Toprağın altında;insanları deprem olduğuna inandıracak kadar büyük bir çalışma ve çaba vardı. Bu çaba öyle ki yerindeydi de;minik yer cüceleri insanlarla olan yüz yıllık dostluklarını kutlayacak ve ilk defa toprağın dışına çıkacaklardı. Ancak birkaç bilgiç yer cüce bugünün özel olmasını istiyordu,yer cüce ırkı insanlara damarlarında soylu ve erdemli bir kan taşıdıklarını inandırmalıydılar,ataları gerçekten de çok soyluydu çünkü. Çocuk cüceler için bu önemli günün hatırına okullar iptal edilmişti,tüm halk çalışıp duruyordu. Dikiş dikmeyi bilen cüceler kendilerine çiçek yapraklarından güzel kaftanlar,bitkinin saplarından ise bastonlarla kolyeler hazırlıyordu. Toprağın altında durmadan bir cüce oraya buraya koşuyordu,kimsenin bir anlık tembellik yaptığı yoktu. Üstelik cüceler kendilerini bu tanışmaya öyle odaklamışlardı ki,yıllık yiyeceklerini kurnaz solucanların çaldıklarını fark etmemişlerdi. Belki de birkaç cüce fark etmişti,ancak insanlarla tanıştıktan sonra bu yiyeceklere daha fazla ihtiyaçlarının kalmayacağını düşünmüşlerdi.
Cücelerden biri dikiş dikmeye yarayan cücenin yanına gelip üzerindeki kırmızı kaftanı gösterdi.
‘’Sence insanlar bu rengi sever mi Jo?’’
Dikiş diken cüce başını dikiş makinesinden kaldırmadan cevabını verdi;
‘’Bak,işte insanların neyi sevip sevmediğini anlamak için bilge olmak gerekir!’’
Cevap alamayan cüce yoluna devam etti,yürürken marangoz cücelerin işlemelerini yaptıkları küçük kutuları,insanlar için hazırladıkları topraktan asaların olduğu masanın yanında durdu.
‘’Hey!Bart,Dora,kaftanım nasıl?’’diye yüksek bir sesle bağırdı,çünkü tahta kesilirken öyle yüksek ve kulak tırmalıyıcı bir ses çıkıyordu ki cüce kendi sesinin bile zor duyuyordu. Hiçbir cüce onun sesini duymadı,kimse işlerinden başka bir şeye odak değillerdi.
‘’Pekala,bugün konuşkan değiliz sanırım.’’
Küçük cüce marangozcuları terk etti,tüm iş dalları arasında en çok çalışanın olduğu yere geldi bu sefer. Cücelerin hepsini yer yüzüne çıkaracak kayıkların ve tahtların yapıldığı kısımdı bu kısım. Başlarında çekirdek kabuklarından kaskların ve genelde kolları en çok kaslı olan cüceler geçen yaz menekşelerden topladıkları iri yaprakları kullanıma hazırlıyorlardı. Kürdan çöpleriyle kayıklar yapıyor,eksik kalmaması için son kontrolleri yapıyorlardı.
Tüm kayıklar sırayla yan yana dizilmişti,her bir kayığın başında üç cüce vardı. Bir cüce yaprakta solucan deliklerinin olup olmadığını kontrol ediyordu,çünkü geçen sene katil bir solucan yüzünden tam anlamıyla büyük bir katliam yaşanmıştı;derenin üzerine çıkan cücelerin kayıkları delinmişti ve on beş cüce sulara gömülmüştü.
Elinde kağıt parçası olan mühendis cüce birinci kayığın başına geldi,kayığa dokunup dudak bükünce üç cüce de saygıyla eğilip yaprağın önüne tek sıra dizildi.
‘’Kontroller tamam mı çocuklar?’’
Aralarında en kaslı cüce bir adım öne attı,
‘’Evet efendim,hazırız!’’
Sonra mühendis cüce her bir kayığı dolaştı ve aynı soruyu sorup durdu. Bu sırada solucanlar tarafından minik cücelerin köklerden yaptıkları evler yağmalanmıştı ancak hiçbir cüce buna önem vermemişti,insanlarla tanışınca artık bu evlerde kalmayacaklarını düşünmüşlerdi.
