“Bir hesap aç artık. Çağa ayak uydur.” dediler. “Orada eski arkadaşların ile iletişim kurabilirsin, modayı, medyayı, gündemi takip edebilirsin, komik video izleyip eglenebilirsin, elhasil kelam artık hayat orada, mutluluk orada!!” dediler. “Madem öyle, görelim bakalım nasıl bir dünya imiş, mutluluğu biz de yaşayalım” deyip bir instagram hesabı açtım.
Hoopp, sayfada, çok eskilerden ama çok çok eskilerden bir isim ve fotoğraf belirdi, çocukluk arkadaşlarımdan biri. 15 yıl olmuştur görmeyeli. Kızı hemen tanıdım da, yanındaki amcayı bilemedim. El ele tutuşmuşlar üstelik. Babası mıydı acaba? Ama hayır, babası sarışın, mavi gözlü, uzun boylu, tığ gibi bir adamdı. Arkadaşımın yanındaki ise kara kaşlı kara gözlü, göbekli, kel ve güdük bir amca. İlginç. Demek insanlar yaşlanınca sadece boy pos değişmiyor, göz ve ten rengi de değişiyormuş. Başka bir dünya demişlerdi bu instagram için. Valla bravo. Kızın babası evrim geçirmiş resmen. Ama dur bakayım, o da ne? Başka bir fotoğrafta babası olduğu gibi duruyor, üstelik o güdük amca ile dip dibe! Aaaa.. Doğru ya, bu kız evlenmişti, ben ayağımı burktuğum için gidememiştim düğününe, bu amca onun kocası… Bu gül goncasi kızı niye böyle bir adamla evlendirmisler ki? “Damat çok zengin, büyük annesinden trilyonluk miras kaldı” diye duymuştum o zamanlar. Aman, bu insanlar da çok dedikoducu canım. Belki büyük bir aşk ve sevgi ile evlendiler, zenginlik de cabası. Kız üniversite mezunu, damat ortaokul ikiden terk. Olsun, aşk eğitim öğretim farkı dinler mi? Damadın düğün öncesi saç ektirdiği de günlerce konuşulmuştu, demek tutmamış. Kız ile arasında da iki karışa yakın boy farkı var ama olsun. Söz konusu sevgi ise gerisi teferruattır…
Himm, bu da yakın akrabalardan biri. Profil fotoğrafında kucağında en küçük çocuğu ile bağdaş kurup oturmuş. Sanki çocuğu çok severmiş gibi sarılmış, ağzı kulaklarında bir poz savurmuş. Gerçekten bu instagram denilen şey bambaşka imiş, valla bir yaşıma daha girdim. Çünkü bu kadin, kucağında tuttuğu çocuğu sudan bahanelerle sürekli döver, kendince terbiye ve tedavi ederdi. Çocukta kekemelik benzeri bir konuşma bozukluğu olduğu için, çocuk ne zaman bir seste takılsa, söylemekte zorlansa, “Düzgün konuş” diye bağırır, o zaman çocuk daha çok tutulur, söyleyebildiği kelimeleri de söyleyemez olur, bunun üzerine anası olacak kadın öfkeden kudurur ve insafsız bir dayak faslı başlardı. Zavallı çocuk. Üstelik kızdı, erkek olsa hadi yine neyse. Ailedeki herkes, anlaşılmaz bir hınçla, var yere yok yere sürekli döverdi çocuğu. Ben biliyordum bu küçük, küçücük kıza duyulan öfkenin sebebini. Ama kendilerinin bildiğinden emin değilim. Kadın vakti zamanında, kendinden üç yaş küçük kız kardeşine çok kötü birşey yapmış, sonrasında da bunu birine anlatırsa boğazını sıkıp öldürmekle tehdit etmiş, kardeşi de bu korku ile konuşamaz olmuştu. İşte, şimdi, kendi kızına her baktığında, kardesine yaptıklarını hatırlıyor ve suçluluk duygusu öfkeye dönüşüyordu. Zavallı çocuk.. Gözlerine bir korku sinmiş bu küçücük yaşta, fotoğraftan bile belli..
