1’inci Perde
1’inci Sahne
(Sahnenin sol köşesinde sanal bir ateşin başında oturmuş üç kafadar arkadaş,
hafiften demlenirken, koyu bir muhabbet başlar.)
Savaş: Seviyorum ulan! Anlıyor musunuz? Ben o kızı çoook seviyorum.
Barış: O kız da seni seviyor mu bari?
Yasin: Seviyor Barış, ben şahidim. Ben de ona şaşırıyorum ya, o kız bu işsiz güçsüz,
meteliksiz ayyaşı niye sever? Bilmiyorum, ama seviyor.
Barış: Ne yaptın lan kıza kendini sevdirmek için, ne yalanlar söyledin? Anlat bakalım.
Savaş: Hiçbir şey yapmadım elbette, ne sandınız oğlum, beni çok hafife alıyorsunuz, bende
şeytan tüyü var. Kadınlar benim cazibeme dayanamazlar.
Barış: Aramız da tek bekâr sensin. Evlen de kareyi tamamlayalım.
Yasin: Bence sen evlenme kardeşim, evlilik sorumluluk ister. Sen girdiğin işte bir iki aydan
fazla kalamıyorsun, ya seni atıyorlar ya da sen bırakıyorsun. Ev geçindirmek, kadını idare
etmek sana göre değil.
Savaş: Ben evli olsam işten ayrılmam. Bu kadar da içmem. Bekârım diye yapıyorum bütün
bunları.
Barış: Bırak oğlum, biz seni tanıyoruz, sen değişmezsin. “İnsan yedisinde neyse yetmiş inde
de aynı olur.” Derler.
Yasin: Neden öyle diyorsun kardeşim, kadın erkeği değiştirir. Yarın evlensin kılıbığın biri
olur bu, bizimle içmeye bile gelemez.
Savaş: O kadar da değil beyler! Kılıbıklık bana göre değil. Ben kimsenin emrine de
himayesine de giremem.
Barış: Evlen, o zaman görüşelim, hani ne derler “bekâra karı boşaması kolay” Neyse
bırakalım şimdi bunları, Yasin, hadi kalk bu günlük bu kadar yeter, biz kalkalım.
Yasin: Tamam, son bir yolluk alalım kalkarız kardeşim. Savaş, sen kalanları silip süpürürsün,
sonrada eve git, oyalanma buralarda, sonra seni toparlayamıyoruz.
Savaş: Bu gün ben de fazla kalamam. Yengenizle buluşacağım. Kız pencerede beni bekliyor.
Barış: İyi bari kızı fazla bekletme, biz kalkıyoruz, sende toparlanır kalkarsın.
Yasin: Hadi kardeşim, sana iyi akşamlar. Yarın yine aynı saatte, iş çıkışı eve gitmeden bir kaç
kadeh atmak için buluşuruz. Huzur bulduğum tek yer burası, sizinle geçirdiğim zaman, eve
gitmeden bir kaç kadeh atmasam evdekileri çekemem doğrusu, sürekli dırdır sürekli şikâyet.
Barış: Al benden de o kadar, neyse boş ver şimdi bunları, hadi gidelim, yeterince geç kaldık.
Yasin: Gidelim kardeşim.
(Yasin ve Savaş birbirine yaslana yaslana sarhoş yürüyüşü ile sahneden uzaklaşırlar.)
Savaş: Birde bana akıl veriyorlar, şunların haline bak, kılıbıklar sizi, bekletmeyin karılarınızı
hadi gidin, sonra fırça yersiniz. “Hah hah haaa”
Savaş: (Şişeyi kafasına diktikten sonra ayağa kalkar) Seviyorum ulan, çok seviyorum!
(Diyerek sahnenin diğer köşesinde kurulmuş ev dekorunun penceresinde
bekleyen Ayşegül’e, doğru yalpalayarak yürümeye başlar.)
Ayşegül: ŞŞŞŞŞŞŞŞ Savaş! Biraz sessiz ol! Babam uyanacak!
Savaş: Seviyorum kız seni, herkes duysun.
Ayşegül: Madem seviyorsun, göster sevgini de bir an önce bir işe girip beni babamdan iste, o
zaman herkes duysun. Şimdi değil.
Savaş: Yakında seni babandan isteyeceğim. İşimde olacak, paramda, kız seni saraylarda
yaşatacağım.
Ayşegül: Hep aynı şeyleri söylüyorsun, tam üç senedir bekliyorum. Acele etmezsen babam
beni başkasına verecek. İsteyenlere, hayır demekten yoruldum. Sende bu gidişle avcunu
yalayacaksın.
Savaş: Baban, beni bir türlü sevmedi, serseri ayyaş diyor, bu yüzden vermeyecek diye
korkumdan istemiyorum. Bir işe girince dikileceğim karşısına, “kızını seviyorum evlenmek
istiyorum” diyeceğim.
Ayşegül: Hadi inşallah, göreceğiz bakalım.
Savaş: Sende mi bana inanmıyorsun?
Ayşegül: Sana bir tek ben inanıyorum. Yoksa bunca zaman seni bekler miydim?
Savaş: Bak işte bu doğru, bana senden başka kimse inanmıyor.
Ayşegül: Bende inanmakla doğru mu yapıyorum bilmiyorum?
Savaş: Bana inanmayanların hepsi pişman olacaklar. Göreceksin, yarın iş görüşmesine
gidiyorum.
Ayşegül: Ne işiymiş bu, bana daha önce neden söylemedin?
Savaş: Kesinleşince söyleyecektim ama sen şimdi böyle konuşunca dayanamadım.
Ayşegül: Tamam, ne işi bu onu söyle bari.
Savaş: Kot fabrikasına işçi olarak müracaat etmiştim, yarın gelin görüşelim diye mesaj geldi,
gidip görüşeceğim.
Ayşegül: Hadi inşallah, bu işi de kaçırma, yoksa beni kaçıracaksın.
Savaş: Bu sefer seni almadan işten ayrılmam, sen merak etme.
Ayşegül: Nasıl yani, evlendikten sonra işten mi çıkacaksın? O zaman nasıl geçiniriz?
Savaş: Canım lafın gelişi öyle söylüyorum, hele bir evlenelim gerisi kolay.
Ayşegül: İçerden sesler geliyor, babam uyanmış olabilir, pencereyi kapatıyorum sen de git
eve yat, yarın bana haber verirsin, beni merakta bırakma.
Savaş: İşi alır almaz haber veririm, sen merak etme; aşkımmm, görüşürüz bitanemmm…
(Ayşegül eliyle öpücük atarak pencereyi kapatır. Savaş yalpalayarak sahneden
çıkar evine gider. Sahne kararır sonra tekrar aydınlar. Ertesi gün üç arkadaş yine
ateşin etrafında buluşmuş demlenmeye devam ederler.)
Barış: Hayırdır Savaş, banka mı soydun? Bugün nevaleleri sen almışsın.
Yasin: Her zamanki gibi işte, işe girmiş anlaşılan, girer girmez de avans istemiş yüzsüz.
Savaş: İsterim tabi ki lan! Zehir soluyacağız her gün kolay mı?
Yasin: Sen şimdi iş buldum diye sevdiğin kızı da istersin.
Savaş: Bu işi kızı istemek için kabul ettim, yoksa ben bu işte çalışacak adam mıyım?
Barış: Adamlık konusunu bilmem ama o kadar çok iş teklifin var ki, hangisini seçeceğini
şaşırıyorsun.
Savaş: Hepinizi mahcup edeceğim, söylediklerinize pişman olacaksınız. Akşam babamla
konuşup isteteceğim Ayşegül’ümü vermezlerse de kaçırırım.
Yasin: Umarım iyi bir yuva kurarsın kardeşim, sen bakma bize, şaka yapıp takılıyoruz sana.
İnşallah her şey istediğin gibi olur. Hadi şerefe.
Barış: Bu kızı sana vereceklerinden emin misin? Kızla iyice görüştün mü? Babası verecek
miymiş?
Savaş: Dün gece görüştüm “işini bul gel beni babamdan iste” dedi. İşimi buldum, daha ne
yapayım?
Yasin: Kardeşim, yanlış anlama, hadi düğününü aileler yaptı diyelim. Aldığın parayla nasıl
geçinmeyi düşünüyorsunuz?
Barış: Sahi lan! Aldığın parayla ev geçindirilmez, biliyorsun değil mi?
Savaş: İki gönül bir olunca samanlık seyran olurmuş. Düğünü peder yapacak, evi de
kayınpederin alt katta, kiradaki evine yerleştim mi gerisi kolay. Adamın karısı ölmüş, hayatta
Ayşegül’den başka kimsesi yok. Kazandığı parayı ne yapacak? Kızının mutluluğu için
harcayacak tabi ki.
Yasin: Adam emekli aylığı ve o evin kirası ile geçiniyor. Sana verir mi sanıyorsun?
Savaş: Kucağına bir torun verdim mi, neyi var neyi yok, hepsini verir. İsterse vermesin, o
zaman ne kızını nede torununu görebilir.
