Sabah erkenden çıkarım yürüyüşe. Sahili dolanır sonra kendimi işe güce veririm. Lodos giderek sertleşiyor. İleride bir köpek havlayarak koşturuyor kumların üzerinde. Martılar çığlıklarıyla selamlıyorlar onu. Yürümek sakin, sessizce, dingin halde… az ötede yerde bir karaltı çarptı gözüme…
Onu fark ettiğimde mendireğin hemen kenarında yerde kıvrılmış yatıyordu. Üstü başı kir içinde. Saçlarının dağınıklığından yüzü bile görünmüyordu. Üzerinde etekleri yırtık koyu kahve bir palto. Etrafında kırık camlar dolu. Ayağında yine koyu kahve rengi topuklu ayakkabılar. Teki ayağından çıkmış, diğeri çıktı çıkacak. Yün çorap var ayaklarında. Yün çoraplar ve topuklu ayakkabılar. Korktum yanaşamadım ilk önce. Kıpırdamıyordu. Eğildim. Saçlarını araladım. Parmaklarımı burnuna doğru götürdüm. Nefes alıyordu ama yine de korkuyordum. Daha çok tutarsız halinden korktum aslında. Uzakta birilerini görünce bıraktım onu orda. Hızlıca yürümeye devam ettim. Sonra içim içimi yemeye başladı. Geri döndüm. Kadına yaklaşmaya yakın gelenlere ıslık çaldım. Koştular hemen. Beraber kadını kendine getirmeye çalıştık. “Ambulans çağıralım,” derken kadın “Hayır! Gerek yok,” dedi. Donuk halde denize doğru bakarken zar zor kaldırdığı eliyle denizi gösterip “Eve gideceğim,” dedi. Diğerleri biraz bekledikten sonra “Kafa gitmiş Abi! Sıyırmış, içmiş içmiş sızmış işte!” diyerek devam ettiler yollarına. Ben gidemedim. “Aç mısın?” dedim, başını salladı. Elimi alnına götürdüm. Ateşi vardı. Dayanamadım. Zavallı kadını eve götürmeye karar verdim.
Eve vardığımızda annem bahçede elektrik saatinin olduğu sayaç kutusunun yanında duruyordu. Koşturarak geldi yanımıza. “Ne oldu oğlum! Hayırdır, kim bu?” sorularından yol alamıyorduk. Biliyordum başıma gelecekleri. Ben cevap vermedikçe gözleriyle yemeye başladı beni. “Dur, Anne! Anlatacağım. İzin ver eve geçelim,” desem de annem susmuyordu. “Ne! Eve mi? Üstü başı kir içinde saçmalama,” derken sussun diye gözlerimi pörtlettim resmen anneme. Kadın bir şeyler demeye çalıştı ama duyamadım bile annemin sesinden. Verandaya çıkarken merdivenlerin kenarında kuşların yuva yaptığı sayaç kutusunun kapağı açık kalmıştı. Annemi susturmak için “Yavru kuşlar düşmesin anne! Kapağı kapatsan mı?” deyince kadın yavru kuşlara bakarak dondu kaldı olduğu yerde. Yavru kuşlar ağızlarını açmış çığlık çığlığa annelerine seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. Birden gözleri doldu kadının. “Anneleri nerde? Açlar mı? Terk edildikleri için korkuyorlar mı yoksa?” dedi çatallaşmış sesiyle. Soru yağmuru eşliğinde nihayet salona geçebildik hep beraber.
Annem gözlerini ayırmıyordu bizden. Uzaklaşınca yanlarından seslendim anneme. Yalvarmaya başladım. Kadına yardım etsin, üstünü başına bir şeyler versin, karnını doyursun istedim. Fakat annem sanki sorgu sual meleğinin katipliğini yapıyordu. İçi rahatlasın diyerek anlattım neden eve getirdiğimi. Durdu. Baktı yüzüme. Bir adım geri gitti. “Bana bak densiz tohum,” dedi. “Rahmetli babandan sonra yüzünün yumuşaklığından başımıza gelmeyen kalmadı zaten. Hırlı mıdır, hırsız mıdır? Belli değil. Başımıza iş açıp durma sürekli. Vallahi elimde kalacaksın bu gidişte,” diyerek açtı bayramlık ağzını. Sesimi çıkarmadan dinledim. Bilirim bana kızar eder ama onun yufka yüreği dayanmaz. Neyse ki söylenme faslının ardından kadına yardım etmeyi kabul etti. Bir de tembih sıralamazsa çatlardı. Girdi çenemin dibine “En kısa zamanda evine gidecek. Sende bu süre zarfında sakın ha! Aşık falan olayım deme! Alim Allah gebertirim seni. Bir Leyla vukuatı daha istemiyorum,” der demez “Yavru kuşlara bakayım,” diyerek kaçtım yanından. Saatlerce oturdum veranda da. Kadın aklanıp, paklanıp, karnını doyurana, hatta akşam olana kadar da uğramadım yanlarına. Belli ki yavru kuşlar gibi içerde sessizce ağlayan kadın da duyuramadığı çığlıklarının içinde kaybolmuştu.
Ah be kadın! Nerelerde kayboldun böyle sen? Nereden çektin gittin aniden? Kolay kolay gelmez insan bu hale. Sırf kendi menfaatleri için kimler plan kurdu senin üzerinde? Bende duyuramamıştım çığlıklarımı sen gibi bu yavru kuşlar gibi. İyice kendine gelsin sorarım başına neler geldiğini ya da biz en iyisi tanrı misafiri gibi ağırlayalım yeter. Bilirim huyumu. O anlattıkça ben yaşarım. Sonra kesin annemden nağmeler dinlerim. Hey gidi hayat! Sana aşk olsun. Anladım senin huyun bu sürekli gizliyorsun kendini.
Ah! Anne. Nerden getirdin Leyla’yı aklıma. Bak Leyla! neler öğrendim sayende. Yokluğunu içimde yaşıyorum. Sana gelmek için yollar arıyorum mesela. Lakin bulduğum her yol eninde sonunda tıkanıyor. Sonunda bir çıkmazda vazgeçiyorum. Aklımı, kalbimi, benliğimin elini bırakmak zorunda kalıyorum. Sana da aşk olsun! Keşke gönlümün sokaklarına bayram gibi gelseydin. Sabahı sabah ettirdin yine. Kendi kendime seslice “Bayramlar bizim gibilere uğramaz, sence de öyle mi?” dedim. Kadın “Bence de öyle,” diyerek usulca çıktı gitti.
Bir cevap yazın