Marquez; Yüzyıllık Yalnızlık eserinin filme aktarılmasını ısrarla reddetmiş. Kitabın hiçbir
yönetmen tarafından tam anlamıyla resmedilemeyeceğini düşünmüş. Kitabı bitirince yazara
fazlasıyla hak verdim. Zira kitap hakkında bir analiz yazmadan evvel ben de zihnimdeki birçok
düşünceyi satırlara dökmeye çalışırken hiçbir şey ifade edememe sorunuyla karşı karşıya
kalabileceğim endişesiyle baş başa kaldım.
Distopik bir kurgunun eşsiz bir örneği olan hikâye; Macondo isminde bir şehirde Buendia
ailesinin başından geçen sistematik kısır döngüleri kaderi tenkit eden bir tonda ama ironik bir
şekilde kaderci yaklaşımla gözler önüne seriyor.
Başta Arcadio ve Aureliano adlı erkek ile Ursula ve Amaranta adlı kasın karakterlerin ve onların
nesiller değiştikçe aynı isimdeki türevlerinin yaşam tarzları, kişilikleri, dönüşümleri ve
ölümleriyle birlikte hem reel olarak hem de metaforik olarak neşv-ü nema bulmalarıyla
süregiden bir öyküyle karşı karşıyayız. Bunun yanında el yazma eserleri yazan ve kitaptaki bütün
kişilerin akıbetlerini şifreli bir şekilde anlatan Melquides; iskambil kağıtlarıyla fal bakıp, aşk
maceralarına ev sahipliği yapan Pilar Ternera; toprak yiyip duvar kemiren ama arzularını hayata
geçirmekte oldukça ısrarlı olan Rebeca; tutuculuk konusundaki hayat tarzını ailede hiç kimsede
kök saldırmayı başaramamış Fernenda ve son olarak Buendia ailesinin kısır döngüsüne son
verme bahtsızlığına dedelerinin ninelerinin yaşadıkları bütün sınır dışılıkları yaşayarak son
verme talihsizliğine sahip olan Amaranta Ursula ve Aureliano Buendia; adlarındaki daha birçok
karakter kitapta dönemin toplumsal yapısı hakkında önemli ideolojileri ve sosyal katmanları
temsil ediyor.
Yazarın kitaba ustalıkla yedirdiği ideolojik ve politik göndermeler oldukça dikkat çekici ve
okuyucuyu distopik çağrışımların gerçek dünyadaki karşılıklarını aramaya teşvik ediyor.
Söz gelimi; aynı coğrafyanın yazarı Saramago’nun Körlük eserinde meydana gelen bulaşıcı
körlük sorunsalının bu kitapta uykusuzluk ve unutkanlık rahatsızlıkları olarak karşımıza çıktığını
görüyoruz. Önceleri uyumak zorunda olmamanın, eğlenmeye daha fazla vakit ayırmak için
olumlu bir şey olduğunu düşünen insanların çığırından çıkan coşkunluk hallerinin insanlık dışı
boyuta ulaşmasını anlamaları ve uyumak için çözüm aramaları oldukça geç oluyor.
Muz fabrikası sahiplerine karşı yürütülen grev sonrası binlerce kişinin öldürülüp trenlerle
gemilere taşınıp denize atılmalarının ve Albay Aureliano’nun onlarca savaşta bulunmasının
sadece torunu Aureliano tarafından hatırlanması ve delilikle yargılanarak dalga geçilmesi komik
gibi görünse de; toplumsal hafızanın ideolojik çıkarlarla nasıl da resetlenebildiğini görmek
açısından da oldukça çarpıcı.
Ayrıca Macondo şehrinin önceleri hiçbir güvenlik sorunu yokken şehre gelen rahibin yanında altı
korumayla gelmesi, trajikomik bir şekilde önce güvenlik görevlisi, peşinden polis, asker ve
sonunda ordu teşkilatlarının kurulması, devamında savaşın tarafları olması gerektiğinden
Muhafazakar ve Liberal gruplarının oluşmak zorunda kalması durumları meydana getirdi.
Ve kitapta sonu gelmeyen bir cinsel ilişkiler, doğumlar, kontrol edilemeyen bir Arcadio –
Aureliano isimlerinin sürekli çarpraz karakter özellikleriyle devam etmeleri durumu mevcut.
Artık belirli bir bölümden sonra kim kimin kardeşi, çocuğu takip etmek imkansız hale geliyor.
Yazarın arada bir bilgi toparlaması olmasa, nesiller bile birbirine girebiliyor. Net bir şey
söylemek imkansız belki ama yazar bir karmaşa ve kaos içerisinde sanırım okuyucudan isimlere
odaklanmak yerine yaşanan toplumsal ve sosyal ensest çıkmazı daha büyük resimden görmesini
istiyor.
Şahsen okuduğum kitaplardan sonra kendi özgün fikirlerimi engellemesin diye kitap analizi
okumam ama ilk defa bir analiz yazarken bu kadar zorlandığımı hatırlıyorum. Bu yüzden bir an
önce yazımı bitirip farklı bakış açılarına göz gezdirmek için sabırsızlanıyorum. Uzun zamandır
ilk kez kendimi bir kitap hakkında birçok şey söylemek isteyip hiçbir şey söyleyemeyecekmişim
gibi hissediyorum. Zaten bir kitabı dünya klasiği yapan da bu olmalı. Bir eser eğer herkeste tıpa
tıp aynı fikirleri ve bakış açısını uyandırıyorsa o kitabın bir orijinalliğinden ve özgünlüğünden
bahsedilemez.
Son tahlilde; Buendia ailesinin başat karakterleri; işlikte altından malzemeler üretmek, savaşa
katılmak, evi tamir etmek, alem yapmak, cinsellik yaşamak, çocuk doğurmak, fal baktırmak,
mektup yazmak, el yazması eserleri çözmek gibi sürekli birinden atlayıp hiçbirini tam anlamıyla
başaramadan diğerine geçmek şeklinde lanetlenmiş bir şekilde hiç istemeseler de günün sonunda
aynı akıbetle karşılaşıp sonun başlangıcını hızlandırmaktan başka bir neticeye
varamamaktadırlar. Kırmızı karıncaların sürekli evi kemirmeye yeltenmeleri, ayrık otlarının her
fırsatta evi sarması, bir yas günü başlayan yağmurun dört yıl boyunca sürmesi, sümüklü
böceklerin, akreplerin, kertenkelelerin insanların vücutlarını sarması, hamam böceklerinin evin
dört bir yanını istila etmesi, aile üyelerine sonunu bildikleri laneti durdurmaktan ziyade hızını
yavaşlatma sürecinde oyalanma vesilesi olmaktalar.
Velhasılı; kitaba ismini veren “Yüzyıllık Yalnızlık” nev-i şahsına münhasır Buendia ailesi
özelinde distopik Macondo şehrinin kendi huzurlu yalnızlığından çıkarılmasını, benzersiz
kimliğinin çığırından çıkmış bir kişiliksizliğe bürünmesini, yazarın ülkesi Kolombiya’da yaşanan
yüzyıllık iç savaşa ayna tutan olaylara ışık tutan yaşanmışlıkları betimleyen bir eserdir.
Bir cevap yazın