Yasin: Bakıyorum sen her şeyi ince ince hesaplamışsın, keşke her şeyi böyle hesaplasan.
Hadi hayırlısı bakalım.
Barış: Evliliği, işe girdiğin gibi zannetme, beceremezsen karını ve çocuklarını elinden alırlar,
ortada kalırsın maazallah.
Savaş: Bizde Ferdi abinin kuralları geçerli “Ya benimsin ya toprağın” yok öyle evlenince
ayrılık sayrılık.
Yasin: Hep söylerim, “bekâra karı boşamak kolay” sen bir evlen daha sonra konuşuruz
bunları.
Barış: Hadi çek, sonrada kalkalım artık, lafa daldık yine geciktik.
Savaş: Bu gün bende sizinle beraber kalkacağım. Peder yatmadan eve gidip kız isteme işini
konuşacağım. Benim sarhoş olduğumu da anlamamalı.
Yasin: O biraz zor gibi ama hadi bakalım, hep beraber kalkalım. Evli evine evlenecek te
evine.
(Sahne kararır)
(Bu metin sahne gerisinden okunur)
Bir yıl sonra;
Savaş babası ile görüşür, zor da olsa Ayşegül’ü istemeleri için ikna eder. Ayşegül’ün
babası Salih Bey önce kızını vermek istemez. Tam üç kez istedikten sonra, kızın babası
Ayşegül’e söz geçiremez ve evet demek zorunda kalır. Savaş, kızı vermelerine rağmen
Ayşegül’ü kaçırır. Düğün yapmadan nikâh kıyar evlenirler. Hiç vakit geçirmeden bir de çocuk
yaparlar. Aşk biter, bakın o zaman ne başlar. )
(Sahne aydınlatılır, Ayşegül’ ve Savaş sahneye girer:)
Ayşegül:
Aşkımız tertemizdi, düştük ne hale
Hani, hayat olacaktı, bize şahane?
Sen istesen olurdu, gerisi bahane
Her zorluğu aşacak aşkın nerede?
Savaş:
Beni anlamıyorsun, hiç anlamadın
Evlendiğimizden beri gülmez suratın
Elimden gelen bu, yok başka çarem
Tadını çıkarmadım sayenizde hayatın?
Ayşegül:
Bir çaban olmadan sevgi beklersin,
Ne ihtiyacımız var onu bilmezsin
Babalığın sadece biyolojik mi?
Bu yaşadıklarımız; senin eserin,
Savaş: Akşama beni yemeğe beklemeyin, geç kalırım.
Ayşegül: Ne zaman erken geldin ki zaten? Eve para da bırakmıyorsun.
Bunlar ne yer?
Ne içer?
Hiç düşünüyor musun?
Savaş: Daha dün bıraktım ne zaman bitti?
Ayşegül: Bıraktığın o para çocuğun bezine bile yetmez.
Savaş: Babandan isteseydin, bedavadan torun sevmek yok öyle. Oğlumuza adını boşuna Salih
koymadık.
Ayşegül: Babamın evin de oturuyoruz, birde her ay para istemeye utanıyorum. Emekli maaşı
ile zar zor geçiniyor adam.
Savaş: Canım ne yapayım, bizimki de askeri ücret, yetişmiyor işte.
Ayşegül: İçkiye para buluyorsun ama.
Savaş: Arkadaşlarla her akşam birkaç kadeh içiyoruz, stres atıyoruz. Bunu damı çok
görüyorsun?
Ayşegül: Sen oralarda stresini atıyorsun, ben evde çocukla cebelleşiyorum, bunca sene idare
ettim, bir kıymeti yok. Ya sende bu sorumluluğu taşıyacaksın ya da…
Savaş: Ya da ne demek kadın! Ne demek istiyorsun?
Ayşegül: Ben de çalışayım, çocuğa da biraz babam, biraz da sizinkiler baksın.
Savaş: Ne çalışması? Ben karımı başkalarının yanında hizmetçi gibi çalıştırmam.
Ayşegül: Ulan temizliğe gidince hizmetçilik yapmıyor muyum?
Savaş: Canım haftada iki gün temizliğe gidiyorsun. Gittiğin yerde erkek yok.
Ayşegül: Kazandığını bize harcasan, buna bile gerek olmayacak, ama nerede…
Savaş: Amma kafa şişirdin akşam akşam, gelince konuşuruz bunları.
Ayşegül: Eve hep sarhoş geliyorsun, ne konuştuğunu hatırlamıyorsun, şimdi konuşalım.
Savaş: Çalışmanı istemiyorum, son sözüm bu, evinde otur. İstersen temizliğe gideceğin başka
evlerde ayarlarız.
Ayşegül: Ben düzenli sigortalı bir işim olsun istiyorum.
Savaş: Çalışacaksın, sonrada beni beğenmeyeceksin, ayrılmaya kalkacaksın. Ben biliyorum
senin derdini…
Ayşegül: Bunları kafana kim sokuyor bilmiyorum. Benim derdim yuvamı bozmak değil,
yuvamı kurtarmak, asıl sen böyle devam edersen o zaman beni de çocuğunu da
kaybedeceksin.
Savaş: Bizim kitabımızda ayrılık diye bir şey yok. Bu eve gelinliğinle geldin kefeninle
çıkarsın.
Ayşegül: Lan! Manyak! Bana gelinlik mi giydirdin? Babam ikna oldu, beni sana verdi, ama
sen masraf olmasın, düğün yapmayayım diye beni kaçırmadın mı?
Savaş: Canım ben lafın gelişi diyorum. Sen şimdi niye karıştırıyorsun oraları.
Ayşegül: Bak sana bir kere daha söylüyorum, bedeli ne olursa olsun, bir daha bu eve sarhoş
gel, bende ertesi gün işe başlarım görürsün.
Savaş: Başlarsan başla ama bir falsonu görürsem o zaman değişiriz külahları.
Ayşegül: Ben kendime güveniyorum ama senin kendine güvenin yok, bak içkiyi bile
bırakmayı göze alamıyorsun.
Savaş: Kafamı şişirdin beee, ben gidiyorum ne halin varsa gör.
Ayşegül: Git git, bizi düşünme sen keyfine bak.
Savaş: Bak sonun da beni çıldırtmayı başardın. Sen dayak yemeden susmayacaksın anlaşıldı,
Ulan senin gelmişini geçmişini…(Ayşegül’e vurmaya başlar)
Ayşegül: Vurma dedim, vurma bak bu sefer kötü olur.
Savaş: Ne olurmuş elinden geleni arkana koyma.
Ayşegül: Çocuğun yanında yapma bari hepimizin psikolojisini bozdun.
Savaş: Hep senin yüzünden, beni sürekli dırdırınla çıldırtmasan bunların hiç biri olmayacak.
Ayşegül: İndir bak o elini, bir daha vurursan sonunda giderim polise.
Savaş: Polise gitmek mi? Hele öyle bir şey yap, beni rezil et, bak o zaman sana neler
yaparım. Seni anandan doğduğuna pişman ederim kadın.
Ayşegül: Pişman ettin zaten, daha ne yapacaksın? Eve para getirmiyorsun, çocuğunla ilgilen
mi yorsun, üstüne üstlük birde dayak, daha ne yapacaksın ha? Birde erkeklik yapıp
çalıştırmam diyorsun. Sen evi geçindirdin de ben yok yine de çalışacağım mı dedim?
Savaş: Ulan karı, beni iyice çıldırtma bak, dua et geç kaldım, arkadaşlar bekliyor.
Ayşegül: (Savaşın arkasından) O arkadaşlarının da, senin de, topunuzun Allah belasını
versin.
(Sahne kararır sonra aydınlatılır. Savaş akşamcı arkadaşlarıyla buluştukları
yere gider. Sahnenin köşesindeki ateşin etrafında her zamanki gibi buluşurlar.
Arkadaşları gelmiştir, Savaş biraz gecikmiştir.)
Barış: Nerde kaldın oğlum? Sen hiç gecikmezdin, gel otur kendine bir kadeh doldur.
Yasin: Yoksa güzel karının yanından ayrılamadın mı?
Savaş: Yok ya karı tutturmuş çalışacağım diye, ben karşı çıktım, anlayacağınız gibi biraz
tartıştık.
Barış: Bırak çalışsın kardeşim fena mı? Eve para getirir, sende rahat edersin.
Yasin: Yok oğlum, bu karılar çalışıp ayaklarının üstünde durmaya başlayınca gözü açılıyor,
her şeyi sorgulama başlıyorlar, sonunda boşanmaya bile kalkıyorlar.
Savaş: Bende onun için karşı çıktım, iyi kötü idare ediyoruz. Etrafta yardım ediyor, daha ne
istiyorsun değil mi?
Barış: Kayın pederin evinde oturuyorsunuz, adamın emekli maaşını da yiyorsunuz, ama yine
de yetiştiremiyorsunuz ilginç. Neyse bana laf düşmez. Çalışmak istiyorsa bırak çalışsın kadın.
