Sabah ikinci dersteyiz, dalgın dalgın pencereden dışarıdaki kar yağışına seyrediyordum, aniden sınıfın kapısı açıldı. Önde Bölüm Başkanı Altan Hocamız, yanında orta boylu biri , arkalarında ise uzun boylu altın sarısı saçları dağınık halde, yeşil gözleri kanlanmış sempatik başka biri daha girdi. Arkalarından diğer sınıflardan öğrencileri de doluşunca ortalık karıştı.
O anda kürsüde oturan sarışın mavi gözlü Hilmiye Hocamız tepeden tırnağa kızardı.Kapıdan girenler Rusça selamladılar. Hilmiye Hoca, Rusça selamla ve tanışmada ne söyleyeceğini bilemeden kekeledi durdu. Söylenceye göre orta boylu adamla bir tanışıklığı varmış, hatta eski eşi olduğunu bile söylendi.
Bölüm Başkanı misafirleri tanıştırdı, uzun boylu geniş omuzlu vücuduna göre küçük yüzlü adam izin isteyerek kürsüye oturdu okuma gözlüklerini takıp elindeki kitaba bakarak Rusça konuşmaya başladı. Zaman zaman gözlüklerinin üstünden sınıfa bakıyor alnına akan altın saçlarını arada bir eliyle arkaya atıyor, gözlerinden neşe, hüzün, sevgi bir arada fışkırıyordu.
Sovyet Radyosundan dinlediğim Rus spikerin konuşması kadar düzgün bir Rusça yankılanmaya başladı. Sanki sınıfın bir köşesinde şömine yanıyor, çam odunlarının ısısı gibi ışığı da çıtırdaması da bir alçalıp bir yükseliyor, ellerinin açılıp kapanması sesinin o temiz akışına eşlik ediyor, bana çam pürenlerinin kokusunu getirdikçe yanımda oturan kız arkadaşıma iyice sokuluyordum.
Ayağa kalkıp tahtaya adını yazarken bu telaşsız gösterişsiz, sempatik ışık ve ateşi elinde tutan şairin el yazısına hayranlıkla baktık. Yevgeni Yevtuşenko idi. Tanımıyorduk , eserlerinden Babi Yar , Zima Kavşağı ile orada tanıştık. Karşımızda bir şair ve şiir duruyordu hem de bir Sovyet şairi, Nazım’la dost bir şair. Uzun uzun Nazım’ın hasretini ve dostluğunu anlattı.
Sınıftan ayrılırken bizi öğleden sonraki imza gününe ve akşam Sovyet Elçiliğinde oynatılacak kendi filmine davet etti. Hepimizi sarhoş etmişti.
Okuldan imza gününün yapılacağı kitabevine kadar yürüdük. Kalabalık küçük kitabevine sığmıyordu, sokağa taşmıştık. Önce şairin çevirilerini de yapan Özdemir İnce bir konuşma yaptı Zima Kavşağı’nı o yıl İngilizcesinden çevirmişti. Konuşması sıktı bizi, okuduğu şiirler de bizi sarmadı. Sıra şaire gelince, Yevtuşenko kalabalığı iyice görebilmek için masanın üstüne çıktığında neredeyse tüm tavanı ateş ve ışıkla kapladı ve Zima Kavşağı’ndan , Nazım’ın Yüreği’nden, Devrim Türküleri’nden, Küllendi sana olan Aşkım’dan, Babi Yar’dan okudu. Her bir şiir hepimizi Rus Edebiyatı’na daha da bağlamıştı.
Kız arkadaşımın eli elimde kitabını imzalatmak üzere yaklaştık, isimlerimizi sordu, arkasından “ sevgili misiniz “ diye sorunca “ evet “ dedik. Kitabının iç kapağına bir şeyler yazdı imzalayıp verdi. Mutluyduk. Kitabevinden çıkınca ne yazdığını sökmeye çalıştık ama beceremedik, hem el yazısı hem de bilmediğimiz birkaç kelime olduğundan çözemedik. Kendimize ait sözlüğümüz yoktu,okula dönüp kütüphaneden sözlüğe bakınca anca çözebildik. “ Bir söz verin ve bu kitabı hiçbir zaman ikiyi ayırıp bölüşmek zorunda kalmayın “ yazıyordu. Sarsıcı cümlenin anlamını o anda kavrayamadık.
Akşam Sovyet Elçiliğine gideceğiz fena heyecanlıyız. Arkadaşımın ailesinden saat ona kadar izin aldık. Erkenden Elçilik binasına girdik uzun ve geniş masada havyar ve votka kadehleri bizi karşıladı. İçebildiğimiz kadar içtik, Rusça konuşan pek çok insanla soluksuz sohbet ettik, Yevtuşenko’nun etrafını saran kalabalığa karıştık. Göz göze geldikçe bize sevgilerini gönderiyordu.
Geç vakit film başladı. Yevtuşenko protokol yerine değil de bizlerin arasına sıranın başına oturdu. Film uzadıkça uzadı, zaman daralıyor kalkmamız gerekiyor, ayrılmalıyız. Sessizce yerimden kalkıp karanlıkta süzülerek, oturduğu koltuğa yaklaştım kendisine hazırladığım küçük paketi sessizce yaklaşıp kucağına koydum. Anneannemin hediye ettiği el örgüsü bir çift yün çoraptı, içerisine de Türkçe bir not yazmıştım. “ Zima’da kış yün çorapsız geçmez Sevgili Yevtuşenko”
Bugün Yevtuşenko aramızdan sonsuzluğa ayrıldı. Bulamayacağımı bile bile kitaplığımda Zima Kavşağı’nı aradım, yoktu. Sözümüzü tuttuk en azından Sevgili Yevtuşenko ve biz kitabını ikiye ayırmadık. Keşke “Zima Kavşağı” benim kitaplığımda olsaydı. Seni “ Küllendi Sana Olan Aşkım’la selamlıyorum. Güle Güle Yevtuşenko
2 Nisan 2017 Mustafa Kemal Gültekin
KÜLLENDİ SANA OLAN AŞKIM
Küllendi sana olan aşkım – bayatladı yaşam benzeri
Çözüldü ölüm gibi, içler acısı bir öyküydü
Koparıp atsam bu acımasız aşk şarkısının telini
İkiye parçalasam gitarı – sürdürmek niye bu güldürüyü!
Ne var ki o küçük o tüylü canavar anlamıyor
Neden daha karmaşık yaptığımızı yalın olan her şeyi
Ben alınca içeri koşup senin kapını tırmalıyor
Ama benim kapımı tırmalıyor sen alınca içeri.
Çıldırabilir insan böyle koşturmaktan, gerçekten
Biliyorum daha çok küçüksün, küçük duygusal bir köpek,
Ama duygusal olmaya da karşıyımdır ben.
Neye yarar son perdeyi uzatıp işkenceyi sürdürmek?
Güçsüzlük değil suç
Bir cevap yazın