Farketmiş olmanız gerek ki ben bu köşede sadece film kritiği yapmıyorum. Yazın çabamın en teşvik edici unsuru olan toplumsal olayları kendimce bir persfektifle değerlendirip, inandığım değerler üzerinden sizlere aktarmak olduğunu düşünüyorum. Yani bende kalemimi filmler üzerinde oynatarak yazın hayatımı sürdürme direnişindeyim! Bu ay anlatacağım film belki de çoğunuzun izlediği, yüzlerinizde taze bir gülümseme uyandıracak bazen de hüzünle hatırlayacağınız bir yapım. Bu arada ismindeki ironiye aldanmayalım, çünkü henüz veda etmedik …
Doğu Almanya’nın yıkılış sürecini ve kapitalizme uyum çabalarınının bir anne ve oğul ekseninde anlatıldığı bu film , her ne kadar duygusal bir çerçevede anlatılmış olsa da politik mesajlar vermeyi de ihmal etmemiş.İnanç ve hayal gücünün insanda ne mucizeler yaratabildiğinin sorgulandığı bu yapımın esas adamı Alex, 8 ay komada kalan annesine sosyalizmin yıkılmadığını anlatmaya çalışır. Annesi Christiana, Doğu Almanya döneminde davasına inan ve gönül veren bir kadın olmakla birlikte bu devrin bitmesini hayal dahi edememektedir. Fakat değişen ve dönüşen dünya şartları beraberinde ülkesinin dış dünya ile uyumunu da beraberinde getirecekti. Alex’in bütün çabası başlarda ‘’aslında hiç bir şey değişmedi anne!’’adlı küçük oyununu sergilemekti. Çünkü komadan çıkan annesinin bir şok daha geçirmesi hayatına mal olabilirdi. Alex’in hastane ziyaretleri sırasında tanıştığı genç hemşire Lara ve kızkardeşi Maria’nın da yardımları ile oyun gittikçe daha karmaşık hale gelecektir. Aslında bu küçük oyun biraz eğlenceli hale gelmeye başlıyordu, çünkü eski düzenin yeni dünya ile kıyası bazı değerlerin önemini daha da arttırmıştı. Zamanla unutulan bu değerler ve sistem eleştirisine ironik bir yaklaşımla bu küçük oyuna bizde dahil oluyoruz. Ve 8 aylık sessizliğin sonunda Christiana derin uykusundan uyanır ve oyun başlar.
Alex ümitsizdir, düzeni tek başına değiştiremeyeceğine inandığı için önce bu değişim inadına evinden başlar; duvar kağıtları, ahşap mobilyalar, sosyalizm döneminden kalan lezzetli turşular tekrar getirilir ve kapitalizmin renkli ve çekici dünyasına ait diğer materyaller hızlı bir şekilde yok edilir. Nitekim Maria bu düzene fazlasıyla ayak uydurmuş gibi görünüyordu. Okulu bırakıp, hızla büyüyen bir hamburger zincirinde çalışmaya başlayıp, 80 döneminin esintisine kendisini kaptırmış bir biçimde hissiz ve hızlı yaşayıp sistemin dayattığı her şeyi sorgulamadan kabul ediyordu. Alex ise ikilemler arasında gidip geliyordu, hem ait olmadığı bir dünyada savaşıyor, hem de ideal olduğuna inandığı dünyayı tekrar inşa etmeye çalışıyordu. Reçel kavanozlarına artık seri üretilen reçelleri ekliyor, eski haber kayıtlarını hazırlayıp gündemi değiştirebiliyor, böylece eve istediği düzeni getirmeyi başarıyordu, fakat dış dünya düzenini de yaratmak görünmez bir elle mümkün olabilir miydi? Ya da karşı binadan asılan dünyanın en büyük içecek devinin afişini nasıl açıklayabilirdi ki? Sanırım hayatta da bazı gerçeklerle insanın kendisinin yüzleşmesi en makul olan yoldur. Gidilen her dip noktası değil midir, insanı bir adım daha dirilten?
Aslında bu kavramlar bizlere çokta uzak olmasa gerek. İnsanın bu çarkın bir parçası haline getirildiği ve sömürüldüğü bir sistemin ortaya çıkardığı şey ise hızlı tüketen, mekanik ve ruhsuz bir insan topluluğudur. Bu asosyal insanlar zamanla okumayan sorgulamayan, cahil bırakılan Wilhelm Reich’in tabiriyle ‘’küçük adamlar’’ olup zamana direnmekten vazgeçen ve ötekileştiren kalabalığın yanında yer almıştır. Bunun getirisi olan, yani büyük rantın sahipleri de toplumlarla aralarına mesafe koyarak düzeni,istediği gibi yönetmeyi bilmişler. Sonuç mu? Bu durumların yarattığı vehim sonuçlardan birini de ülkemizde görmek mümkün. Bu mesele hep böyle olmuştur aslında; İnsanların yaşam alanlarına, özgürlüklerine, düşüncelerine vurulan her bir zincir yüreklerdeki çığlığı daha da arttırır, gönül gücü ise paha biçilemezdir… Tıpkı Laurent Gounelle’nin de satırlarında belirttiği gibi Öfke sağırlaştırır,umutsuzluk kör eder.Bu durumda sert darbeler ve yenilgiler birbirini izler.Üzerimize çullanan şey kader değildir, mesajını yinelemeye çalışan hayattır…
Yönetmen-Senarist : Wolfgang Becker
Oyuncular : Daniel Brühl, Katrin Sass
Yapım yılı : 2003/Almanya
Imdb : 7.7
Bir cevap yazın