Yasin: Koçum, Hasan’ın karısı çalışmaya başlayınca sokağa koydu kocasını, ne çabuk
unuttun? Hem sen kadınların çalışmasına karşı çıkmıyor muydun? Bir öyle diyorsun bir böyle
diyorsun. Bazen seni anlamakta güçlük çekiyorum.
Barış: Canım Hasan’da dövüyordu karısını, unutmuş gibi konuşuyorsun. Kadınların
çalışmasına karşı değilim ama bazı kadınların çalışmasına karşıyım.
Savaş: Hangi kadınların çalışmasına karşısın? Hele bir söyle de bilelim.
Barış: Kocasından dayak yiyen, kocasını sevmeyen, mecburi evlilik yapan kadınlar çalışıp,
kendi ayakları üzerinde durmaya başlayınca yuvaları yıkılıyor, onu anlatmaya çalışıyorum.
Yasin: Kocasından dayak yiyen her kadın boşanırsa kaç kişi evli kalır? Onu bir araştırmak
gerek.
Savaş: Yasin doğru söylüyor, işin birde bu boyutu var.
Barış: Valla bilmiyorum, karar senin, benden söylemesi, dikkatli ol kardeşim, karını en iyi
sen tanıyorsun, en doğru kararı verecek olan kişi sensin.
Yasin: Buraya neşemizi bulmaya geldik, bu sıkıcı konuşmayı bırakalım, hadi şerefe…
Savaş: Doğru söylüyorsun, hadi yarasın.
Barış: Yarasın koçlarıma.
Yasin: Bak ne diyeceğim, seninki madem çalışacak, benim hanımla konuşayım onların
fabrikasında bir iş ayarlayalım. Fabrika ortamı kötü, kandırırlar seninkini, bizimki göz kulak
olur ne dersin?
Savaş: Valla mı lan! Yapar mısın bana bu iyiliği? Olur mu dersin?
Yasin: Sen o işi bana bırak, ben hallederim. Merak etme sen.
Barış: Bak, bu işi de hallettin, hadi yine iyisin, çek bakalım, hadi şerefe.
Yasin: Arkadaşlar ne içindir? Sizde olsanız benim için aynı şeyi yapardınız.
Savaş: İçecek başka bir şey kalmadı, kalkalım isterseniz.
Yasin: Hadi kalkalım.
Barış: Hayret, ilk defa Savaş erken kalkmak istedi, işi garantiledi ondan herhalde.
Savaş: Uğraşmayın benimle. Haydi, herkes evine…
(Ayşegül, babasının da verdiği cesaretle polise gider ve kocası için
uzaklaştırma kararı aldırır. Savaşı kapıda polis sürprizi beklemektedir. Savaş,
yalpalaya yalpalaya evin önüne gelir.)
Savaş: Hooop! Memurum, senin ne işin var benim evimin önünde?
Polis: Savaş sen misin?
Savaş: Evet benim.
Polis: Benimle karakola geleceksin, hakkında şikâyet var.
Savaş: Ben kimseye bir şey yapmadım, beni kim şikâyet etmiş, suçum nedir?
Polis: Eşine şiddet uygulamışsın. Aşağılık herif! Darp raporu var kadının, hakkında
uzaklaştırma kararı var. Bir daha bu eve yaklaşamazsın. İfadeni alıp sana tebliğ yapacağız.
Savaş: Bana bunu da yaptın ha Ayşegül, bittin kızım sen.
Polis: Bu boş tehditleri bırak, şimdi evden alman gereken eşyaları benim nezaretimizde alıp
çıkacaksın. Ruhsatlı ya da ruhsatsız silahın var mı?
Savaş: Yok amirim, bizim silahla falan işimiz olmaz.
Polis: Bak yalan söylersen başın iyice derde girer, emin misin? Varsa söyle kayıtlardan çıkar.
Savaş: Yok amirim, bizde yalan olmaz, yok diyorsak yoktur.
Polis: Hadi bakalım, çantanı hazırla çıkalım, tam yarım saatin var.
Savaş: Şimdi ben nerede kalacağım, evime giremeyecek miyim?
Polis: Nerede kalacağın senin bileceğin iş, ama bizim bildiğimiz artık tam on gün bu evin
yakınına bile yaklaşırsan hapse gireceğin. Bunu aklından çıkarma yeter. Bizi daha fazla
uğraştırma.
Savaş: O zaman battaniyemi de alayım çünkü ailemle de kavga etmiştim, onlara da gidemem.
Muhtemelen sokakta yatacağım.
Polis: Orası sana kalmış, istersen seni nezarete atalım orada kal, ama orada da en fazla üç gün
kalabilirsin. Üç günden önce de dışarı çıkamazsın.
Savaş: Yok amirim ben bulurum bir yer. Şu ifade işini halledelim ben gideyim.
Polis: Hadi al çantanı gidelim.
(Savaş’ın ifadesini alıp uzaklaştırma tebliğini yaptıktan sonra gönderirler. Savaş
geceyi sokakta, bankta yatarak geçirir. Ayşegül’e tehditler savurur.)
Savaş: Ah ulan kadın, sen beni yaktın, ben de seni yakacağım…
(Dedikten sonra sahne kararır sonra tekrar aydınlatılır. İş dönüşü akşamcı arkadaşları
ile her zamanki yerde buluşurlar.)
Barış: Ne bu hal Savaş, burada mı yattın?
Savaş: İnanmayacaksınız ama evet, burada yattım.
Yasin: Biz şaka yapıyoruz ama sen ciddisin galiba.
Savaş: Ayşegül’le biraz tartışmıştık, kadın bana şiddet uyguladı diye polise şikâyet etmiş,
onlarda hakkımda uzaklaştırma kararı almış. Sizin anlayacağınız on gün sokaktayım gidecek
yerim de yok.
Barış: Bize gidelim derdim ama kardeşim biliyorsun yengenin titizlik hastalığı var, eve
misafir götüremiyorum, beni bile kapıdan içeri temizleyip alıyor. Elinden gelse beni bile eve
almayacak.
Yasin: Bizde de uzun zamandır kırmızı kuvvetler var. Onların emekli maaşı ile geçiniyoruz.
Evde söz hakkım da yok, sizinle görüşmemi bile istemiyorlar, birde eve götürürsem
maazallah beni iyice topa koyarlar.
Savaş: Sıkmayın canınızı, ben başımın çaresine bakarım. Ayşegül ile konuşup beni
affetmesini isteyeceğim, yani barışacağım.
Yasin: Kıza o gün şiddet uygulamadın, değil mi lan?
Savaş: Yok be oğlum, itiş kakış bilirsin işte, o bana ben ona, oldu bir şeyler…
Yasin: Umarım anlattığın gibidir, yoksa işin zor kardeşim. Şimdi kanunlar hep kadınlardan
yana, seni sürüm sürüm süründürürler. Bir daha ne karını nede çocuğunu görebilirsin.
Barış: Aynen, doğru söylüyor, bundan sonra işin zor kardeşim, senin siciline şimdi birde
uzaklaştırma kararı işlendi, çok dikkatli olman gerekir.
Savaş: Polisler her gün kapıda beklemiyorlar -gidip konuşacağım- çözerim ben.
Barış: Ya Savaş, yanlış anlamada şimdi bu senin karın neyine güveniyor da, böyle
düşünmeden seni polise şikâyet ediyor?
Yasin: Ayşegül’ün görüştüğü başka bir erkek yok değimi lan? Şüphelendiğin bir şey oldu
mu?
Savaş: Manyak mısınız oğlum? Ne alaka şimdi, çocukla ilgilenir hep, ya temizliğe gider ya
da evden dışarı bile çıkmaz, kiminle tanışıp görüşecek ki?
Yasin: Sen öyle zannet, zaten bu işleri en son kocalar duyuyor. Şimdi kadınlar telefonla birini
bulup kaçıp gidiyorlar.
Barış: Bizim mahallede iki çocuklu bir kadın, çocukları bırakıp adamın biriyle kaçmış,
görsen dünyanın en masum kızı zannedersin. Bu sosyal medya bütün kadınların ahlakını
bozdu. Dikkatli olmak lazım…
Savaş: Olabilir mi lan? Bak şimdi kafam karıştı.
Yasin: Telefonla ilkokuldan, liseden arkadaşlarını buluyorlar. İkisi de yanlış evlilik
yaptılarsa, önce masumane başlayan konuşmalar, sonra dert arkadaşlığına, sonrada aşka
dönüyor. Sonrası malum, çoluk çocuğu bırakıp kaçıp gidiyorlar. Kocalarını, çocuklarını bile
düşünmeden boynuzluyorlar, adamın ruhu bile duymuyor…
Savaş: Var mıdır lan böyleleri?
Barış: Olmaz mı oğlum. Düşün seni evden uzaklaştırıp eve dostunu alsa, on gün, oh senin
evinde, senin yatağında, senin paranla boynuzlandığını, hele bir düşün ne hissedersin.