Kayıkları izleyen küçük cüce kontrolleri bitirip bir köşede oturan mühendisin yanına gitti,mühendise selam verdi,mühendis de ona.
Küçük cüce mühendisin elini sıkıp yanına oturdu.
‘’Şey diyecektim,yani bu insan-‘’
Mühendis hemencecik küçük cüceyi susturuverdi.
‘’Bert,hiç sırası değil. İnsanlar için hazırlanan işlemeli kutularla asalar hazır mı?’’
‘’Evet efendim,ama sizce de-‘’
‘’Peki ya incik boncuklar?Aslında insanlar elmaslara,zümrütlere parlak taşlara bayılırlar!Ne yazık,biz de o kadarı yok,ancak minik çakıl taşları da iş göremeyecek kadar kötü değil!’’
‘’Haklısınız,ancak bu iş gereğinden fazla abart-‘’
Mühendis cüce küçük cücenin cümlesini bitirmesine izin vermeden onun sırtına dostane bir şaplak indirdi,sonra da oturduğu yerden kalkıp uzaklaşmaya başladı.
‘’Şu an sırası değil Bert!Çocuklar,kayıklar için son bir kontrol daha,iş başına!’’
Küçük cüce öfkelendi;ancak öfkesini kusabileceği hiç kimse yoktu,herkes iş başındaydı çünkü. Saatine baktı,yer yüzüne çıkmaya bir saat kalmıştı,marangozcular,dikişçiler ve durmadan tek sıraya dizilen kayıkçılar daha fazla çalışıyorlardı,cüce halkını tam anlamıyla son dakika sınava yetişen bir öğrencinin telaşı sarmıştı.
Minik cüce sakin olabileceğini düşündüğü tek yere;cüce pazarına doğru ilerledi. Bu pazar cüceler için her bakımdan eğlenceli bir pazardı;soylarında zaten doğal bir muziplik olan cüceler bu pazara bayılırlardı. Ancak küçük cüce pazara gelip de tüm oyuncakçıların,pamuk şekercilerin ve sirklerin kapalı olup tüm cücelerin iş başında olduğunu görünce derin bir hayal kırıklığına uğradı. Bomboş meydanda sadece iki cüce duruyordu;onlardan birisi tuvalinin başında olan ressam cüce,diğeri ise başında dikilen görevlilerden biri. Ressam cüce,orada dikilmiş Bert’i görünce derin bir soluk verdi.
‘’Ah dostum!Beni lanet olası yerden kurtar,lütfen.’’
‘’İşinin başına beceriksiz ressam,çabuk!’’diye karşılık verdi görevli,bu sefer.
Küçük cüce ressamın tuvalini yine insanlarla tanışma anı için yaptığını biliyordu;görevlinin elindeki kağıt parçasında bir insan resmi vardı,ressam cüce ilk defa cüceden başka şey çizdiği için zorlanıyordu. Küçük cüce ressamın tuvaline yaklaşınca gerçekten işin vahim olduğunu anladı;alın kısmında bir burun,dudak kısmında gözler ve kaşlarla kulaktan hiçbir iz yoktu. Bert’in şaşkın bakışları üzerine görevli de işkillendi;o da ressamın yanına gelip gözlerini bir tuvale bir de elindeki insan taslağının olduğu kağıda çevirdi.
‘’Seni beceriksiz herif!’’diye bağırdı,sonra da elindeki kağıdı neredeyse zavallı ressamın gözlerine soktu.
‘’Evrenin en zeki ırkıyla tanışmaya sadece bir saat kaldı,bizi rezil edecek şu beceriksiz!’’
Sonra da görevli tuvali yere fırlattı,yerine yeni bir tuval koydu.
Küçük cüce oradan da uzaklaştı,ancak cüce diyarında hiçbir kısım bir ötekinden daha farklı değildi;tekrar saatine baktı,yarım saat kaldığını görünce onun da kalbi hızlıca atmaya başladı. Nereye gittiğini bilmeden yürürken heykeltıraşçı cücelerin çalışma alanlarına gimişti.