Aaaa, bu da nesi? Bir aile dostumuzun adı ama kadın aynı kadın değil sanki. Yok ya, kadın günlük hayatta kapalı gezerdi, burda saçlarını açmış da ondan tanıyamadım. Ama niye böyle bir şey yapmış ki? Bunlar, şehrin en tanınmış ailelerinden, muhafazakarliklari ile bilinirler. Hatta kızlarını özel okullarda okutmuşlardı. Devlet okullarına göndermediler ki, maazallah, kendileri gibi olmayan ailelerinin çocukları kızlarının ahlakını bozmasın. “Temiz nesil yetiştirmek” sık sık bu sözü duyardım ağzından. Başı açık gezenler için de demedikleri laf kalmamıştı. Oysa, işte şimdi kendisi saçlarını açmış, askılı, ip askılı, kısa, daha kısa, açık ve daha açık kıyafetler içerisinde, çeşit çeşit fotoğraflarla doldurmuş sayfasını. İki gün öncede bize gelmişlerdi misafirliğe, saçı da dahil olmak üzere gırtlağına kadar kapalıydı. Burada niye böyle ki? Instagram başka bir dünya, tamam, anladık da, bu kadar da olmaz ki canım. Yoksa, komplo mu kurdular yaşlı başlı kadına? Fotomontaj mi bütün bunlar? Pek de montaja benzemiyor ama. Hayret ki ne hayret. Her dakika yeni bir şaşkınlığa uğruyorum.
Bu da doktor arkadaşlardan biri. “Hayvanları Koruma Derneği” başkanı imiş, bilmiyordum. Bir yaşıma daha girdim!! “Kızımı korkuttu” deyip, köpeğini zincirle döven, sonra götürüp dağ başına bırakan kendisi değilmiş gibi… Acaba başkası mıydı? Yok ya, işte aynı isim, aynı kaş göz. Yıllar önceki gibi. Değişmeden kalmış. Ama belki hayvan sevgisi değişmiş, hayvan sever olmuştur artık, başkan olduğuna göre…
Dur bakayım, bu da nesi? Bu adam, gördüğü her yerde yiyecek gibi bana bakan, bir kahve içmek için aylarca peşimden koşan adam değil mi? Tüh, rezil. Evliymis, üstelik çocukları da varmış. Terbiyesiz, adam kılıklı erkek. Ne iğrenç insanlar var dünyada.. Ilk defa instagramin faydalı bir yönünü görmüş oldum böylelikle.
Ve işte karşımda eski sevgilim.. benim yerlere göklere sığdıramadığım, yüzüne bakmaya kıyamadığım sevgilim. Hala sevmekten vazgeçemediğim sevgilim.. Ne deyip terk etmişti beni, bir iftirayi bahane etmişti. “Ben biriyle birlikte olduğunu duydum, bye.” deyip giden, beni bir bilinmezin, bir karanlığın içinde bırakan, iftiraya kurban eden sevgilim.. Bakalım kimleri takip edermiş beyefendi? Hımm, az cıbıl, azdan çok cıbıl, cıbıl, cıscıbıla yakın cıbıl.. Bu da ne böyle? Sen kalk, benim eteğimin boyuna laf et, ondan bundan kıskan, sonra elin teshirci kılıklı cıbıllarını takibe al. Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı… Bu kadınlar benimkine bakar mi acaba? Yeryüzünde böyle biri olduğundan haberleri var mıdır acaba? Ki nitekim, hiç biri onu takibe almamış. Niye takip etsinler ki? Onlar için takipçi sayısı önemli, bir de cebinde deste deste parası olanlar… Benim sevgilimin maaşı, bu kadınların suratındaki boyaya yetmez, nerede kaldı diğer şeyler… Benim gerizekalı sevgilim. Yazık etti ama benden çok kendine. Ben onu olduğu gibi sevmiştim. Herşeyiyle. Anlamadı hiç. Anlayamadı. Takip ettiği kadınların eline erkek eli değmemiş midir acaba? Kimbilir, belki. Bir de hiç anlamadığım, bekaretini bir seks işçisine, daha önce kim bilir kimlerle para karşılığı birlikte olan bir seks işçisine verip, daha sonra gördüğü her kadını yatağa atma çabası içinde olan bir erkek, nasıl olur da evlenmek için el değmemiş, daha doğrusu bir bakire kadın ister? Bu, içten içe bir pişmanlığın, bir suçluluk duygusunun dışa vurumu olabilir mi acaba? Kendini sevdiği yada evleneceği kadına saklayan kaç erkek vardır? Yahut var mıdır? Incecik bir deri parçası, adına “kızlık zarı” denen şey, gerçekten bekaretin, namusun, ahlakın, dürüstlüğün sembolü müdür? Bekaretini koruyarak, envai çeşit insanla, envai çeşit ilişki yaşamış o kadar çok kadın var ki… Yada birkaç bin lira verip, beş on dakikalık bir operasyon sonucu, ki adına “namus zarı operasyonu” da derler, tekrar tekrar bakire olan kadınlar.. Bir arkadaşım anlatmıştı, kendisi jinekolog, “Ben, demişti, ben o kadar çok yapıyorum ki bu namus zarı operasyonunu, haddi hesabı yok. Aynı kişiye otuzdan fazla operasyon yaptım, artık evlendi de buna ihtiyaç duymaz oldu. Mal varlığımın yarıdan çoğunu, kendini akıllı zanneden erkeklere borçluyum. Bekaretin zar olduğunu zanneden erkeklere oh olsun” demişti. Çok gülmüştüm o zaman. Bir gün gelip de, en sevdiğim kişi tarafından, yapmadığım bir şeyle suçlanınca, doktorun ne demek istediğini daha iyi anladım.