Yasin: Oğlum bu çocuğa böyle bir zamanda, böyle örnekler verip aklını karıştırmasana.
Sonra yanlış bir şey yapacak, vicdan azabı duyarız maazallah.
Savaş: Hele bana böyle bir şey yapsın! Onun bütün sülalesini öldürürüm, Allah’ıma kitabıma.
Yasin: Senide gaza getirmiş gibi olmayalım, biz eşini tanımayız etmeyiz. Yanlış
anlamıyorsun değil mi lan?
Savaş: Yok oğlum, ne yanlış anlayacağım. Ama Ayşegül beni evden neden uzaklaştırdı, buna
nasıl cesaret etti, hala aklım ermiyor. Hazmedemiyorum. Kabullenemiyorum sizin
anlayacağınız.
Yasin: Savaş bugün fazla içtin, biraz yavaş, böyle zamanlarda bu meret insanı fazla etkiler,
cesaret verir. Sonra yanlış bir şey yaparsın.
Barış: Yasin doğru söylüyor, yeter içme artık.
Savaş: Bana bir şey olmaz, merak etmeyin.
Yasin: Hadi koçum, ben kalkıyorum, isterseniz siz devam edin, benim fazla gecikmemem
gerek.
Barış: Dur beraber kalkalım, hadi Savaş, geçmiş olsun kardeşim şu parayı al bir otele git
dışarda perişan olma.
Savaş: İstemem (Boynu bükük ve mahcup)
Yasin: Al Al nazlanma, biz arkadaşız. Seni eve götürmek isterdik ama durumları biliyorsun,
en azından bunu yapmamıza izin ver.
Barış: Al lan işte, bizim de içimiz rahat etsin.
Savaş: Tamam alıyorum, ama borç, öderim sonra.
Yasin: Ödersin, tamam uzatma.
Barış: (Savaşın omzuna vurarak) Hadi iyi bak kendine…
(Yasin ve Barış sahneden ayrılır. Savaş ne yapacağını bilmez bir durumda
kalır. İçkinin verdiği cesaretle sahnenin diğer köşesindeki evine gider.)
Savaş: Seviyorum ulan, ben sensiz yaşayamam! Ayşegül, çık dışarı konuşalım!
Ayşegül: (Ayşegül pencereye çıkar) Git buradan Savaş, seninle konuşacağımız bir şey
kalmadı, bak gitmezsen polis çağıracağım.
Savaş: Yalvarıyorum sana beni bir dakika dinle, sonra söz gideceğim.
Sahne gerisinde babası kızına seslenir: Gitme kızım, Polisi ara, sana bir daha zarar
vermesini istemiyorum.
Ayşegül: Baba bu adam rezillik çıkarmadan gitmez. Şununla gidip son kez konuşup
geleceğim, daha fazla rezilliğimizi kimse duymasın, gecikirsem sen polisi ararsın. “Bekle
orada üzerime bir şey alıp geliyorum.” (Deyip aşağı konuşmak için çıkar, sahnede Savaş
ve Ayşegül hesaplaşırlar.)
Savaş: Seviyorum kızım, anlıyor musun? Dinime kitabıma çok seviyorum! Sen beni hiç
anlamak istemiyorsun.
Ayşegül: Sevdiğin için mi vurdun bana?
Savaş: Elim kırılsaydı da vurmasaydım, çok pişmanım.
Ayşegül: Sen yine mi sarhoşsun?
Savaş: Beni sokağa attın, başka ne yapabilirim ki? Bir kaç kadeh attık arkadaşlarla.
Ayşegül: Şu arkadaşlarına verdiğin değeri bize verseydin, şimdi bunları yaşamayacaktık,
biliyorsun değil mi?
Savaş: Affet beni Ayşegül’üm, size kendimi affettireceğim. Kalacak yerim yok, sokakta
yatıyorum.
Ayşegül: Sokakta yatmak ta ne demek? Neden annenlere gitmiyorsun?
Savaş: Babam, en son kavgamızda bir daha bu evin kapısından içeri girme deyip kovmuştu
beni. Bu yüzden gidemiyorum, çaresizim senin anlayacağın. Beni eve almazsan yine
sokaklarda yatmak zorunda kalacağım.
Ayşegül: Seni çocuğumuzun hatırı için affederim ama bir daha bana el kaldırmayacaksın,
çalışmama karışmayacaksın. Buna razı mısın?
Savaş: Sen nasıl istersen öyle olsun, yeter ki beni sokağa bırakma, beni çocuğumdan ayırma.
Ayşegül: Bakalım, ayılınca da bunları tekrarlayacak mısın?
Savaş: Söz, seni bir daha hiç üzmeyeceğim.
Ayşegül: Peki, gel eve girelim, rezilliğimizi komşular daha fazla görmesin.
(Savaş ve Ayşegül eve girer sahne kararır. Ayşegül’ün babasıyla konuşmaları
sahne gerisinden duyulur)
Ayşegül’ün Babası: “İnşallah bu adamı affettiğine pişman olmazsın kızım.
Ayşegül: Son kez şans verdim baba, yatacak yeri yok sokakta kalıyor. Çocuğumun babası
sonuçta mecbur kaldım.
Ayşegül’ün Babası: Ben evime çıkıyorum sana bir şey yaparsa seslen
Ayşegül: Tamam baba gerisini ben hallederim sen merak etme
(Sahne aydınlatılır sabah olmuştur. Ayşegül işe gitmek için hazırlanır.)
Savaş: Nereye gidiyorsun Ayşegül?
Ayşegül: Akşam konuştuk ya, işe gidiyorum.
Savaş: Çocuğa kim bakacak?
Ayşegül: Çocuğu babama bırakacağım, ben işteyken o bakıyor.
Savaş: Olmaz öyle şey, ben senin başka erkeklerle çalışmana müsaade edemem, bu işten
ayrılacaksın, hem ben sana başka iş bulurum.
Ayşegül: Ben bu işi zor buldum, hem arkadaşlarıma da alıştım, başka iş istemiyorum, lütfen
tekrar başa dönmeyelim.
Savaş: Bu evin reisi benim, ben ne dersem öyle olacak.
Ayşegül: Savaş, ben senden ayrılmak istiyorum, bak anlaşamıyoruz, güzelce ayrılalım, herkes
yoluna gitsin. Senden nafaka falan da istemiyorum.
Savaş: Sen ne dediğinin farkında mısın?
Ayşegül: Anlaşarak ayrılalım, çocuğumuzun böyle huzursuz bir ortamda büyümesini
istemiyorum.
Savaş: Demek söyledikleri doğruymuş.
Ayşegül: Ne söylediler ki?
Savaş: Çalışırsan; beni aldatacağını, sonrada boşayacağını söylediler.
Ayşegül: Seni böyle kim zehirliyor, benim tek amacım çocuğumla mutlu bir gelecek kurmak.
Beni mecbur bıraktığın ve şiddete başvurduğun için boşanalım diyorum. Sende kendine yeni
bir hayat kur. Bizi rahat bırak, biz kendimize yeteriz.
Savaş: Yazıklar olsun sana, hani beni seviyordun?
Ayşegül: O sevgiyi sen yok ettin, ben değil.
Savaş: Seni hiç bir yere göndermiyorum, boşanmakta istemiyorum, otur yerine, hiç bir yere
gitmiyorsun.
Ayşegül: Hayır, ben çalışmak istiyorum, işe de gideceğim, bırak beni.
Savaş: Beni yine delirttin ulan, otur dedim sana!
Ayşegül: Yapma Savaş, bırak kolumu, bıktım senden. Seni affettiğim için beni pişman etme,
yeter artık, yeteeer! Yeteeer! Vurma dedim sana çok pişman olacaksın vurma vurmaaaaa…
(Sesleri duyan Ayşegül’ün babası Salih Bey polisi aramıştır. Eve polis gelir.
Savaşa kelepçe takıp sahneden ayrılırlar. Sahne kararır. Ayşegül’ün Ağzından şu
sözler okunur.)
Senin; sevgi değin, yuva dediğin;
Kendin için köle, hizmetçi miydi?
Onu da yaptım da, hatamı yaptım?
Ne yapsam olmadı; üzdün, ağlattın
Hatırın da mı o, ilk tanışmamız?
Hani sondu ya, bu buluşmamız,
Şimdi vicdanlarda son duruşmamız,
Dünya etrafında döner mi sandın?
Karakolda manyak var…
2.Sahne
(Sahne aydınlatılır. Sahnenin kenarında; parmaklıkların arkasında Savaş,
karşısında sandalyede oturan polis vardır.)
Savaş: Önce eşimi, şimdide muhtemelen işimi kaybedeceğim. İşe gitmediğim için çıkışımı
çoktan vermişlerdir. Senin anlayacağın bittim ben komiserim. Beni buradan ne zaman
çıkaracaksınız?
Polis: Senin buradan ne zaman çıkacağına biz değil artık savcı karar verecek. Akılsız adam!