İri bir cüce,kendisinden on santim daha büyük,lületaşından yapılmış insan heykelini cilalamakla meşguldü. İnsan heykelinin üzerinde askılı güzel bir elbise vardı,ayaklarında kısa topuklular,başında ise büyük bir şapka. Heykelin eli yağmur damlalarını topluyormuş gibi açılmıştı,avucunun içinde de küçük bir cüce oturuyordu.
‘’Nasıl olmuş,Bert?’’diye bağırdı,üzüm salkımlarından yapılmış merdivenin üzerindeki cüce. Bir yandan da heykelin başını cilalıyordu.
‘’Bu,insanlarla cücelerin dostluğa adına yapılmış ilk heykel olarak tarihe geçecek dostum,inanabiliyor musun?’’
Bert,gülümsemeye çalışıp başını salladı,ancak o andan itibaren tüm vücudunu sanki bir ağırlık kontrol eder gibi oldu,midesi bulanmaya başladı.
‘’İyi misin sen dostum?Kaftanın müthişmiş Bert,nereye gidiyorsun?’’
Küçük cüce daha fazla dinlemeyip uzaklaşmıştı,şimdiden cüceler kontrolleri bitmiş kayıklara biniyorlardı sırayla,çocuklar ve kadınlar önden,ancak bir süre sonra Bert kayığa binebilmeyi başardı. Kayıkların başlarına bağlanmış ipleri salyangozların kabuğuna bağlandı,bir kayık ise insanlar adına yapılmış heykeller,tuvaller,incik boncuklar ve diğer ıvır zıvırlarla doldurulmuştu,ancak henüz kayıklar çekilmeyecekti. Ondan önce başbakan bir konuşma yapacaktı tabii.
Küçük cüce bir oraya bir buraya koşuşturan mühendisi ayırt edebildi,mühendis sonunda elinde uzun bir kürsü,bir de mikrofon deniz kabuğunu getirdi,ardından başbakan arkasında üç cüce korumayla kürsüye çıkınca tüm cüceler konuşmayı bırakıp başlarını kürsüye çevirdiler,bebek cücelerin ağlamalarıyla dedikoducu kadınların sesleri saygı dolu bir sessizliğe dönüştü. Başbakan cüce tıknaz,kısa boylu,kocaman göbeği olan bir cüceydi. Minicik siyah gözleri heyecanın getirdiği bir tutkuyla parlıyordu,sesini kalınlaştırmak için öksürdü,sonra deniz kabuğunu eline aldı.
‘’Sevgili cüce halkı!’’
İlk önce bir sessizlik oldu,ancak başbakanın üç koruması kayıktakilere alkışlamalarını işaret edince herkes alkışlamaya başladı.
‘’Bugün,cüce ırkı ve soyu için unutulmayacak ve tarihe adını yazdıracak bir gündür!Bugün,sevgili dostlarım,insanlarla dostluğumuzun yüzüncü yıl şerefi adına yer yüzüne çıkmış bulunacağız. İnsanları dostluğumuzla,damarlarımızda bulundurduğumuz soylu cüce kanıyla onurlandıracağız. Biliyorsunuz ki dedelerimiz,hatta onların dedelerinin dedelerinin bile en büyük hayali bir gün insanlarla tanışmaktı. Ve bugün,hepsinin ruhu,torunlarının bugün başaracakları inanılmaz şeyle gururlanacaktır!Bugün,insanlar ve yer cücelerinin soylu kanları aynı damarda akacak,bu güçlü dostluğun erdemiyle yer cüceleri ve insanlar tüm evreni hükmetmeye yetecek bir kudrete sahip olacaktır!’’
Sonra kayıktakilerden kocaman bir alkış koptu,cüce Bert de istemeye istemeye alkışladı.
Sonra başbakan elini kaldırdı,yüzünde kurnaz bir gülümseme oluştu.
‘’Haydi salyangozlar!Yelkenler fora!’’