Neyse, biraz da başkalarına bakalım, tanımadığım insanlara mesela. Bu dudaklarını büzüp memelerini de yarıya kadar açmış kız da neyin nesi? Niye böyle bir poz vermiş? Ya bu, poposunun bir tarafı davul kadar olan kız? Bir çok da beğeni almış, nesini beğendiler acaba? Valla anlamadım. Peki, moda dergisinden fırlamış gibi duran kız? Kızın sadece ayağındaki ayakkabıyı ve elindeki çantayı bir ev satsan alamazsın. “Ben çok zenginim” mi demek istiyor acaba? Kimisi de içtiği şarabın, rakının, kahvenin fotoğrafını çekip koymuş. “Lüks mekanlara giderim, benim sınıfım bu” mu diyor kendince? Şimdilik çok yabancı olduğum bir dünya ya, zaman geçtikçe ben de anlarım elbet ne demek istediklerini. Gençten bir çocuk da, alt tarafını avuç içi kadar bir bez parçasıyla kapatmış, kaslı vücudunu sergilemekte ve ilginçtir ki bir çok da beğeni almakta. Yani gerçekten çok şaşırıyorum. Ya bu bey amca’ya ne demeli? Amca, rüzgar “püf” dese uçacak kadar zayıf, adeta iskeleti çıkmış, sözüm ona ağırlık çalışırken görünüyor. Amca, o ağırlıklar balondan yapılmış, buradan bile belli oluyor. Git otur evine, torun torba sev, bu yaştan sonra su dökme yarışına girmek senin neyine? Amca sayfasının altında da “Evlilik niyeti ile yirmisinden gün almamış, tercihen sarışın kızlar, arayın, yazın, bekliyorum” diyor. Amca, git işine, git yat musalla taşına, zira bu yaştan sonra azanı… Antik Yunan heykeli gibi poz veren delikanlilardan biri de demiş ki; “Zevkten uçmak isteyen, zengin ve çok zengin, yaşlı ve geçkin kadınlar, lütfen bana Dm’den yazınız” Ekmek parası onunki de, ne yapsın, aç mı kalsın garip.. Yine boyalı, süslü beygirlerden biri de sahilde, bir karış topuklu ayakkabı üzerinde duruyor. Kız, ayakkabılarını çıkarsana, kumların üzerinde onlarla yürünmez, düşer bacağını kırarsın bak. Bu bilmem kaç milyonluk arabanın önünde poz veren genç irisini gözüm bir yerden ısırıyor. Kimdi, kimdi?.. Hah, buldum. Bu bizim uzaktan akrabamız olur, babasının ülke genelinde birçok fabrikası, çeşitli mağazaları var. Ama oğlunun bir işin ucundan tuttuğunu hiç duymadım. Bütün gün orada burada gezer, karı kız peşinde vakit öldürür. O arabayı da sanki kendi çalışıp da alın teri ile almış gibi çalımlanıyor. Zengin çocuğu olduğu için herkes önünde düğme ilikler, hürmette kusur göstermez, “paşam aşağı paşam yukarı” derlerdi. O da bu saygıyı kendinden bilir, daha da kabarırdi. Bir laf vardı hani, “it, kağnı gölgesinde yürürmüş de kendi gölgem sanırmış..” “cuk” diye oturdu bu duruma. Memlekette o kadar çok var ki bunlardan…
Bu allı pullu püsküllü gece kıyafetinin altına kaba, çirkin terlik giymiş kadın da kim ki? Acaba ayakkabısının topuğu falan kırıldı da ondan mi.. Başka bir şey bulamamış da bu yüzden mi tuvalet terliğini ayağına geçirmiş?.. Ha, yok ya, zorunluluk değil, bilinçli bir tercih bu. Bu terlik çok ünlü bir marka, kroş mu, broş mu ne adı, fiyatı da bir asgari ücretin beşte biri.. Vay be, moda diye ne bulursa alıyor insanlar. Parası olmayan da bunların taklidini alıyor ki, bu devirde taklidin de taklidi var artık.