Kendin ettin kendin buldun. Karına ve çocuğuna sahip çıksan, onlarla ilgilensen, bunların hiç
biri başına gelmezdi.
Savaş: Karım evlenince çok değişti, beni hiç dinlemedi, beni sürekli tahrik etti.
Polis: Sana her akşam “git arkadaşlarınla kafayı çek, demlen, sonrada eve gel, bende sana
karılık yapayım, eve para bırakma, babamdan, sağdan, soldan dilenip evi geçindireyim”
demediği için mi değişti?
Savaş: Ben öyle bir şey demedim. Sen bunları nereden biliyorsun?
Polis: Karın, ifadesinde bunları anlatmış, yalan mı?
Savaş: Dırdırımla adamı evden kaçırdım da demiş mi?
Polis: Karın dır dır etmese, dizinin dibinde oturacak mıydın?
Savaş: Belki de otururdum, bunu hiç denemedi ki.
Polis: Buna kendinde inanmıyorsun, ama “laf ola beri gele” Kendini savunacak, haklı bir
sebebi olmayanlar hep böyle söyler. Buraya gelenlerin çoğunda aynı mazeret, alıştık artık”
Savaş: Komiserim ben diğerleri gibi değilim, ben karımı da, çocuğumu da çok seviyorum.
Polis: Bu yüzden mi el kaldırıyorsun karına? Sevdiğin için mi?
Savaş: Beni bırakıp gidecek diye korktum, onu kaybetmekten korktum. Beni sevmeyecek,
beni aldatacak diye korktum. Onu herkesten korudum ama kendimden koruyamadım.
Bunların hepsini onu kaybetme korkusundan yaptım.
Polis: Ulan geri zekâlı, sen asıl karını böyle yaparak kaybediyorsun. O seni sevmese seninle
neden evlensin ki? Birde çocuk var. Tövbe tövbe…
Savaş: Çalışmak istedi, fabrika ortamını bilirim ben, saftır o, kandırırlar benim karımı.
Polis: Ne yani fabrikada çalışan kadınların hepsi kocalarını aldatıp bırakıp gidiyorlar mı?
Savaş: Yok, onu demek istemedim,
Polis: Ya ne demek istedin?
Savaş: Böyle örnekler var.
Polis: Sen karına mı yoksa kendine mi güvenemiyorsun?
Savaş: Ben karıma da kendime de güveniyorum, ama etraf kötü, anlatabiliyor muyum?
Polis: Emin ol hiç biri senden tehlikeli ve kötü değil, karına ve çocuğuna en büyük kötülüğü
sen yapıyorsun, asıl sen beni anlayabiliyor musun?
Savaş: Kalbimi kırıyorsun komiserim, ben o kadar kötü birimiyim?
Polis: Ne kadar kötüsün acaba! Durumun ortada, sana kimse hata yapıyorsun dememiş
anlaşılan. Ben söyleyeyim; yanlış sensin ulan, sen kendine güvenmediğin için ve karını
kendine layık olmadığını düşündüğün için kıskanıyorsun. O kadın, sen adam olmadığın için
seni boşayacak, ama aldatmaz merak etme. Ama sen onu aldatır mısın ondan emin değilim.
Savaş: Haşa ben karımı hiç aldatmadım.
Polis: Önüne hiç fırsat çıkmamıştır. Sana musallat olan bir kadın çıktı mı karşına?
Savaş: Yok çıkmadı.
Polis: Çıkınca reddedersin, sana o zaman inanırım, bunun testi de olmaz, bunu ancak sen
bilebilirsin, oda yaşadıktan sonra.
Savaş: Bu söylediklerin herkes için geçerli, sadece benim özelimde konuşuyorsun.
Polis: Bak bu söylediğin doğru, ilk defa sana katılıyorum.
Savaş: Şimdi bana ne olacak, buradan ne zaman çıkacağım?
Polis: Üç gün burada kalırsın, sonra mahkemeye çıkacaksın, oradan muhtemelen en iyi
ihtimalle bir ay daha uzaklaştırma alırsın, genelde böyle oluyor. Çıkınca gidip karına bir şey
yapmada, yapanlar oluyor, engelleyemiyoruz. Hangi birinin başında bekleyelim ki.
Savaş: Bir ay mı? Ben bir ay ne yaparım, nerede kalırım? On gün bile dayanamadım.
Polis: Konuştuklarımın sadece bu kısmını alman ilginç, ben nereden bileyim lan, istersen bize
gel beraber kalırız. Tövbe tövbe.
Savaş: Estağfurullah komiserim, gidecek yerim yok, o yüzden dedim.
Polis: Hâkime söyle seni hapse atsın, orada yatacak yer de var yiyecekte. Rahat edersin bunu
isteyenleri de gördük.
Savaş: Komiserim sana da bir şey söylenmiyor.
Polis: Biz burada senin gibi kaç kişinin derdiyle uğraşıyoruz bir bilsen, iyi kafayı yemiyoruz.
Savaş: Sizin de işiniz zor.
Polis: Bak bide benimle dalga geçiyor. (Polis saatini kontrol eder.) Benim nöbetim bitti,
şükür gidiyorum, hadi Allah sana ve senin gibilere, akıl fikir versin.
(Sahne kararır, bu metin sahne gerisinden okunur)
“Savaş Üç gün sonra mahkemeye çıkarılır, İyi halden sadece bir ay uzaklaştırma
kararı verilerek serbest bırakırlar. Önce İşten atıldığını öğrenir, sonra arkadaşlarının artık
onunla görüşmek istemediklerini anlar. Artık günlük işlerde kazandığı para ile hayatını
sokaklarda yarı ayık yarı sarhoş yaşamaya başlar.
Ayşegül işe gidip, çocuğuna bakar, hayatını düzene koymuştur ve ayrılmak için
mahkemeye başvurur.”
(Savaşın bir elinde içki şişesi -üstü başı perişan- diğer elinde mahkemeden gelen
boşanma tebliğ kâğıdı, sahnede yalnızdır.)
Savaş: (Elindeki tebliğ kâğıdına bakarak) Bak sen hanım efendiye, benim hayatımı
mahvet, birde benden boşan, sorarım ben sana. Bekle sen, benden boşanmak neymiş sana
göstereceğim.
- Sahne: Avara Hum…
(Sahne kararır yeniden aydınlatılır. Sahnenin sağında bir otobüs durağı vardır.
Ayşegül’ün işe gittiği otobüs durağında onun karşısına çıkar. Uzun zaman sonra ilk
defa karşılaşırlar)
Ayşegül: Nerden çıktın sen? Uzak dur benden!
Savaş: Merak etme, sadece konuşmak istiyorum, sana zarar vermeye niyetim yok. Sana zarar
vermenin bedelini çok ağır ödedim.
Ayşegül: Benim seninle konuşacak bir şeyim yok.
Savaş: Ben senin yüzünden; hem işimi, hem arkadaşlarımı, hem de ailemi kaybettim. Bana
bir saatini mi ayıramıyorsun?
Ayşegül: Bak bana zarar verirsen ararım polisi, daha uzaklaştırman bitmedi?
Savaş: Söz veriyorum, sana bir şey yapmayacağım. Sadece konuşmak istiyorum. Kırma beni.
Ayşegül: Pekâlâ bir saat, ondan sonra beni rahat bırakacaksın söz mü?
Savaş: Söz, daha ne yapmamı istiyorsun?
Ayşegül: Sen verdiğin hiçbir sözü tutmadın biliyorsun.
Savaş: Artık akıllandım, sözüme güven.
Ayşegül: Bu son şansın, çok iyi değerlendir. Seni dinliyorum hadi anlat.
Savaş: Burada durakta olmaz, şöyle ıssız bir yere gidelim.
(Savaş Ayşegül’ü durağın biraz ilerisine götürür, sahnenin tam ortasına gelirler
ve konuşmaya başlarlar.)
Savaş: Bak Ayşegül, ben seni çok seviyorum, benden ayrılırsan yaşayamam. Seninle barışıp
her şeyi düzeltmek istiyorum, baştan başlayalım, biliyorum belki de bunu istemeye hakkım
yok ama bana son bir şans daha vermeni istiyorum.
Ayşegül: Ben sana hep şans veridim ama sen bir kaç gün sonra yine aynı Savaş oldun. Artık
bu sözlerine nasıl inanmamı bekliyorsun.
Savaş: Haklısın senin güvenini yitirdim. Ama yaşadıklarım bana ders oldu. Sana söz
veriyorum bu kez senin güvenini boşa çıkarmayacağım, istersen baban bizde sürekli kalsın,
ikimizde çalışırız, babanda çocuğa bakar, geçinir gideriz, çocuğumuza iyi bir gelecek
hazırlarız.
Ayşegül: Böyle güzel güzel konuşuyorsun ama bilemiyorum, emin değilim. Bunu babamla da
konuşmam gerekiyor, bana biraz müsaade et yarın sana kararımı bildiririm.
