İki bin beş yılının mayıs ayının yirmisinden askerden yeni gelmişim. Sarıkamış’ın soğuk ve duru gökyüzünü yeni bırakıp Ankara’da gürül gürül bir bahara inmişim Esenboğa Havaalanına. Henüz ayaklarım yere basmıyor. Sevdiğim insanı ailemi göreceğim heyecan hat safhada. Yalnız solun o genel hastalığını atamamışım bin dokuz yüz doksan dört yılının on sekiz nisanındaki gözaltından çıkışım gibi telaşlı arkama bakıyorum sürekli ve sevdiklerim her zaman ki geldiğim yerde beklerken alt sokaktan hemen sessizce eve geliyorum kimse yok. Herkes yukardaki okulun önünde beklerken ben aşağıdan sessizce geliyorum. Neredeler soruyorum komşuya o hoş gelmişsin falan oralı değilim sinirle öğrenip okulun orada ki durağa yönelmişim ama nerede yine başka bir yoldan durağa ulaşıyorum yine kimse yok. Sinirlerim iyice yıpranmış eve döndüm telaşla beni bekliyorlar herkesi fırçalıyorum. Aslında yenilmiş bir devrimcinin asker sonrası iyice yenik hali bu üzerimdeki.
Kırıldı, incindi herkes en başta sevdiğim kadın… Neyse bir hafta küstük gitti görüşemedik. Kızılay’da dolaşırken Turgut Koçak ağabeyi görüyorum. Ayaküstü sohbet ediyoruz. Tanışmamız bin dokuz yüz doksan dörde dayanıyor. En son bin dokuz yüz doksan yedide karşılamışız o yıllardaki uzun gözaltımda oldukça endişelenmişti. Biz Lale Sokak’ta Kar-Ya yayın kooperatifi olarak İnsancıl Dergisi Ankara Temsilciliğinden vazgeçmiş ve bir grup arkadaş Sanat Eylemi Dergisi çıkarmaya çalışıyoruz. 90 lı yılların derin seksen dokuz baharı ardından gelen sert günleri her gün bir operasyon arkadaşlarımız sürekli içerde bizde nasibimizi aldık üst katımızda o yıllarda Türkiye Sosyalist İşçi Partisi komşumuzdu beni çay içmeye beni çağırmışlardı. İçeri girdim Lenin ve Stalin beni selamladı şaşırdım. Hala bu resimleri parti binasına asan devrimci partiler var mı diye… Neyse oturduk çay içtik konuştuk. Traşlı, gravatlı Sovyetler Birliği Komünist Partisi Parti Merkez üyesi ciddiyetinde bir adam sert, net ve yavaş konuşması zaman zaman coşkuyla perçinlenen bir adam.. Muhabbet arttı ve bu sert kabuğun altında şiir yazan, duygulu, babacan bir insan çıktı kim mi Turgut Koçak işte dostluğumuz o gün başlamıştı. Hala saklarım bana iki şiir kitabını imzalayıp vermişti. Neyse uzatmayalım, çok anlatılacak var da aslında.
Turgut Ağabey ayaküstü sohbetimizi parti binalarının yeni adresi olan Konur Sokak’ta devam etti. Bir projesi vardı Dergi çıkarmak. Ekin Sanat olacak dedi birlikte çalışmayı öneriyordu. Başladık birlikte çalışmaya sevdiğim kadını da davet ettim o biraz bana kızsa da oda gelmeye başladı Turgut Ağabeyinde araya girmesiyle buzlar eridi. Ekin Sanat Dergisinde şiirlerim çıkmaya başladı ama bu sırada bir yazı dizi planlıyorum ‘Anadolu’da Ütopik Sosyalizm’in Kökenleri’ yazısı dizisi solun klasik hastalığı yükselen dindar yükselişi küçümsüyor ve benim bu çalışmayı birçok kişi hafife alıyordu. Ne gereği var canım dindar yazıların diye. Oysa o yıllarda anlıyordum ki önümüzdeki süreç Ali Şeriati’nin tespiti gibi ‘dine karşı din’le cevap verilebilir dinin katı Şeriatçi Ortodoks yapısına karşı Heteredoksi’nin kollektivist yapısının ortaya çıkarılması gerekiyordu. Bu süreçte sevdiğim insan Duygu Çalışkan ve Turgut Koçak sahip çıkmıştı bu düşünceme. Ve yazı dizisi şiirlerimin yanı sıra Ekin Sanat Dergisinde çıkmaya başladı. Bir iki üç sayı derken ilgi de oldu.