Başbakanın emriyle salyangozlar-ne kadar hızlı gidebilirlerse-büyük bir hızla toprağa dikey tırmanmaya başladılar. Kayıktakiler mutlulukla marşlar söylüyorlardı,çocuklarını kucaklarına alıp havaya atıp tutuyorlardı,birazdan insanlarla karşılaşacaklarını hayal edince minik dudakları keyifle hilal şeklini alıyordu.
Bert,sondan bir önceki kayıktaydı,minik kolunu yaprağın sapına yaslamıştı,umursamazlıkla etrafı süzüyordu. En baştaki kayıkta başbakan kayıktakilere el sallıyor,heyecandan titreyen ellerini kalbine götürüyordu. Üç koruması ise durmadan bir tehlike var mı diye etrafı gözetlemekle meşguldü.
Salyangozların yer yüzüne tırmanması,iki saat aldı.
Şanslarına,büyük bir tarlanın ortasına çıktılar. Bir çiftçinin arazisiydi burası,küçük cüceler patates köküne tutunarak kayıklardan indiler. Başbakan,yeryüzüne ilk ayak basan oldu.
‘’İşte yer cüceleri halkı!’’diye bağırıp kollarını iki yana açtı. ‘’Artık yer yüzündeyiz!’’
Cüceler uzun bir süre dev tarlada yürüdüler,karşılarına ne bir insan çıktı,ne de bir hayvan. Yürüyüşleri boyunca yabanıl otlarla,dikenli domates fidanlarıyla ve korkutucu boylarda gübrelerle karşılaştılar. Az daha bebek bir cüce küçük bir yağmur damlasında boğuluyordu ki son anda kurtulabildi.
Akşama kadar yürüdüler,gök yüzü kararınca bile yer cüceleri içlerindeki azimden ve inançtan zerre kaybetmeden yürümeye devam ettiler.
‘’Yakında geleceğiz.’’diye mırıldandı yürümekten bitkin düşmüş başbakan,
‘’İnanıyorum dostlarım,yorulduğunuz an düşünün,birazdan her şey müthiş olacak!’’
Yükleri taşıyan yer cüceleri,belki de en bitkin olmalarına rağmen kendilerini resmen hiçe sayıp yüklere odaklıydılar;bu yükler insanlar içindi çünkü. Hazırladıkları bu güzel hediyeleri bizzat insanlara onlar takdim edeceklerdi,bu hiçbir yer cücesine nasip olmayacak bir lütuftu.
‘’Jo,baksana.’’dedi,tuvalleri taşıyan cüce,yanındaki cüceye.
‘’Bu dünyadaki en şanslı cüceceler sence kimdir?’’
El işlemeli kutuları zar zor taşıyan cüce başını önünden çevirmeden cevap verdi.
‘’Herhalde,insanlarla tanışan cücelerdir,değil mi?’’
‘’Ya,evet,bence de onlardır Jo. Sence de insanlar bizi görünce tebrik edecekler midir?’’
‘’Herhalde,tabii ederler,onlar için bu kadar şey yaptıktan sonra.’’
Küçük cüce başını onaylarcasına salladı.
‘’Evet,haklısın,ederler pek tabii. Sen,insanlar hakkında bir şeyler bilir misin Jo,?’’
‘’Yani,dedem bir kere anlattıydı,çok kurnaz ve zekilermiş.’’
‘’Bu,iyi bir şey mi ki Jo?Kurnaz ve zeki olmak diyorum.’’
‘’Bilmem ki,iyidir herhalde,yine de unutmamak gerekir,her şeyin fazlası zarardır.’’
‘’Çok doğru söyledin Jo,bence insanlar bu hediyeleri görünce bizi çok sevecektir.’’
‘’Tabii severler,severler ya sevmesine,bir de onları görebilsek.’’
Cücelerin uzun bir süre yürüdükten sonra bekledikleri an geldi,bir insandan geldiğini anladıkları gürültülü adım seslerini duydular.
