Yedinci gün…
Doğmuşum bir mızrak ucunda.
Sayılı günler kala ansız anlarıma,
Yürüyen talihim,
Sırt çevirmişti süregelen dünyama.
Birinci gün bilmiştim karanlık nedir?
Ak pak gerdanıyla sütümün,
Satır başlarını dinlemiştim.
İkinci günümden.
İkinci gün…
Niyetlenmiştim kol ve bacaklarımın,
Arasında tuttuğum şeyin izini sürmeye.
Fakat yetmemişti,
Kayalıkların koynundaki divane öpücüklerim.
Üçüncü gün…
Düşmüştüm bir korsan gemisinin dümenine.
Maceradan macera seçip,
Yosun kokumu sürmüştüm.
Kardeşimin karnına.
Dördüncü günümün kemik yığınları…
Beşinci günümde insan olmuştu.
Etten işte her yeri et ve kan…
İşte o sıra kan gölüne dönmüştü bir orman.
Kuşlar havalanırken acı gagalarıyla
Ben altıncı güne koşmuştum fütursuzca.
Yedi günde oldu bitti her şey.
Karnı burnundaydı annem.
Tırnaklarında sarımtırak lekeler…
Avuçlarında mahzun demirleri soğukluğumun…
Dipsiz bir taş…
Atıldıkça düzensiz bir odanın,
Kırık masasındaki eskiz…
Ve yedinci gün…
Bir hattatım ciltli kitapların
Sayılarıyla oynayan.
Parmaklarımda ebced hesabı,
Dudağımda açılmış fal taşı.
Sofiden aldık suyumuzu.
İçtik kana kana.
Ve yedinci gün…
Bezgin bir yolcunun kara defterinde…
Tebeşir olmalı gün…
Işık yok!
Yok, yol yok!
Başladı bu sürgün..!
Bir cevap yazın