Bu da bir başka moda düşkünü. Eline, hakko mu takko mu ne, bir çanta almış, caka satmakta. Bir başkası da yine çok ünlü bir markanın ceketini sırtına geçirmiş, uzaklarda bir yerlere bakmakta. Ben küçükken sobanın altına serdiğimiz bir muşambamiz vardı, beyaz zemin üzerine siyah geometrik şekilliydi, şimdi paha biçilemez bir ceket olarak amcaya kıyafet olmuş. Bilseydim bu kadar kıymete bineceğini, atmazdım çöpe. Bu plastik çanta ve muşamba cekete bir yığın para verip, kendilerince ne kadar zengin ve seçkin sınıfa ait olduklarını ispatlama çabasında olan amca ve teyze ve bunlar gibi olan insanlar benim gözümde çok komik, çok gülünç bir duruma düşmekte, açıkçası enayiliklerini sergilemektedirler ki, bu enayilikteki en büyük pay, üç kuruşluk maliyeti olan bir ürünü, üzerine bir amblem basıp yüzbinlerce katına satmayı başaran üreticiye aittir. Böylesine ticari zeka tartışmasız ayakta alkışlanmalidir…
Modadan devam edelim bakalım, bu yıl neler giyecekmişiz.. Bilekten bir karış yukarıda, çekmiş pantolon furyası bu sene de devam etmekte.. Crop mu krep miydi neydi, yani göbeği açıkta bırakan bluz yine gözde. Yüksek bel pantolon ve etekler, dantelli sütyen, çuval giymiş hissi veren elbiseler, tişörtler vs vs vs… Şebeğe döndürüyorlar insanı. Bir gönlümüze göre kıyafet bulamaz olduk kardeşim, nedir bunlar böyle ya… Başkalarının bizim için seçip çizip ürettiklerini, moda diye bize dayatılani almayacağım işte, sonuna kadar direneceğim.
Bu dünyada, instagramda yani, herkes sahip olduklarını sergilemekte zannımca. Kimi kıyafetlerini, malını mülkünü, kimi de bedenini.. Herkesin kendince diğerlerinden üstün gördüğü birşeyleri var. Herkes, bir çeşit var olma çabası içerisinde belki de. “Bakın, ben burdayım, beni görün, beni beğenin, beni umarsayin. Yoksa üzülürüm, darmadağın olurum..” mu demek bütün bunlar?… Nitekim, sosyal medyada fotoğraf paylaşmak uğruna en olmayacak yerlerde poz verirken hayatlarını kaybeden insanlar olduğu düşünülürse, demek ki bazı insanlar için çok önemli birşey bu, hatta hayatın ta kendisi.. Belki gerçek hayattaki duygular kadar canını acıtmıyordur insanın, kim bilir.. Ne demişti benim çok bilgili terapistim, “instagrami hafife almak yanlış. İnsanın benliğini, id ego ve süper egoyu alt üst eden bir mekanizma. Karşı tarafın çirkinliği ve zayıflığı ile mutlu olmak. Geçici mutluluk hissi, bedava psikoterapi” buna benzer bir şeyler söylemişti. Süper egoyu besleyebilir belki, üstün nitelikler sergilendiğinde. Yada başkalarının hayatlarına bakıp hayıflanmak, özenmek, imrenmek, “onda var, bende yok, offf, ben böyle hayatın içine..” de dedirtebilir. Tüm ihtimaller mümkün. Açıkçası ben hiçbir şey anlamadım bu sahte dünyadan. Ve mutluluk verecek bir şey de bulamadım. Gerçekten uzak, gösteriş, yalan ve ikiyüzlülük, hatta çok yüzlülük üzerine kurulu bir dünya. Istemem. Bana gerçek gerek. Saf, çıkarsız, yalansız, riyasız. Gönülden sevmek gibi. Başka türlüsü benim için mümkün değil. Şu kadarcık zaman geçirdim şu instagram denilen yerde, valla tabiri caizse hayattan soğudum. Açtığım sayfayı da, hesabı da kapatıyorum işte. Kapattım. Bir dakika, bu instagramda boy gösteren birilerine sormak gerek, instagramin kelime anlamı ne demek? Kaç kişi bunu merak etmiş ve araştırma gereği duymuştur acaba? Yüzde biri? Hayır, bu çok yüksek bir ihtimal olur, belki binde ya da on binde biri bu sorunun cevabını bilir, belki… Hadi, bu da benim hediyem olsun, “anlık görüntü” gibi bir anlamı var. Şimdi, hiç durmayın, anlık mutluluklarinizi yükleyin sanal ortama. Belki bir gün, gerçek mutluluğu getirir bu sahte dünyanız. Yolunuz açık, takipçiniz bol olsun.
Bir cevap yazın