Bir gün işyerindeyim bir telefon geldi. Ben telefonunuzu Turgut Koçak’tan aldım. Ekin Sanatta ki yazı dizinizi okudum çok beğendim sizle görüşmek istiyoruz. Kim adına deyince sizin Doktor Hikmet Kıvılcımlı’yı tanıyıp tanımadığınızı merak ediyoruz dedi karşıdaki ses ve ekledi Sarp Ağabey sizle görüşmek istiyor. Ben Sarp Ağabey kim dedim. Sarp Kuray karşılığı geldi. Yanlış bilgilerden sert bir şekilde Sarp Kuray ve Doktorcuları sevmem dedi. Bir kahkaha koptu ve ekledi Ben Ömer Gürcan dedi benle görüşün o zaman. Bir an durdum ve sordum Fethi Gürcan’la bir ilginiz var mı diye sordum. Oğluyum dedi. O an heyecanlanmış ve ayağa kalmışım. Hemen nerde olduğunu sordum ve yanlarına gittim. 78 liler Derneğinde olduklarını öğrendim.
78 liler Derneğine gittim kapıdan içeri girdim. Ömer Gürcan ile görüşeceğim dedim gösterdiler yanına doğru yaklaştım heyecanla elimi uzattım. Hemen yanında uzun boynu birisi vardı elini uzattı ben Sarp Kuray el sıkıştık sen bizle görüşmüyorsun ama biz senle görüşelim dedik dedi ve espri yaptı. Babacan ve 68 li Devrimcilerin o duruşu ile elimi o kadar güzel sıkmıştı ki mahcup oldum. Sohbet sohbeti açtı ve yanlış bildiğim tüm o bilgiler bu sohbetten sonra silindi.
Bu sohbette Ömer Ağabey yazılarımın Doktor Hikmet Kıvılcımlı’dan etkilendiğini düşündüğünü söylemişti. Okumadığı mı ve siyasi geçmişimin Doktora mesafeli olduğunu yineledim Ömer Ağabey’in önerisi ile ‘Osmanlı Tarih Maddesi’ ve ‘Allah Peygamber Kitap’ları oldu kendisinin bunları bana hediye edeceğini söylemeyi de unutmadı. Ardında Sarp Ağabey Engels’in ‘Ütopik Bilimsel Sosyalizm ve ‘Thomas Münzer ve Köylüler Savaşı’ kitabını önerdi.
Biz 78’liler de otururken bir telefon geldi Sarp Ağabey’e telefondaki Tuncay Çelen’di. Heyecanım bir kat daha artmıştı. Çünkü Tuncay Çelen kendi siyasi düşüncemde kitaplarda okuduğumuz Deniz Gezmiş’in arkadaşı siyasi düşüncemizin eski önderlerindendi. Neyse Tuncay Ağabey geldi ve çok saygı ve sevgiyle Sarp Ağabey’e sarılması benim bütün eksik yanlış ve önyargılı düşüncelerimi silmişti.
Ömer Gürcan Turgut Koçak ve Ben sık sık görüşmeye başladık. Ömer Ağabey her zaman insanı şaşırtan ilginç soruları ile önceleri biraz beni şaşırtsa da sonrasında kafamdaki birçok kalıbın yıkılmasında çok etkili oldu. Zamanla Ömer Ağabey’in tüm ailesi ile tanıştım. Hepsiyle çok güzel bir dostluğum oluştu.
