“Ölümü göze alan yaşamasını da bilir “diyor şair ben ölümü göze alamadığım için mi yaşamayı beceremiyorum acaba?
Neden bazı insanlar hayallerini bile kuramadıkları hayatların tam ortasında yaşar iken ben neden tırnağımla kazıyarak
geldiğim bu yerden şimdi düşmek üzere gibi hissediyorum kendimi. Vazgeçmiş. Belki de tükenmişlik sendromu dedikleri
bu olsa gerek. Yaşama karşı duyulan bu müthiş isteksizlik yaşamımın her alanına yansıyor ve artık sadece tek kelime
kullanıyorum. “ Evet. Hayır. Teşekkür ederim. ” Bu ve benzeri tek kelime gibi sözcükleri seçiyorum artık. Küçük harflere
sığınıyorum. Eskiden sonu gelmeyen cümleler kurarken şimdi tek kelime ile yaşıyorum resmen. Hâlbuki bir yazarın tek bir
harfe küsmesi ne demek bilir misiniz? Yazarın intihar etmesi demek! Bu düşüncelerle dolaşıp dururken Elif Su, kentin ara
sokaklarında eski sınıf arkadaşı olan Pınar ile karşılaştı. Yıllar var ki görüşmemişlerdi. Bir hal hatır sorduktan sonra yıllar
sonra karşılaşmış olabilmenin sevinci ve şaşkınlığı ile tekrar kucaklaştılar. İkisinin de yetişmek üzere oldukları bir yer yoktu.
Ve yol üzerinde ki bir kafede oturup birer çay -kahve içmeyi kararlaştırdılar. Ve gülüşlerle dolu, birbirlerine olan meraklı
bakışlarla ve hasret dolu kısa bir yürüyüşten sonra kafeye girip iki kahve söylediler.
Pınar: Elif Su, nasılsın?
Elif Su: Teşekkür ederim.
Elif Su yine kısa bir cevap vermişti uzun zamandır görmediği arkadaşına. Fakat bir anda kısa cevaplar vermeyi bir süreliğine
ertelemesi gerektiğini düşündü. Yoksa konuşmak istemiyor, karşılaştıklarından dolayı mutsuzmuş gibi düşünebilirdi Pınar
ve bu oldukça kaba bir davranış olurdu. Hemen o düşüncesini eyleme geçirip kısa cevaplar vermeyi bir süreliğine
ertelemeye karar verdi ve yüzüne yerleştirdiği kocaman gülümseyişle sordu:
-Epey zaman oldu Pınar neler yapıyorsun?
Pınar: – Okul bittikten sonra uzaktan akrabam olan Mesutla evlendim. Bir kızım var şimdilerde 7 yaşında adı Defne. Ama
işte evliliğin tek güzel şeyi de o oldu sanırım. Sonra atamam oldu eş durumundan mı oldu yoksa araya hatır gönül
koyduğumuz insanların etkisi mi oldu bilemiyorum şimdi, sonuç olarak bu şehirden gitmedim hiç. Şimdi ise işte öyle böyle
devam ediyor yaşam, düşe kalka diyelim. Sen neler yaptın anlatsana? Dedi. Yüzünde huzursuz bir sitem vardı Pınarın, sanki
bir şey daha söyleyecekmiş de buna cesaret edememiş gibi bir bakış yerleşiverdi gencecik ve gülmeye çalışan yüzüne.
Aslında Pınar pek de değişmemişti. Yine her zaman ki gibi bir kahkaha atacak ve o sıra yine kantinde ki bütün erkekler
Pınara gıpta ile ah ulan diyerek, kimi iç çekecek bizde diğer kızlarla birlikte biraz da kıskanan bakışlarla iç geçireceğiz diye
gözlerimin önünden geçiverdi birden geçmiş zaman. Gülümsedim. Okulun en güzel kızı, yine okulun en popüler kızı gibi
gülümseyivermişti Pınarda. Bir ceylan ürkekliği olsa da gülüşünde yine de Pınar ‘a bakarken o ürkekliği ve derin
gülümsemenin altında ki havayı hissetmiştim. Belki de ilk defa. Kendimi Pınara bir anda yakın hissetmiş, eski bir dostun
güvenirliğine inanmıştım.
Kahveler geldi bir yudum içtikten sonra anlatmak istedim. Tam böyle düşünülürken;
-Sen neler yaptın tatlım? Diye sordu Pınar yine o delici, kendine güvenen bakışlarıyla.
-Ah nereden başlasam bilemiyorum Pınar, aslında anlatacak pek de bir şey yok ben mezuniyetten sonra neredeyse hiçbir
şey yapmadım aslında yaptım da yaptıklarımın pek insanların gözünde değeri yoktu. Eee zamanla sende kendini değersiz
hissetmeye başlıyorsun. Belki de şimdi bu yüzden yaptıklarım sadece yapmadıklarımdı.
