Otobüsün hareketlenmesi ile başı dönmüştü bile. Düşündükçe inanamıyordu. Ne hızlıydı, korkmuş gözüktü. Oysaki adam bildiği sahillerde dolaşıyor gibiydi. Yüzünde sıradan bir duruş vardı. Ne korkmuş duruyordu ne de şaşkın. Havanın rengi çok güzeldi. Bu kızıllığın hiç bitmemesini umdu. Belki yolda bir kumsalda dururuz diye düşündü. Belki yüzerim, yüzdükten sonra kumsalda dinlenirim ve hava hala bu renkte olur. Gün yorucuydu ve onun böyle bir dinlenmeye ihtiyacı vardı. Midesi bulandı. Radyoda çok hafif bir şarkı çalıyordu. Adam da gözlerini kapatmış onunla pek ilgilenmiyordu, ilgi beklemeye hakkı da yoktu zaten. Cama yasladı başını, başı acısa da o kadar yorgundu ki ruhu, uykuya dalabildi.
Adamın dokunması ile uyandı. Gözünü açtığında onu samimi ve sıcak bir gülümseme bekliyordu. “Ara vereceğiz birazdan, bir şeyler içmek istersin diye düşündüm.” Teşekkür etti. Konuşmak istiyordu ama bir şey onu tutuyordu sanki. Belki de hala hayatın onun yanına nasıl götürdüğünü düşünüyordu. Siz söyleyin şimdi; karşılıksız yardım edecek iyi insanlar kaldı mı gerçekten? Her şey çok hızlıydı. Aklının alamayacağı hızda. İnanmıyordu gerçekten, inanamıyordu. Bu kadar hızlı güvenmek birine pek doğru gelmiyordu. Ama şu an daha iyi bir şansı veya ihtimali yoktu sanırım.
Kendini kandırmaya devam ederken o, çaresizim diye; otobüs durmuştu. İnsanlar inmeye başlamış. Adam önce kendisi indi, daha sonra kibarlıktan, inmesi kolaylaşsın diye elini uzattı. Yine gülümseyip teşekkür etmek ile yetindi. Bol mağazalı bir yerde durmuşlardı. “kahve içmek ister miydin?” kabul etti. Kahve seven insanlara güvenmişti hep, hiç birinden zarar görmemişti. Kısacık olan hayatının deneyimlerinden.
Kahveyi sade istemişti. O da onun gibi. Nedense bu ona olan güvenini çok daha artırdı. Sade kahve çok sadeydi, dolanıp durur yine de ona giderdiniz. Çünkü sadeydi, ama hep oradaydı, basit. Ne olursa olsun. Belki o da böyle düşünüyordur. Nasıl olsa insanların içindekileri bilemezdik. Bu da en çok düşündüğü konulardan biriydi. Ne fırtınalar koparsa kopsun, sahile yansıması asgari boyutta oluyordu. Her insanın keşfedilmeyi bekleyen bir ada olduğunu düşünürdü. O de pek severdi keşfetmeyi ve sade kahveyi. Sürekli konuşmak istiyordu aslında, ama düşüncelerini kelimelere dökemiyordu. Bir yandan da onun konuşmasını umuyordu ama o da aynı durumdaydı. Aklında bu düşünceler varken zaman o kadar hızlı geçmişti ki otobüse geri gitmesi gerekiyordu. Böylece kahve bardaklarına veda edip otobüse geri döndüler. Bu sefer yolun bitmesine az kalmış ve o gerçekten yorulmuştu. Radyo yine güzel çalıyordu, ve onun içindeki dans etme isteği inanılmaz boyuttaydı. Gözlerini kapattı ve tanımadığı adam ile dans ettiğini düşündü, hissetti. O kadar huzurluydu ki. Neden öyleydi? Nasıl öyleydi?
“aşık olacak gibisin gözlerinde atıyor kalbin” işte o anda yanlışlıkla göz göze geldiler. O an ona sözleriyle seslenemeyeceğini anladı.. gözleriyle kilitlenmek istedi. O şekilde konuşmak onunla. Anca öyle konuşabileceğini anladı işte. Dalmış gözlerinde kalmış zaten, adam da bakıyor, ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Sonra, büyük şans, belki de ilerinin şanssızlığı, otobüs durdu ve inmeye kalkıştılar. En sonunda adam gülümsedi. Sonuna gelmişlerdi.
Bazı duyguların açıklanmasının imkansız olduğuna inanırdı Agnostis. İki kişinin birbirine kilitlenip gülümsemesi kadar hoş bir şey yoktu onun için. Hele o kahkahalar, hoş gürültüler. Ağlamayı da severdi mesela, ağlamak da güzeldi onun için. Ağlamaya haksızlık edilirdi. Ağlamak da gülmek kadar güzelleştirir insanları, belki ağlayınca rahatlamamız da bundandır. Az önce göz göze gelince, o açıklanamaz duygulardan birini yaşadı. Minik anlar bazen çok özel.
Beyaz duvarları, çivit panjurları olan, pek de büyük olmayan, birkaç binadan oluşan bir alandı geldikleri yer. Ama güzeldi. Adam onu resepsiyondaki ince kadına tanıttı. Didem’miş adı. Ne güzel isim diye düşündü. Didem onu odasına götürdü. Odasında mavi arka plan üzerine pembe çiçeklerin olduğu bir tablo vardı. Huzurluydu, ama gelecekte ne olacağını bilememek, bu belirsizlik onu korkuyordu, ve korkmakta haklıydı. Dinlenmek istedi önce, duş almak istedi. Banyoya girip perdeyi araladı. Hızlı bir şekilde eli ağzına gitti. Sarışın bir kadının ona bakan donuk gözleri, açık ağzı ve kan banyosuna dönmüş bir küvet ile karşılaştı.
Yazının 1. bölümü için tıklayın.
Yazının 2. bölümü için tıklayın.
Bir cevap yazın