Duygu ile evlendiğimde Ömer Ağabey sevgili eşi Sühendan Abla, Ablası Gülderen Gürcan, Kız kardeşi Sema Abla ve Sema Ablanın eşi Celal Ağabey hepsi ailecek gelmişler ve beni çok mutlu etmişlerdi. Çünkü solun en büyük hatası siyasi mecralarda olan yoldaşlık ilişkilerini aileleri ile birlikte yaşayamaması idi. Oysa doksanlı yıllarda biz bir işçi evine gittiğimizde tüm ailesi ile tanışırdık bizi bağırların basarlardı. Bu Gürcan ailesi Fethi ve Esma Gürcan’nın mirasını iyi taşımışlar ailecek devrimci mücadelenin içinde üç kuşak bedel ödeyen bir aile olma olgusu ile devrimci bir mücadelenin yaşamın belirli anlarına sıkıştırılan bir tutumdan sıyrılıp yaşamlarının her alanına sirayet ettirmişlerdi.
Ömer Ağabeyle birlikte sonraki süreçte eski eşim Duygu Çalışkan ve benimde yer aldığım Süvari Dergisi sürecinde de birlikte çok güzel yazılar ve anılar biriktirdik. Ömer Gürcan, Turgut Koçak, Mustafa Kemal Gültekin, Sarp Kuray ve Duygu Çalışkan Anadolu’nun Devrimci İsyanları (Anadolu’da Ütopik Sosyalizm’in Kökenleri) kitabımın çıkmasında büyük katkıları oldu.
Kitabın Tanıtım bülteninde; Sarp Kuray, Mustafa Kemal Gültekin, Ömer Gürcan aynen şu duyguları paylaştılar;
Şeyh Bedrettin’den, Babai İsyanlarına; Ahi meclislerinden William Blake’e; Hallac-ı Mansur’dan Kathar Şövalyelerine; Hassan Sabbah’tan Hacı Bektaş’a… Anadolu’daki devrimci isyanların izleri sürülüyor… Görünüşte eşkıya, manada evliya olan halk yiğitlerinin isyanlarını yazan Sevgili Mehmet Özgür’ün zihnine, eline sağlık.
-Sarp Kuray-
Coğrafyamızın en derinliklerinden günümüze devir daim eden isyan ve tevekkül karakterini gün yüzüne çıkaran bu değerli çalışmandan dolayı kutlarım.
-Mustafa Kemal Gültekin-
Yıllar önce yazdığı araştırmaları görüp dostluk kurduğum kardeşim Mehmet Özgür’ün çalışmalarını kitaplaştırmasına çok sevindim.
-Ömer Gürcan-
Birçok konuda ortak çalışmalar yaptık. Son dönemde Ömer Gürcan Turgut Koçak ve ben gündeme yönelik sohbetler ediyorduk. Ömer Gürcan ve Mustafa Kemal Gültekin ile Devrimci Müslümanlar İnşa Yayınları İhsan Eliaçık’la Gezi olayları öncesi ve sonrası çok olumlu görüşmelerimiz oldu. Doktor’un dediği gibi yerinden ve yerel bir sosyalizm fikrini kendi köklerine dayanan bir devrim fikrini oluşturmamızda en azından kendi cephemden çok büyük katkıları oldu.
Ömer Gürcan bu süreçte yaşamımın uzunca bir alanında güzel bir dostluğa devrimci bir yoldaşlığa yaptığımız bütün sohbetlerde bildiğimiz sandığım bütün kavramlarının yeniden sorgulanmasını sağlayan bir insan oldu. Benim için hep anılarıyla özel bir yerde kalacaktır. Ömer Gürcan yurdumun devrimcilerinin yenilgi yıllarının bin dokuz atmış üç’den beri içinde bulunmuş, benim hayatıma ise iki binli yenilgi yıllarında girerek devrim düşüncesinin umut ve direniş süvarisi olmuştur.
Bir cevap yazın