Kabul etmeli ki, yıpranmayan şey yok şu dünyada. Fakat yıpranan çoğu şeyin de bir yedeği düşünülmüş çoğu zaman. Araba alıyorsun, stepnesi içinde. Yolda kalmayasın diye.
Kalbinin ana damarlarından biri tıkansa, Allah bacağında yedek bir damar yaratmış. Hatta gömleğin düğmelerinin bile giyeni yarı yolda bırakma ihtimalini düşünmüş üretici firması. Yedek bir düğmeyi, içindeki etikete ekleyivermişler. Sadece geçen zamanın yedeği yok.
Tüm bunlar yedek kulübesindeki Atakan’ın aklından geçiyordu, basket maçı esnasında. Haftalardı yedek kulübesinde olduğundan, terleyemeden, formasına teri geçmeden, maçlar bitiyordu. Bu aralar terinin izi sadece küçük düğmeli beyaz gömleğinde. Diğer sevdiği terleme yoluysa, sevişirken… Orada da oyun dışı haftalardır.
Bir taraftan maçı takip ediyor, diğer taraftan aklı gömleğinin küçük düğmesiyle, git- geller oynuyor.
Üçüncü düğmenin ilk aşınması, geçenlerde gözünün perdesini aralamadan gömleği giyerken oluşmuştu. Aşındı ya bir kere, eve döndüğünde çıkarıp atmaya çalışırken üzerinden, tüm günün kirini, pasını, biraz daha aşınıp, sallanmaya başlamıştı. Beyaz gömleğinin üzerine saydırılan sözler de üzerine sinmişti sanki. Kurtulmak istemişti telaşlı.
Yıkanmış gömleğin, sallanan düğmesini, sağlamlaştırmayı ertelemişti, tıpkı duyguları gibi. En nihayet üçüncü düğme yapmıştı yapacağını, son giydiğinde düşmüş ve kaybolmuştu. Etiketteki yedek düğmeyi kesip kaldırmıştı bir yere, kim bilir evin neresinde? O zaman da çözümü bulmuştu kendince;
Ya; nasılsa pantolonun içinde kalıyor diye, en alttaki düğme, terfi edecekti üçüncülüğe,
Ya da; yakanın yanındaki en birinci sıradaki kasım kasım kasılan düğme, düşecekti üçüncülüğe.
Ya yükseltecek, ya da düşürecekti…
Karşı takımın seyircisinin ıslıkları, maça tekrar döndürdü Atakan’ı.
“Antronör bu sefer oyuna katacak mı acaba beni? Kaç haftadır en alt düğme gibiyim” diye aklından geçiyordu o an. Ümidi azalırken, maçın bitmesine on dakika kala, seslendi antrenör;
“Atakan! Hazırlan! Giriyorsun birazdan!”
Karmakarışıktı Atakan. Korku, heyecan, mutluluk hepsi bir arada. Adrenalini arttıkça düğme yok oldu aklından. Oyuna girmesiyle maçın seyrini değiştiren üçlüğü atan Atakan, terlemeye de başlamıştı en güzelinden. Maçın bitmesine birkaç dakika kala, takımını öne geçiren attığı üçlükle sevinci artmıştı. Hakemin maçı bitiren düdüğüyle aynı anda potayı sallayan basketinden sonra, takım arkadaşları ve antranörü, üstüne atlamışlardı bir anda. Tek yürekti hepsi. Attığı üst üste basketlerine inanamıyordu. Nefesinin kesilmesi mecazen değildi. Boğulacağım galiba diye korkmaya başladı Atakan. Üzerindeki insanları ne atabiliyor, ne de onlara seslenebiliyordu.
Son bir gayretle itmeye çalışırken, gözünü bir açtı ki, kendi yatağındaydı! Nefesini kesen üstüne kapanan yorganı, bir türlü itemiyordu, kıpırdatamadığı bacağıyla. Bir gayret üstünden iterek hava almaya başladı. Sırılsıklam ter içinde kalmıştı.
Haftalardır alçıdaki bacağına sanki beton dökülmüştü. O an yedek kulübesini bile özlediğini fark etti. Yedeğin beteri olan alçılı bacağına baktığında, gözyaşları çoktan akmaya başlamıştı. Rüyasındaki art arda potaya giren toplar gibi.
Bir cevap yazın