Biliyorum ama yine de sözlüğe bakayım dedim. Türk Dil Derneği “normal” sözcüğünü “Kurala uyan, alışılagelene uyan, düzgüye uygun.” diye tanımlıyor. “Norm” da “Kural olarak benimsenmiş, yerleşmiş ilke ya da yasaya uygun durum, düzgü.” anlamına geliyor.
Kendimi tutamayıp “düzgü”yü de araştırdım; “Yargılama ve değerlendirmenin kendisine göre yapıldığı ölçüt, uyulması gereken kural.” demekmiş.
Hadi bakalım. İçine girdikçe kavramlar birbirine dolanıyor.
Bu “normal” benim bildiğim ya da bildiğimi sandığım gibi değilmiş. Aslında üzerinde çok da düşünmemişim; hep olagelen, zaten öyle olan, insanı rahatlatan, sorumluluktan kurtaran, üzerine fazla kafa yorulmayan, kafa yorup yorulunmayan, “e ne güzel işte” bir kavram imiş.
Yukarıdaki tanımlamalara baktığımda bu işte bir gariplik seziyorum. Düzgü’den yola çıkarsak ortada bir “kendisine göre yapılan” yargı ve değerlendirmeler var. Buradaki “kendisi” bensem sıkıntı yok. Yok eğer başkası, belki çoğunluksa ve ben onun ya da onların yargı ve değerlendirmelerine uyup “Düzgün” oluyorsam bu ne kadar normal oluyor?
Alışılagelene uyan, normal olarak tanımlanıyor. Peki alışılmış olması düzgün olmayı da beraberinde getiriyor mu? Ya da yasalara uygun olunca iş halloluyor mu?
Bir örnekten yola çıkalım; daha yeni on yedi yaşında bir kız çocuğu aile meclisi kararıyla öldürüldü. Suçu nişanlısından ayrılması ve hamile olması. Bebeği nişanlısından mı bilmiyoruz. Öldürme eylemi yasalara aykırı olduğu için cinayeti işleyenler tutuklanmış ama namus cinayeti işledikleri için cezaevinin normalinde belki de el üstünde tutulacaklar. Bu ailenin meclisinde bir çocuğun evlenmesi normal sayılmasaydı bu çocuk ölmeyecekti. Eğer bebeği nişanlısındansa ve evleniyorlarsa yine her şey normal kabul edilecekti. Yok eğer sevgilisindense ve sevmediği nişanlısından ayrılıyorsa cezası ölüm olacak ve hemen oracıkta infaz edilecekti, zaten öyle oldu. Oysa bu hikâyede normal olmayan tek şey bir kız çocuğunun hamile olması. Bunun sebebi de o yaşta bir kadın bedeninin hamileliğe, doğurmaya ve anneliğe henüz hazır olmaması. Bu topraklarda kızların çocukken evlendirilmesi, doğurmalarının beklenmesi, imam ya da devlet nikâhının bunu normalleştirmesi, bunun çoğu yerde alışılagelmiş olması durumu düzgün hale mi getiriyor yani? Bu işte bir tuhaflık yok mu? Çoğunluk kabul edince her şey normalleşiyor mu?
Elâlem denilen gizli bir örgüt var mesela ki ben de çok çekmişimdir. Akrabalar, komşular ve bazı arkadaşlar bu örgütün hiç de gizli olmayan üyeleridir ki örgüt gizli ama üyeleri gayet ortadadır. Elâlem ne der? diye de bir sloganı el altından yaymışlar, aklını kullanmaya çalışan herkesin hayatını zehredip kafasını azıcık dikleştirenin tepesine tokmakla vurmaktadırlar. Yazılı olamayan ama uyulması gereken kurallarla senin benim onun normalini belirleyip alışılagelmesi gerekeni tayin etmektedirler. Aramızda bu slogana maruz kalmayan var mı? Alışılagelmiş bu örgüt düzgün kabul edilebilir mi peki?
Normal’in, kurallara uyan, alışılagelmişe uyan diye tanımlanmasında başlıyor problem. Sözcüğün kökeni bile hastalıklı, norm-al! Ben almayayım deme şansınız da olamıyor. O zaman hemen “anormal” oluveriyorsunuz ki bu da beraberinde pek çok bedeli getiriyor.
Normal kavramı, özgürlükle ters etkileşim halinde. Aslında tıpkı” özgürlük” gibi, senin normalinin bittiği yerde diğerininki başlaması gerekirken ve onun normaline girdiğinde bildiğin hak ihlali yapıyorken, algı ve uygulamada bunun tam tersi çalışıyor ve bu normal kabul ediliyor.
“Özgürlük” sözcüğünü de “Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme ya da davranma, herhangi bir koşula bağlı olmama durumu.” diye tanımlıyor sözlük ve devam ediyor. “Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi istencine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu.”
Bu durumda kuralların ve alışılagelmişin belirlediği normal, özgürlüğe ters düşüyor. Yani normal olunca, özgür olamıyorsunuz. Özgürseniz de normal değilsiniz. Yoksa normalin fıtratında zaten özgürlüklerin gemlenmesi mi var? Yani normalle özgürlük zıt anlamlı sözcükler mi? Normal, diğerinin normalinin bittiği yerde değil de senin özgürlüğünün bittiği yerde mi başlıyor?
Peki normalin yenisi eskisi olur mu? Oluyor işte. Alışılagelmişi değiştir, hep bilinen kuralları tepetaklak yap, buna da yeni normal de. Demek ki “normal” esneyebilen, eğilip bükülebilen, sağa sola çekilebilen bir kavram. Tıpkı zaman gibi. Zaman nasıl sandığımızın tersine, bir düzlemde akmıyorsa, uzayıp kısalabiliyor, yanımıza gelip karşımıza geçebiliyorsa, demek bunlar normal kavramı için de geçerli. Yani alışılagelmesi gereken şeyler de aslında çok da alışılması gereken şeyler değil, akşamdan sabaha değişebilir çünkü. Burada da bir çelişki yok mu?
Peki normal değişken bir kavramsa, eskiden normal diye değerlendirilen alışılagelmişlerin bugün tam tersi normal kabul ediliyorsa, o eski anormallerin ödediği bedeller, çektikleri sıkıntılar ne olacak? Bunun vebalini kim ödeyecek? Dün dündür, bugün de bugündür, deyip işin kolayına mı kaçacağız?
Bence;
çelişkilerle dolu bu kavramın fena halde boşaltılmış içeriğinin başkalarının belirlediği kurallar, yazılı olmayan yasalar, alışkanlıklar ile değil, kendi kişisel aklımız ve vicdanımızla doldurulması gerekiyor. Üstelik normal ile özgürlüğün yan yana, el ele yürümesi, birbirlerinin içinde eriyen, kapsayan ve yok eden değil de kesişen kümeler olması gerekiyor. Senin normal ve özgürlüklerinin bittiği yerde diğerlerininkinin başladığını da hiç unutmadan.
Belki o zaman gerçek anlamda “düzgün” olabiliriz. Eğer bunu önemsiyorsak tabii!
Benim normalim de bu, hadi bakalım!
Bir cevap yazın