Siyah, kırmızı, sarı ve beyazı bıraktım. Yeşile dedim, sensin bu fırtınanın ayazı… Siyah örtbas etmek isterken, kırmızı suç üstüydü sürekli…Sabahları göremeyen sarı, buz tutmayan bir beyazdı… Yeşile dalarken gözüm, kesmiyordu yardan kalan alazı…
Camdan damlalar bazen, gözünden süzülenden daha seri damlar…Sesini keser, bol ışıltılı bir gök gürültüsü… Yeşilden olsun istersin kederindeki hüzün, hüzünündeki yüzün ve yüzündeki yeşil dallardaki beyaz çiçekler…
Bulutun hüzünlendikçe, yeşile düşer gözün… Gözünde parlar bir yeşil nehrin, akıp giderken ki coşkulu masumiyeti…
Sır tutmayan yeşillere inat, beyaz çiçeklerdedir dedim ya kuş cıvıltıları…
Küçükken tırmandığım kayısı ağacı gibisin…Ha düştüm, ha düşeceğim…Elim ayağım çiziklerle dolu… Yeşilden dem tutulmazsa, beyaza tırmandım işte… Çağlalara dokunmadan, seyrediyorum en tepeden gelincikleri (kırmızı ketum ol), papatya (beyaz yardan emin ol), toprak (siyahtan sırdaş ol) ve güneşi (sarım hep aydınlatıcı ol)…
Yeşille dost olurken; kelebeklerle, tırtıl, karınca ve cemil cümle börtü böcekle, gökteki bulut, dağdaki karla, yaşama sevincini yansıtan şu küçük delişmen dereyle, üstündeki beyaz entari ve tüm doğayla arkadaş ol…
Bir cevap yazın