Savaş: Çocuğumuz babasız büyümesin, başkasına baba demek zorunda kalmasın istiyorum.
Kendimden çok sizi düşünüyorum. Kendimi sana affettireceğim göreceksin.
Ayşegül: Tamam Savaş, bunları daha öncede duymuştum. Yarın olsun kararımı bildiririm,
şimdi işe geç kalıyorum, sende kendine doğru düzgün bir iş bulmaya bak, perişan
görünüyorsun.
Savaş: Her şeyi düzelteceğim inan bana, kararını sabırsızlıkla bekleyeceğim, yarın görüşürüz.
(Ayşegül işe gider, Savaş, o gidene kadar arkadan bakar, “vicdanlıdır benim
karım dayanamaz affeder beni” diye mırıldanır. Sahne kararın tekrar aydınlatılır.)
(Sahnenin diğer ucunda ateş etrafında oturan Barış ve Yasin’in olduğu yer
aydınlatılır. Savaş Yasin’le Barış’ın başka bir yerde demlendiklerini öğrenmiş, onlara
aniden baskın yapar. Çilingir sofrasına oturan Yasin ve Barış, Savaş’ı karşılarında
görünce çok şaşırırlar.)
Sorumsuzlar toplantısı…
Savaş: Afiyet olsun beyler, benden kaçabileceğinizi mi sandınız?
Yasin:(Kısık bir sesle Barış’ın kulağına) Nasıl buldu lan bu bizi?
Barış: (Kısık bir sesle Yasin’in kulağına) Çaktırma ayıp olmasın.
Yasin: Hoş geldin kardeşim, gel otur.
Barış: Ooo Savaş, hangi rüzgâr attı seni buraya.
Savaş: Her zaman ki mekânı değiştirmişsiniz, beni atlatacağınızı mı sandınız?
Yasin: Yok be oğlum, bizim kiler orayı öğrendi, bizi bulmasınlar diye biz de yeni mekân
yaptık. Sende kayboldun, uzun zamandır göremedik seni, peki anlat sen neredeydin?
Barış: Al kardeşim, at bir kadeh sonra rahat rahat anlat.
Savaş: Sormayın başıma neler geldi, anlatsam inanmazsınız.
Barış: Anlat ta ona biz karar verelim.
Yasin: Bırak ta anlatsın çocuk.
Savaş: Nezarette yattım, mahkemeye çıktım, hiç haberiniz olmadı.
Barış: Hayırdır kardeşim, niye nezarete attılar seni?
Savaş: Sorma, Ayşegül, şikâyet etmiş beni, eve bakmıyor, şiddet uyguluyor diye.
Yasin: Yaptın mı lan doğru söyle?
Savaş: Yok oğlum ne şiddeti, kuru iftira, bir fiske bile vurmadım.
Barış: O zaman neden nezarete attılar seni?
Savaş: Kadınlar ne derse inanmak zorunda polisler, sonra gerçek anlaşıldı bıraktılar beni.
Barış: Eee barıştınız mı Ayşegül’le.
Yasin: Peki, neden yalan söylemiş konuştun mu karınla?
Savaş: Babası istemiş, o da şikâyet etmiş, geldi özür diledi, beni affet, babam aklıma girdi
diye.
Yasin: Affettin mi bari?
Savaş: Çocuğumun hatırı için affedeceğim. Yarına kadar düşüneceğimi söyledim. Yarın
kararımı söyleyeceğim. Tam kararımı vermesem de affetmeyi düşünüyorum.
Barış: Aferin kardeşim, affet tabii ki de, büyüklük sende kalsın. Bu kadın milletinin hepsi
aynı, kafası çalışmaz bunların, hep birilerinin gazıyla hareket ederler.
Yasin: (Kısık sesle Barışın kulağına) “Yalan söylüyor oğlum, bu af dilemiştir.” Affet tabi
ki sende perişan oldun o da.
Savaş: Normalde benim sözümden çıkmaz, beni çok sever ama birileri bizi çekemediği için
karımın aklını karıştırıyor. Ama artık buna müsaade etmeyeceğim.
Barış: Çalışmaya başladı mı?
Savaş: Evet, çalışmasına müsaade ettim, evde kendi kendini kurmasın, oyalansın garip.
Barış: İşyerinde kafasını karıştırmasınlar kızın.
Yasin: Yok oğlum, bakma sen Barış’ın söylediklerine, Televizyonda öyle programlar var ki
artık kadının evde kalması çalışmasından daha tehlikeli, iyi yapmışsın çalışsın, bir şey olmaz
oyalanır kızcağız.
Savaş: Beni bırakın, siz neler yaptınız bakalım?
Barış: Hep aynı kardeşim, bildiğin gibi.
Yasin: Valla bizde de değişen bir şey yok, yuvarlanıp gidiyoruz senin anlayacağın.
Savaş: Hadi içelim, şerefinize.
Barış: İçelim anasını satayım. Geçen televizyonda bir program seyrettim, adam yıllar sonra
çocuklarının kendisinden olmadığını öğrendi iyi mi? Ben bile çok etkilendim, kim bilir
kendisi ne hissetmiştir.
Yasin: Ben de seyrettim DNA testi yaptılar, çocuklar başkasından diye yüzüne
söyleyiverdiler. Kadın hiç utanmadan birde adamı suçluyor. İnanılmazdı gerçekten.
Savaş: Ne diyorsunuz oğlum? Adam öğrenince bir şey yapmadı mı?
Barış: Ne yapsın garip, şok oldu oturdu kaldı, karısının üzerine yürüdü ama olan olmuş,
geçen geçmiş, ne yapsın bu saatten sonra.
Savaş: Ne hayatlar var, insanlar neler yaşıyor, biz yine de halimize şükredelim.
Barış: Öyle valla, Yasin sen olsan ne yapardın?
Yasin: Ben olsam adamın yerinde; kadını yaşatmazdım. Yok yok böyle diyorum ama katil
olmaya değer mi? Onu bilmiyorum. Böyle bir kadın için onca zaman hapislerde sürünmek ne
kadar mantıklı bilemiyorum. Savaş sen olsan ne yapardın?
Savaş: Sen olsan derken?
Barış: Yani senin çocuk, senden değil de başkasından olduğunu öğrensen ne yaparsın
diyoruz?
Savaş: Olmaz öyle şey, benim karım yapmaz.
Yasin: Canım yapmaz tabi ki, yanlış anlama hemen, televizyondaki adamda aynı senin gibi
düşünüyormuş, adam bu yüzden çok üzüldü. Allah korusun o adamın yerinde olsan sen ne
yapardın? Ben ne yapardım? Diye konuşuyoruz.
Savaş: Ben olsam, bilemedim, düşünmek bile insanın moralini bozuyor. Allah o adama sabır
versin. Ben hepsini öldürürdüm herhalde…
Yasin: Barış, sen söyle bakalım sen olsan ne yapardın?
Barış: Ben sizin gibi asla şiddet uygulamazdım. Bana bunu yapan kadını boşar, yoluma
devam ederdim. Bir anlık öfke ile hareket edip, böyle bir kadını öldürüp ömür boyu katil
damgasıyla yaşayıp, ömrümü hapislerde geçirmek istemezdim. Size de bunu tavsiye ederim.
Savaş: Barış, sen olması gerekeni söylüyorsun, buradan ahkâm kesmemiz kolay, ama başına
gelmeden, ne yapacağından emin olamazsın.
Yasin: Çok doğru söyledin kardeşim. Bize şimdi buradan ahkâm kesmek kolay, kimse başına
gelmeden şunu yaparım bunu yapmam demesin. Barış’ın söyledikleri olması gereken ama
yaşanan bu değil. Herkes böyle düşünse bu kadın cinayetleri bir son bulurdu.
Savaş: Yaaa ben bu işi tam anlamadım, adam bu kadından hiç mi şüphelenmemiş?
Barış: Kadın önce ben ayaklarımın üzerinde durmak istiyorum, ille de çalışacağım demiş.
Adam önce kabul etmemiş, sonra ısrarlara dayanamamış, kabul etmek zorunda kalmış.
Sonrada adamı yapmadığı halde şiddet uyguluyor diye bir kaç kere evden uzaklaştırmış.
Sonra boşanma davası açıp boşamış, başka bir adamla imam nikâhı ile yaşamaya başlamış.
Adamda ben çocuklarımı istiyorum deyip televizyona çıkmış, kadında çocukların adama ait
olmadığını söyleyince kadının söylediklerini doğru olup olmadığını anlamak için DNA testi
yapılınca, kirli çamaşırlar döküldü ortaya, olayın kısa özeti bu kardeşim.
Yasin: Adam karısı ile her şeye rağmen birleşmek istiyordu, DNA testi ortaya çıkınca fikri
değişti. Dünyası bir kere daha yıkıldı adamın anlayacağın.
Savaş: Her çalışan kadın bunu yapmaz herhalde.
Barış: Bizim karılarımızda çalışıyor, elbette yapmazlar, ama yine de bunları seyredince
insanın aklı karışıyor, dikkatli olmakta da fayda var.
