Gül yatağa girdiğinde bütün gece uyuyamayacağını gayet iyi biliyordu. Kocasının başını yastığa koyar koymaz huzurunu kaçıran horultularına kulak tıkayıp, sadece düşündü. Sonrasını hayal etti. Kafasında, ilk karşılaştıklarında kuracağı cümleleri tasarladı. Her seferinde beğenmeyip değiştirdi. Lafları evirdi çevirdi, endişe, heyecan ve merak içinde bir o yana, bir bu yana dönerek, sabahı sabah etti.
Bir gün önceden özenerek hazırladığı lacivert eteğinin üzerine uçuk pembe gömleğini giydi. Aynanın önünde dönüp, kendine bir kez daha baktı. Hafif makyajını yaptı, çok gösterişli olmak istemiyordu. Kahvaltı edemedi. Bir parça ekmekle, peynir ağzında büyüdü. Uykusu gibi iştahı da son derece yerinde olan eşiyle uğraşmadı. Bugünü ileride gülümseyerek hatırlamak istiyordu. Gidecekleri vakti bekleyemedi, bir saat erken çıktılar. Arabada yol boyunca aklına ne gelirse anlatarak telaşını yatıştırmaya çalıştı. Onu dinlemeyen, cevap vermeyen eşini yine umursamadı.
Kapı aralığından kumral, lüle lüle saçlı, beş, altı yaşlarındaki küçük kızı ilk gördüğünde çok şaşırdı. Müdire annelerinin odasında koltuğun ucuna ilişmiş, kamburunu çıkartarak oturuyordu. Uzun, ince parmaklı küçük ellerini dizlerinin üstüne koymuş, tedirgin sarıgözlerini odada gezdiriyordu. Kadın, kız çocuğunun incecik, çelimsiz bacaklarına bakarken eşinin sesiyle irkildi. “Hadi Gül, ne bekliyorsun girelim.” Gacırdayan, eski kapı açılınca, gözler karı kocaya çevrildi.
Küçük kız önce iliştiği koltuğun arkasına saklanmak için hamle yapar gibi oldu, sonra müdire annesinin bakışlarıyla iyice sindi oturduğu yere, çelimsiz bedenini büzüp yok olmaya çalıştı.
-Hoş geldiniz. Gül Hanım, Servet Bey değil mi? Sizi tanıştırayım, Neşe gel yavrum yanıma.
Adam, daracık omuzlarını birleştirip, minik ayaklarını sürüyerek yanlarına gelen küçük kızın başını okşayıp, karısına gülümseyerek döndü ve eşinin allak bullak olmuş suratıyla karşılaştı.
-Gül? Canım?
Kadın gece boyunca hazırladığı anaç ve güven veren konuşmayı unutmuştu bile. Müdire Hanım’ın sesiyle toparlandılar. Servet Bey karşılıklı duran koltuklardan birine derin bir nefes verip, yayılarak oturdu. Gül ve çocuk ayaktaydı hala. Müdire Hanım, ellerini abartılı bir şekilde masasında birleştirip, yine devreye girdi.
-Gül Hanım, buyurun lütfen. Neşe evladım, sen de otur Gül Teyze’nin yanına.
Müdire annenin gösterdiği ikili deri koltuğun ucuna, önce kadın sonra çocuk sırayla yerleştiler. Baba adayı ile müdüre anne kısa cümlelerden oluşan resmi bir sohbete başladılar. Kadın ve çocuk çekingen bir birlerini süzüyorlardı. Gül salık bıraktığı gür, kumral saçlarından bunalıp, elleri titreyerek geriye itti. Ağzının iki kenarından, işaret ve başparmağı ile dolgun dudaklarına sürdüğü hafif rujunun olmayan fazlalığını aldı.
Müdire Hanım’ın izin isteyerek, koşar adımlarla çıkmasından faydalanan Servet Bey, önce kel başını iri elleri ile sıkıntılı kavradı ve karısını bir hamlede kolundan çekip, küçük odanın diğer ucuna götürdü.
-Neyin var senin?
Dudaklarını gererek, sessiz bağırdı adam.
-Çocuk isteyen, deliren sensin, beni buraya getiren, ısrar eden sensin. Ne bu suratının hali Gül? Ne oluyorsun?
Kadın, kocasının heybetli gövdesinden başını az yana kaydırıp, çocuğa tekrar baktı. Neşe’cik, ayaklarını ileri geri sallıyor, kırmızı, rugan ayakkabılarını seyrederek sakinleşmeye çalışıyordu.
-Görmüyor musun?
-Neyi Gül, neyi, çıldırtma beni. Delirdin yine!
-Sırtını.
Adam kafasını çevirip, çocuğa döndü. Neşe ile göz göze geldiler.
-Ne var sırtında? Zavallı korktu senden.
Müdire Hanım’ın sesiyle ikisi de toparlandı.
-Beklettim, kusura bakmayın.
Aynı pozisyonda yerlerini aldılar. Kocası ile yönetici kısa cümleli sohbetlerine kaldıkları yerden devam ettiler. Gül çocuğa yanaşıp fısıldadı.
-Ne zamandır taşıyorsun?
Neşe elma sapı gibi duran incecik boynunu hafif yana yatırdığında, çıt diye kopuverecek sandı kadın.
-Bilmem ki…
Gül’ün gözleri, taşmaya yakın doldu.
Gül kızı sarmaladı, göğsüne batırıp, özenle taranmış, hala nemli olan saçlarını koklaya koklaya öptü. Çocuk anne sıcaklığını ve kokusunu hemen tanıyıp sokuldu. “Sırtındaki yükü.” Durdu, derin bir soluk aldı, sesi titreyerek devam etti. “Taşımanda sana yardım etmemi ister misin?” Anlamaz gözlerle baktı Neşe, geldiklerinden bu yana ilk defa eksik dişlerini göstererek gülümsedi.
Servet önde, Gül ve yeni kızları Neşe arkada el ele, loş, dar koridora çıktılar. Ayak sesleri rutubetli duvarlara çarpa çarpa ilerlediler.
YÜK – TUBA KIR
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
En Çok Okunanlar
LEMURYA GÖREVİ-BİLHAN AKKAYA
24 views
KOYUN-SİBEL ERGEÇ
20 views
DUYGU TAYLAN-UFUKTA BİR ÜLKESİN
16 views
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
Bir cevap yazın