Yalnızlığın başkenti yine yüreğim
Bir kadeh, bir sigara külü,
İçim ürpertiyle dolu
Hem boşluktan çıkma
Hem boşluğa dalma
Çıksam değişirim korkusu
Çıkmazsam boğulurum endişesi
Öyle bir ikilem ki bu
Yalnızlıkla örülmüş duvarları
Zamanın tik takları
Yakıp kavuran bir hasret
Bir duvar saati
Eski bir fotoğraf
Ve gri
Soğuk bir kent
Her yanımı sarmış bu uzun uzadıya geceler
Ve ben zamanın yolcusu,
Kalın duvarlarla örülü bir yalnızlık masalının adı
Ve ben zamanın yolcusu
Toprakla belenmiş
Hüzünlü türküler işitmiş
Derin bir toprak sızısı gibi duyarım
Bol yıldızlı gecelerde sesini
Ve ben zamanın yolcusu
Zamanın en hüzünlü yolcusu
Ne zaman sesini duysam
Benim içimi bir parça yokluk sarar
İçimde büyüyen bir sensizlik
Yoksullukla beslenir
Ve ben ne zaman yüzünü görsem
Utanır kızarır yanaklarım
Yüzüne bakamam bile,
Sahi gözlerin ne renkti sevgilim!
Çok mu zaman olmuştu gözlerinin derinliğinde kaybolmayalı,
Yoksa bir can kenarı uzaklığında mıydı bana
Koynumda yaprakları sararmış
Kalın bir kitapla dolaştım sokakları
Ruhumda ki acılarla doldu bedenim,
Bir rüzgâr esti dağıttı yüzüme yansıyan hüznü
Bir hiçlik geldi sardı benliğimi
Nietzsche’yi anladım
Ya da anladığımı sandım
Yürüdüm,
Başımı göğe kaldırdım
Henüz hazır değilim baharlara ey sevgili!
Elini hiç uzatma bana
Tutamam
Uzanamam
Uzanırsam o bembeyaz parmaklarına
Bir kuğunun salınışı gibi titrer yüreğim
Bir kuşun kanadına takılıp gider aklım
Mavi bir gökyüzünü umarken
Sürgünlerde yaşlanırım
Seninle yaşlanırım
Sensiz yaşlanırım
Kuytu bir akşamüzeri
Ellerini ellerimde bırak
Ben unuturum
Toprakla belendiğimiz aşkı
Bir akşamüzeri “ömrümü ömrüne” bırakırım
Yaşadığım en derin aşktın sen.
Cennet Güvenç
Bir cevap yazın