Yasin: Nereden çıktı bu muhabbet kardeşim? Kafamızı karıştırmayalım. Neşemize bakamım
biz.
Barış: Bu kadın programlarını bir seyretseniz daha neler var, bu daha ne ki, insanın aklı
havzalı almıyor, ne çarpık ilişkiler inanamazsınız.
Yasin: Kadınlar sabahtan akşama kadar bu programları izleyip ibret mi alıyor, yoksa örnek
mi alıyor orası belli değil. Herkes kendine göre etkileniyor. Sosyolojiyi kestirmek güç,
uzmanların derhal bu konuya bir el atması şart…
Barış: Kadınlar çalışmasın diyoruz da çalışmayınca evde sabahtan akşama kadar bu
programları seyrediyorlar, hangisi daha tehlikeli ben anlamadım.
Savaş: Valla ben hiç bir şey anlamadım. Sizinle konuştuktan sonra kafam iyice karıştı.
Barış: Lafa daldık ben geciktim, kaçıyorum ben, son kez bir yolluk alayım, hadi yarasın.
Yasin: Bekle kardeşim beraber gidelim. Sen kalacak mısın Savaş?
Savaş: Siz gidin ben de birazdan kalkarım.
(Savaş tek başına kalınca söylenenleri düşünür, kendisinin de aldatılmış olma
ihtimalini aklından çıkaramaz. Kendi kendine söylenir: “Ayşegül’de beni aldatmış mıdır
acaba? Çocuğumun babası ben miyim? Benden neden boşanmak istiyor? Yoksa başka biri mi
var?…” sahne kararır sonra tekrar aydınlatılır. Sahnenin köşesindeki otobüs
durağında Savaş ve Ayşegül tekrar buluşurlar.)
Savaş: Merhaba Ayşegül düşündün mü, verdin mi kararını?
Ayşegül: Çok düşündüm Savaş, bizin seninle bir geleceğimiz yok. Ben boşanmakta
kararlıyım. Senden nafakada istemiyorum, zorluk çıkarma herkes yoluna gitsin.
Savaş: Başka birisi var değil mi?
Ayşegül: Ne demek o?
Savaş: Başka bir erkekle görüşüyorsun, beni aldatıyorsun, benden boşanıp ona koşacaksın.
Ayşegül: Saçmalama, ben çocuğumu huzurlu bir ortamda yetiştirmekten başka bir şey
düşünmüyorum, bunları da nereden çıkardın.
Savaş: O çocuğun benden olduğundan emin misin?
Ayşegül: Bu kadarı da fazla artık, ne kendini nede beni aşağılamaya hakkın yok,
saçmalıyorsun, farkında mısın?
Savaş: Mahkemede DNA testi isteyeceğim, çocuğumu sana bırakmayacağım, sen de bunu bil.
Ayşegül: Ayrılmak istediğim için bana iftira atıyorsun, birleşmeyi kabul etseydim bunları
konuşacak mıydın?
Savaş: Öyleyse benden neden ayrılıyorsun? Bırakma beni, ben senden ayrılamam, ben sensiz
bir hiçim. Benden ayrılırsan yaşamanın bir anlamı kalmaz benim için…
Ayşegül: Sana çok şans verdim, hiçbirini değerlendirmedin. Keşke düzeleceğini bilsem inan
sana bir şans daha verirdim.
Savaş: Ayaklarına kapanıp yalvarmamı mı istiyorsun? İstersen yaparım Ayşegül, söz bir daha
eski Savaş olmayacağım, olursam beni istediğin zaman boşayabilirsin.
Ayşegül: Yapma böyle, demin beni nelerle suçladın, unuttun mu?
Savaş: Beni bırakma diye, çaresizlikten öfkeyle işte, ben ne söylediğimi biliyor muyum?
Özür dilerim beni affet.
Ayşegül: Pekâlâ, babam bana yine kızacak ama şartlarımı kabul edersen belki bir şansın daha
olabilir.
Savaş: Bütün şartlarını kabul etmeye hazırım, söyle ne istersen.
Ayşegül:
- Bana bundan sonra yalan söylemeyeceksin.
- Adam gibi bir işe gireceksin.
- İçkiyi bırakacaksın.
- Kazandığın parayı eve getireceksin, evine, çocuğuna harcayacaksın.
Bu saydıklarımı yapabilecek misin? Yoksa ben her istediğimi yapayım, bütün sorunları
sen hallet, canın isteyince eve gel, sıkılınca kaç, böyle mi devam edeceksin. İyi düşün kararını
ver, evlilik böyle bir şey, sorumluluk ister, fedakârlık ister. Sadece tek kişinin fedakârlığı ile
bir yere kadar sürer, sonra ister istemez biter.
Savaş: Göreceksin bak, bir daha seni hiç üzmeyeceğim, söylediğin her şeyi yapacağım.
Ayşegül: Madem öyle, şimdi eve git iyice bir temizlen, sonrada düzenli bir iş ara, akşam gel
detayları konuşalım. Ben babama durumu izah ederim, ona görünme, babam sana çok sinirli,
bu birlikteliği başından beri onaylamadı biliyorsun, adam haklı çıktı ama neyse, onu ben ikna
edeceğim. Bir tatsızlık yaşamayalım, anladın değil mi?
Savaş: Anladım, sen hiç merak etme, ben hayalet gibi girer çıkarım, sen bana evin anahtarını
ver gerisini bana bırak. Hadi sen git işine, geç kalma, akşama görüşürüz.
Ayşegül: Hadi bakalım, (Kısık bir sesle) İnşallah bu seferde beni pişman etmezsin.
(Ayşegül işe, Savaş eve gider. Savaş akşama kadar evden çıkmaz Ayşegül’
işten gelir kapıyı çalar. Savaş kapıyı açar.)
Savaş: Hoş geldin hayatım, bende yeni geldim.
Ayşegül: Hoş bulduk, sen otur ben yukarı çıkıp hem çocuğu alayım hem de babama durumu
izah edeyim. Bir iki saate gelirim.
Savaş: Sen nasıl istersen, ben beklerim çocuğumuzu da çok özledim, burnumda tütüyor, fazla
gecikmeyin.
Ayşegül: Biraz daha sabret, birazdan gelirim, sen dışarı çıkma sakın.
(Ayşegül üst kata çıkar babası ile konuyu konuşmaya başlar, sahneden baba
kızın çekişmeleri duyulur.)
Ayşegül: Baba bana kızacaksın ama ben bir şey yaptım.
Babası Salih: Hayırdır kızım, yine ne yaptın?
Ayşegül: Savaş’ı eve aldım, şu anda evde, ona bir şans daha vermek istiyorum.
Babası Salih: Kızım sen hiç akıllanmayacak mısın, nasıl yaparsın bunu?
Ayşegül: Baba çok pişman olmuş, ayaklarıma kapandı yalvardı, değiştiğini söylüyor.
Babası Salih: Sende buna inandın öyle mi? Bu kaçıncı kızım? İnsana bir şans daha verirsin
anlarım, pişman olur ikici şansı verirsin onu da anlarım, çok vicdanlısındır üçüncü şansıda
verdin diyelim, bu kaçıncı kızım? Yine affettiğin için pişman olacaksın…
Ayşegül: Çocuğumun babası ne yapayım? Yavrumun babasız büyümesini istemiyorum.
Babası Salih: Huzursuz bir evde, şiddetin olduğu bir ortamda büyümesinden iyidir.
Ayşegül: Bu son baba, bir daha kesinlikle affetmem. Sende bir şey söyleme ne olur.
Babası Salih: Benim hayatta senden başka kimsem yok kızım. Ben senin bu güne kadar
yaptığın bütün hatalara rağmen arkanda durdum. Ben seni desteklemeseydim bu adam seni ne
hale düşürürdü bir düşün.
Ayşegül: Bir tanecik babam benim, sen olmasan ben ayakta duramazdım, haklısın, kocamdan
dayak yer otururdum. Senin sayende ona mecbur değilim, ayaklarımın üzerinde daha rahat
durabildim. Bunu inkâr edecek değilim. Kadınların çoğu benim kadar şanslı değil, benim en
büyük şansım sensin. Bu konuda son kez beni desteklemeni istiyorum. Benim için, torunun
için bunu yap, senden rica ediyorum.
Babası Salih: Ben senin için ve torunum için katlandım bu güne kadar bu hayırsız, sorumsuz
dama, peki istediğin gibi olsun ama benimle muhatap etme ne istersen onu yap, bakalım bu
sefer ne kadar dayana bileceksin.
Ayşegül: Canım babam, sen olmasan benim halim nice olurdu, Allah seni başımızdan eksik
etmesin.
Babası Salih: Yalnız çocuk uyudu, onu sabah alırsın, gündüz çok koşturdu, uyandırmayalım
şimdi, sen git öyle söyle hayırsız kocana, çocuğunu bir gün sonra görsün. Hoş çok görmek
istese şimdiye kadar gelir görürdü ya neyse…
Ayşegül: Tamam baba, sen nasıl istersen, hadi kal sağlıcakla, uyanırsa seslen ben gelip alırım.