-Ah Elif Su, ah canım benim hiç değişmemişsin yine kelime oyunları yapıyorsun, dedi Pınar.
-Edebiyat dergilerinde yazdıklarım yayınlanıyor işte.
-Yazarlık mı yapıyorsun yani?
-Evet sayılır. Ama pek maddi boyutu yok bu işin böyle olunca da biliyorsun iş yaptın sayılmıyor. Sende herkes gibi sabah
sekiz aksam beş olsa bu iyi hal, yoksa sabahtan aksama kadar on bir saate yakın çalışacaksın köle gibi eline üç kuruş para
verecekler hadi şükret diyecekler haline, bende bu sisteme köle olmamak için direnip yazdıkça yazabildikçe şimdilik
sistemin bir parçası olmamak için direniyorum. Bilmem anlatabildim mi? Ne kadar dolduysam bende sana bir anda…
Tam o sırada çaresiz bir gülümseyişi yüzüne yerleştiren Pınar, Elif Su’nun lafını keserek araya girdi.
-Anlıyorum yani anladığımı düşünüyorum. Aslında sen okuldayken de böyle anlaşılmazdın ya, dedi Pınar. Gülüştüler.
-Aysel’den, Onur, Kürşad, Mahmut ve Lütfiye’den haberin var mı onlar ne yaptılar? Dedi. Elif Su, Pınara.
-Valla canım hiç bilmiyorum, öyle bir kopmuşum ki salaklık işte ya da hayat telaşı. Hiç görüşemedik. İnsan hayallerinden
bile vazgeçiyor zamanla. Şimdi tek hayalim kızıma Defne’me güzel bir gelecek hazırlayabilme gayesi. Ah onun için
katlandıklarımı bir bilsen. Onun için kendi hayallerimden vazgeçtim. Aman iyi ki evlenmemişin bak, koca kahrı çekmek zor.
-Annem der ki zaten koca iyi bir şey olsa ismini koca koymazlardı yaşlan, ömür törpüsü gibi bir şey. Gerçekten iyi olsaydı
mesela Gonca koyarlardı der hep. Bilmiyorum. Ben hayallerimden vazgeçmedim de ne oldu ki Pınar, ben hayalimi
yaşıyorum belki yazarlık; ama babamın gözünde bunların hiçbir değeri yok. Sana hayallerini yaşa derim diyebilirim belki
ama bu yol çok çetrefilli. Sonuçta “sayın biri “ olmak yerine toplum tarafından sadece hobi olarak yapılabilecek bir meslek.
-Eskiden şiir yazardım Elif Sucuğum bende bilirsin, ama zamanla artık kitap okumaya bile vakit kalmıyor televizyon
dizelerine bakmaktan, ev işlerinden ve çocuğa yetişmekten hiçbir şeye zaman kalmıyor. Bir süre sonra da elinde toz bezi
ile yasayan sadece nefes alıp veren bir canlıya dönüşüyorsun işte, dedi Pınar.
Elif Su: Elinde televizyon kumandası dünyaya hükmettiğini sanıyorsun. Ama aslında kim kimi kumanda ediyor? Televizyon
mu insanı kumanda ediyor, insan mı kumandaya hükmediyor!
Canım bu arada vakit geçti ben Defneme yetişeceğim kalkalım mı? Dedi. Pınar.
Hesabı istediler, kahvenin parasını ödeyip dışarı çıktılar. Birbirlerinin numaralarını aldılar. Öpüşüp kucaklaştılar. Tam o
sırada ayrılacakları vakitte. Elif Su ’yun aklına daha önce okuduğu bir kitaptan bir paragraf geldi ve öylesine düşünmeden
rastgele çıkıverdi sözcükler ağzından. Öyle güzel de yakışmıştı ki Pınarın üzerine bu cümleler. Elif Suyun yeni kahramanı
olacaktı Pınar belki de ona verdiği gücü hiç bilemeyecekti. Belki de Pınar kendini hiç bilemeden yeni bir hikâyeye konu
olduğunu bilemeden öylece ölümsüzleşecekti bir hikâyenin ortasında yepyeni cümleler ile hayat bulacaktı.
Ve adım adım kentin kalabalığına karışan Pınar’ın gidişini, uzun uzun seyreden Elif su şu cümleleri mırıldanıverdi:
“Hayallerinden vazgeçerek yaşayamazsın. Koşulların bugün izin vermese de, insanlar söndürmeye çalışsa da,
yüreğinde, zihninde yaşat, besle, sarıl hayallerine. Hiçbir şey, hiç kimse içinde olana ipotek koyamaz, müdahale
edemez. Sadece sen vazgeçtiğinde hayallerin yok olur, sen de yaşayan ölüye dönüşürsün. Tıpkı sana inanmayanlar,
hayallerine saygı duymayanlar gibi. ”
Aret Vartanyan’dan alıntıdır son söz.
1 Aralık 2014
Bir cevap yazın