Annesi kapıdan başını uzatıp seslendi:
-Teyzenler geldi, kalk da bir hoş geldin de, üzerine de çeki düzen ver.
Asya, uzandığı yerden yavaşça doğruldu, elindeki kitabı yatağın üzerine bıraktı. Dolabın
üzerindeki boy aynasına gözü takıldı, saçları dağınık, yüzü solgundu. Annesi kızardı şimdi,
misafir yanına böyle mi çıkılır diye sonradan azarlardı, eşofmanlarını değiştirse iyi olacaktı.
Bol bir kazak ve pantolon geçirdi üzerine, yan dönüp aynada kendine baktı, karnını içeri çekti.
Salona doğru ayaklarını sürüklerken, bakalım yetmiş üç olacak mı diye sordu kendi kendine.
İçeriden gelen mırıltılar ve minik kahkahalar uçtu geldi, kulaklarından içeri doluştular.
Farkında olmadan elleriyle kulaklarını kapadı.
-Hoş geldiniz teyze, hoş geldiniz enişte.
-Hoş gördüüüük, yahu ayı gibi oldun ayı, dedi enişte, sonra da bıyıklarını titrete titrete,
göbeğini hoplata hoplata güldü.
-Hişşş, öyle deme Mahmut, dedi teyze, sonra da memelerini hoplata hoplata güldü.
Yetmiş üç, dedi Asya içinden, dünyanın tüm yedileri üçleri boğazına üşüştüler, onu soluksuz
bıraktılar. Annesine baktı çaresizce, hep annesine baktı. İstedi ki annesi desin, enişte desin,
öyle deme, benim kızım fıstık gibi bir kere, desin, bir kerecik desin, desin işte bir şeyler.
Annesi sustu, hep sustu. Misafirdiler, bir şey denmezdi, misafirlere susulurdu, hele eniştelere
daha çok susulurdu.
Salondan kaçmak istedi, annesinin ters bakışları onu koltuğa oturttu. Yediler üçler boğazından
midesine inmişler, oraya taş gibi yerleşmişlerdi. Enişte ayıyı çoktan unutmuştu, hemen
unuturdu hep, beyaz çoraplı ayaklarını uzata uzata bir şeyler anlatıyor, herkes gülüyordu.
Asya duymadı, gülmedi, o dünyanın tüm yedileriyle üçleriyle uğraşıyordu. Annesinin kaş göz
işaretiyle mutfağa gitti peşinden. Demini almış çayı bardaklara boşalttılar, keki dilimlediler.
Tabakları eline tutuşturdu annesi, önce eniştene, dedi, kendisi de çay tepsisini aldı.
Keki değil de çayı ikram etmek istedi Asya, hep istedi, annesi hiç izin vermedi. Çaylar
tabaklarına dökülüyor, içerken üzerlerine damlıyormuş.
-Ooo, güzel kekinden yapmışsın baldız, ellerine sağlık. Asya sen yeme ama, sana yaramaz,
dedi enişte, sonra bıyıklarını titrete titrete, göbeğini hoplata hoplata güldü. Hişş, öyle demesene Mahmut, dedi teyze , sonra memelerini hoplata hoplata güldü
Annesi kekinden bir ısırık, çayından bir yudum aldı. Beyaz çoraplı ayaklar anlattıklarına
kaldığı yerden devam etti.
Bıyıklarını, göbeklerini, memelerini ve çoraplarını alıp giderlerken;
-Böyle tüylü, bol kazaklar giyme kızım, olmamış, dedi teyze.
-Hişş, öyle deme kıza, dedi enişte, bu sefer aynı anda güldüler.
Mutfakta, anne, dedi Asya, eniştem bana yine ayı gibisin dedi.
-Şaka yapıyor şaka, bilmiyor musun enişteni, sen de şakadan anla biraz.
Sonra sustu annesi, yetmiş üçüncü kez sustu, arkasını dönüp mutfağı toparlamaya başladı.
Asya yetmiş üçüncü kez şakadan anlamadı. Banyoya gitti, içindeki bütün yedileri üçleri kustu.
Odasında, duvara astığı panoya işaretini koydu. Kafasından şöyle bir hesap yaptı, neredeyse
bir buçuk yıl olacaktı. Büyümesi hızlandığından beri, boyu uzadığından beri, memeleri
poposu büyümeye başladığından beri şakadan anlamıyordu. Bir Pazar eniştesi teyzesi gelirler,
diğer Pazar da onlar giderlerdi, yılda elli iki haftadan hesaplarsa, bir buçuk yıldır ayı gibiydi
Asya, bir buçuk yıldır kek yemese iyi olurdu, bir buçuk yıldır bol kazaklar ona yakışmıyordu.
Bir buçuk yıldır annesi susuyordu. Büyüklere, misafirlere, hele ki eniştelere susulurdu.
Enişteler şakacı olurdu. Annesi duvarındaki panoyu hiç merak etmemiş, hiç sormamıştı, oysa
dev bir ayıydı pano, şişman, bol kazaklı bir ayı, göbeği rakamlarla dolu bir ayı.
Tuvalete gidip tüm sustuklarını kustu.
Bir cevap yazın