bir kimliğe dönüşen “İnce Memed”idir Don Kişot…İnce Memed’de, Cervantes’in gerçeküstü imgelerinin yerine; toplumsal gerçekçi ve zorlayıcı değer yargılarını koyar Yaşar Kemal. Don Kişot’un savaştığı gerçekdışı yel değirmenidir, İnce Memed’in Abdi Ağa’sı. Don Kişot’lar, İnce Memed’ler, yel değirmenleri ve Abdi Ağa’lar arasında tam tam sesleridir Yaşar Kemal’in ülkesi…
Bir cevap yazın