‘’İşte şimdi görün bakalım dostlarınızı…’’diye mırıldandı Bert,başbakanın sevinç çığlıkları sayesinde sesi hiç duyulmadı. Başını yukarı kaldırdı,devi gördü. Başında eskimiş hasır bir şapka,üzerinde yamalı,uzun bir tulum,elinde ise Bert’in görebildiği kadarıyla ne olduğu anlaşılmayan bir fıs fıs.
‘’Merhabalar,sayın insan kardeş!’’diye bağırdı başbakan,ancak sesi insanın kulağına sinek vızıltısı gibi geldi.
‘’Sizi pis böcekler!’’diye bağırdı insan,sonra elindeki fıs fıs’ı cüce halkının üzerine doğrulttu.
‘’Tüm patateslerimi,havuçlarımı yiyip bitirdiniz minik canavarlar,şimdi bir deneyin bakalım.’’
‘’Bu da ne demek,sayın Başbakanım?’’diye sordu koruma,büyülenmiş gibi insana bakan başbakana.
‘’Herhalde,insan dilinde bize saygılarını sunuyor. Jo,Gandalf,gelin de hediyeleri takdim edin sevgili dostumuza. Bert,sen de gel,birkaç şey diyeceğim.’’
İki cüce,bekledikleri takdim anının gelmesiyle sırtlarındaki yüklerin ağırlığını unutup koşa koşa başkanın yanına geldiler. Bert de büyük bir tereddütle gözlerini insandan ayırmadan başbakanın yanına ilerledi.
‘’Sevgili Bert,’’dedi başbakan,gözlerini elinde fıs fıs olan insandan ayırmadan.
‘’Ne yapıyor sence şu an?O fıs fıs nedir sence Bert,aramızda en bilgili olan sensin ya ondan diyorum,hele bir dinle bakalım ne diyor.’’
Bert,tekrar insanı inceledi. Kıpkırmızı olan yüzünü,hiçte mutluluk ifadesi değildi bunlar. Elindeki fıs fıs’ı çalkaladı. Sonra da cücelerin üzerine eğildi. Ancak Bert bir süre sonra anladı ne olduğunu. Adam onları kurtçuk sürüsünden başka bir şey olarak görmüyordu.
‘’Hemen buradan gitmeliyiz!’’diye bağırdı Bert,onun bağırmasıyla halk endişeyle geri çekildi. Bu sefer başbakan öfkelendi,gözlerini insandan ayırıp Bert’e çevirdi.
‘’Ne saçmalıyorsun sen Bert!O kadar hazırlıktan sonra mı,biz bugün için yüzyıllardır çalışıyoruz,hiçbir yere gittiğimiz falan yok. Jo,Gandalf,boş boş bakmayın da hediyeleri takdim edin artık!’’
İki cüce gitmeden durakladı,Bert’in dediklerinden sonra endişeyle başbakana bakmaya başladılar.
‘’Ne bakıyorsunuz öyle!Yürüsenize.’’diye bağırdı,başbakan. Ancak iki cüce tek bir adım daha attı,daha da atmadılar zaten.
‘’Hiçbir yere gitmiyorlar!’’diye bağırdı,Bert. Sonra halka döndü.
‘’Biliyorum,günlerdir bu gün için çalışıyorsunuz. Ancak insanları tanımıyorsunuz! Tanımadığınız canlılar için evlerinizi,yiyeceklerinizi feda ettiniz. Daha da ısrar ederseniz canlarınızı feda edeceksiniz dostlarım. O elindekine gelince,o böcek ilacı. O herif bizi kurtçuk sürüsünden daha fazla bir şey olarak görmüyor-‘’
Bert cümlesine devam edemeden hepsinin üzerine fıs fıs’ dan iğrenç kokulu ve zehirli bir sıvı hücum etti,tüm yer cüceleri-başbakan en arkada-büyük bir hızla koşarak uzaklaşmaya çalıştılar. Bir sürü cüce,acı içinde öldü orada.
‘’Ah,Bert!’’diye mırıldandı,başbakan.’’Haklıymışsın ya sen,nereden bileyim,insanları iyi varlıklar bilirdim ben de. Her kurnazı,zekiyi iyi sanırdım ya!’’
Bir cevap yazın