Doğum günün kutlu olsun Hüseyin Avni Dede…
Beyazıt’ta onlarca asırlık bir çınarın altında, yarım asırlık başka bir çınar. Hüseyin Avni Dede; İstanbul’un, Beyazıt’ın, Çınaraltı’nın şairi.
Yıllardır kendi şiir kitaplarını, eski para, rozet gibi şeyler satarak geçimini sağlıyor. Saçı, sakalı ve hayata duruşuyla hep yadırgandı ama sakalının telindeki özgürlüğü kimseye kaptırmadı. Tezgahı yıllar içinde bazen kaldırılmış, bazen yerine konmuş, hele zabıtalarla son yaşadığı durumda:
“Zabıtalar, tezgahımla birlikte sakalımın iki telini de götürmüşler. Hepsini geri aldım, diyerek,” cüzdanında sakladığı sakalının iki telini gösterdi.
“sakalım olduğu için bana kızanlar
karaborsacılar, üçkağıtçılar, oyunbozanlar fakire tekme atıp ayağıyla ezenler
sakalımdan bir tel ister misiniz?”
Hüseyin Avni Dede; şiire Orhan Veli ile başlamış, Cahit Sıtkı, Ziya Osman Saba’yla büyümüş ve Baudlaire şiirleri onu yoğurmuş.
Ceyhun Atıf Kansu’ya göre Hüseyin Avni Dede; “yığılmış karanlığın önünde, aydınlığın en eski türküsünü söylüyor.” Hasan İzzettin Dinamo’ya göre ise; “Fırtınanın yerden kaldırdığı taşlar, ağaçlardan kırdığı dallar gibi şairin yüzüne çarpıyor. Gözlemler mermiler gibi atılıyor. Lirizm, alabildiğine yaşamla elele, dip diri. Şair, daha çok gözlemlerini şiir diline geçirip sağanak gibi, güçlü taneler olarak dizeliyor.”
Hüseyin Avni Dede, şiirlerinde ölüm, sevda, acı, yoksulluk, şarap, meyhaneleri anlatır. Nasıl yaşıyorsa ya da yaşadıkları neyse öyle yazıyor. Sevgililer gününde sevgilisini, anneler gününde ise annesini yitirmiş Hüseyin Avni Dede… Gözleri bulutlandı, yağmur oldu. Bakışlarını benden kaçırıp, hüzne yazdığı şiirini okudu:
“kendimden biliyorum
sizi de ağlatırlar bir gün
nasibi acılardan alırsınız
sizi de öksüz bırakırlar bu kentte
bu kentte boynu bükük kalırsınız
kendimden biliyorum
hangi çiçeğe uzansanız
karanfil takılır elinize
güneşi eksik olmayan bir yürekle
ölü sokaklardan geçersiniz
dar ve uzun
ister istemez yalnızlık girer kolunuza
acıları bir kenara itmek isterseniz
kendimden biliyorum
zamanı kurşun gibi eritmek istersiniz. “
Çınaraltı’nda hep ayakta durur, dimdik, yüzünü unuttuğundan kesmek istediği uzun sakallarıyla. Ama bir türlü kesemediği, kıyamadığı… İnsanları sevgiyle saran bir ağacın dalları, dalları gibidir sakalları…
“Biliyor musun Taksim’de kitaplarını satarken, senden, senin kitaplarından almadığıma yanıyorum. Önünden geçerdim, aklımda olan bu. Bir kez de tabladaki şiiri okumuştum, merakımı yenemeyip. Walt Whitman’ın Brokleon köprüsünde Çimen Yaprakları’nı kendisinin sattığını biliyor musun?” diye Bodrum’dan yazdığı mektubu gönderir İlhan Berk, Hüseyin Avni Dede’ye…
Bana imzaladığın “Sesim Çiviye Takıldı” adlı kitabını okurken… Sesim şiirine, yaşadıklarına takıldı.
( Dede’yle yaptığım söyleşiden bir bölüm)
İyi ki varsın Dede!
Bir cevap yazın