Babası Salih: Karnı tok, uyanmaz sabaha kadar, sen merak etme.
(Ayşegül kocasının yanına alt kata iner.)
Ayşegül: Çocuk uyumuş, yarın görürsün, uyandırmaya kıyamadık.
Savaş: Tamam canım, bir gün daha sabrederim, önemli değil. Beni affettiğini söyleyince ne
dedi baban?
Ayşegül: Kızdı doğal olarak, seni affetmemi istemiyordu, haksız da değil adam ama ben yine
onu ikna ettim. Sen bir süre yine de gözüne gözükmesen iyi olur.
Savaş: Beni baştan beri bir türlü sevmedi, evliliğimizi hiç onaylamadı.
Ayşegül: Şimdi yine bunları konuşup moralimi bozmak istemiyorum, kapatalım bu konuyu
ne dersin?
Savaş: Artık sana karşı çıkmak yok, sen ne dersen ben oradayım, akıllandım bak göreceksin.
(Sahne kapanır)
İkinci bölüm
İki ay sonra
- Sahne Vahşetin sahnesi…
(Savaş ve Ayşegül’ün evlerinde bir Pazartesi sabahı.)
Ayşegül: Savaş çocuğu babama bırakıp geliyorum, sende ortalığı toplar mısın?
Savaş: Ben bugün işe gitmeyeceğim, sen gidince toplarım.
Ayşegül: Yoksa yine işten mi atıldın?
Savaş: Yok ben istifa ettim, çocuğu götür, gelince konuşalım.
Ayşegül: Tamam bekle, birazdan geliyorum.
(Ayşegül çocuğu üst kattaki babasına bırakır gelir.)
Ayşegül: Hadi anlat bakalım, yine işten niye çıktın?
Savaş: Patronun oğlu bana hakaret etti, bende dayanamadım haddini bildirdim. Sonrası belli
işte, tazminat bile vermeden yol verdi şerefsizler.
Ayşegül: Sen ne biçim bir adamsın? Hiç akıllanmaz mısın? Sen mi belasın, belamı seni
buluyor? Cevabı belli ama neyse şimdi girmeyelim oralara.
Savaş: Bak Ayşegül, bana haksızlık ediyorsun, ben durduk yere bir şey yapmadım.
Ayşegül: Senin bir eşin, birde çocuğun var. Biraz sorumlu davranamaz mıydın?
Savaş: Kırıcı oluyorsun Ayşegül, biraz sözlerine dikkat et, ben senin kocanım, düşmanın
değil.
Ayşegül: Dikkat etmezsem ne yaparsın, yine bana şiddet mi uygularsın?
Savaş: Bak yine durduk yere beni tahrik ediyorsun.
Ayşegül: Ben ne yaparsam yapayım sen tahrik olma, çünkü sürekli hata yapıyorsun, bunu
yüzüne vurunca işine gelmiyor, hemen saldırgan oluyorsun. Ben evde işsiz güçsüz bir adam
istemiyorum. Sen çalışmazsan bu ev nasıl geçinecek, hiç düşündün mü?
Savaş: Ne yapsaydım? Gurursuz davranıp sessiz mi kalsaydım?
Ayşegül: O fabrikada senden başka kimse yok mu? Bunlar neden hep senin başına geliyor?
Savaş: Yapma Ayşegül, sus artık, gelme benim üstüme sana yalvarıyorum.
Ayşegül: Bana söz vermiştin, doğru duracaktın, yine başa mı döneceğiz? Bak bu son şansındı,
sana verdiğim bu son şansı da kullanamadın. Kendine de bize de yazık ediyorsun. Seni
boşarım, arkama bile bakmam, çocuğunu da, beni de bir daha göremezsin.
Savaş: Neden Ayşegül neden? Sürekli boşanmaktan bahsediyorsun?
Ayşegül: Neden mi? Senin sürekli sorumsuzca davranmandan bıktım usandım artık
dayanamıyorum, hayatımı esir almışsın gibi hissediyorum…
Savaş: Yeter kadın! Asıl sen beni esir aldın, benden daha ne istiyorsun? (Elini Havaya
kaldırır, O anda sesleri duyan Ayşegül’ün babası SFh Bey içeri girer.)
Babası Salih: İndir o elini! Sakın bunu yapma, yoksa seni pişman ederim.
Ayşegül: Baba yok bir şey, sadece tartışıyorduk.
Babası Salih: Ben bu serserinin nasıl tartıştığını biliyorum. Yine bunu işten attılar değil mi?
Ayşegül: Evet ama biz çözeriz, sen karışma.
Savaş: Evet ihtiyar, sen bu işe karışma. Biz kendimiz çözeriz.
Babası Salih: Ben bu güne kadar karışmadım diye sen bu kadar ileri gittin, artık yok öyle,
benim evimde oturup birde bana ahkâm kesemezsin. Sen önce haddini bil.
Savaş: Ulan şimdi sizin topunuzu!
(Dışardan bir ses duyulur, gelen Yasin’dir. Sesi duyunca hep beraber dışarı
çıkarlar.)
Yasin: Savaş yetiş!
Savaş: Hayırdır kardeşim, bir şey mi oldu?
Yasin: Sonunda yapmış manyak.
Ayşegül: Neyi yapmış?
Yasin: Yetişin karısını öldürmüş, Barış manyağı.
Savaş: Ne diyorsun oğlum, senin ağzın ne söylüyor?
Yasin: Her sabah olduğu gibi onu evden alıp işe gitmek için gelmiştim, kapı açıktı içeri
girdim, zavallı kadın yerde yatıyordu, çocukları başına toplanmış, Barışta elinde bir bıçakla
köşede hiç konuşmadan, elleri başının arasında kriz geçiriyordu.
Ayşegül: Polisi aradınız mı? Ambulansı çağırdınız mı?
Yasin: Ben ne yapacağımı şaşırdım, hemen buraya geldim.
Baba Salih: Ben ambulansı ve polisi ararım gidin siz bakın, çocukları buraya getirin, ben
burada çocukların yanında beklerim.
Savaş: Hadi o zaman, vakit kaybetmeden gidelim.
(Sahne kararır)
- Sahne Hesaplaşma
(Yasin, Savaş ve Ayşegül olayın olduğu eve giderler. Sahne karanlıktır sadece
sesler duyulur.)
Savaş: Ayşegül sen çocukları alıp eve götür
Ayşegül: Tamam ben onları alıp gidiyorum
(Ayşegül sahneden çocukları alıp çıktıktan sonra sahne aydınlatılır. Sahnede Barış,
Yasin ve Malum cinayet sahnesidir ve ona yaptıklarının hesabı sorulmaya başlar.)
Savaş: Ne yaptın lan sen! Manyak mısın? (Barış’ın gözü boşluğa bakıyor, söylenenlere
cevap vermiyor, san ki duymuyormuş gibidir.)
Yasin: Hep söylüyordu ama yapacağı hiç aklıma gelmemişti, sürekli tartışıyorlardı.
(Sahne kararır sesler duyulur; ambulans sesi, ayak sesleri hayret konuşmaları
yerde kanlar içinde yatan kadım mankeni sahneden kaldırılır, sahne aydınlatılır
ardından sahneye polisler girer. Olay yerinden herkesi uzaklaştırır. Olay yeri şeritle
çevirirler. Barış’ı Kelepçeleyerek sahneden karakola çıkarırlar. Sahnede Savaş ve
Yasin kalır.)
Savaş: Bu kadar büyük sorunlarının olduğunu bilmiyordum, nasıl oldu bu hiç anlamadım.
Yasin: Akşam tartışmışlar, kadına biraz şiddet uygulamış, kadında karakola gidip
uzaklaştırma kararı aldırmış, o akşam bizde kaldı, sonra barıştık diye gitmişti, böyle olacağını
bilsem bırakmazdım, nereden bilebilirdim ki?
Savaş: Senin suçun yok, boşuna kendini suçlama, şimdi ne yapacağız onu düşünelim.
Yasin: Sahi kızın Annesine Babasına haber vermek lazım, Barış’ın ailesini de arayalım,
gelsinler, en azından çocuklara sahip çıksınlar.
Savaş: Var mı sende numaraları?
Yasin: Barış’ın babasının var, onu ararsak o hepsine haber verir.
Savaş: Hadi acele et, ara gelsinler, söyle çocukları bizde, gelip alsınlar.
Yasin: Tamam kardeşim hemen arıyorum. Şimdi onlara bunu nasıl anlatırım? Onu da
bilmiyorum.
Savaş: Zor, kolay değil, nasıl söylenir ki? Oğlun karısını öldürdü gel demek, nasıl söylenir?
Mecburuz kardeşim, ne kadar zor olsa da söylemek zorundasın, zorundayız.
Yasin: Ah barış ah, sen ne yaptın, kendini de bizi de ne hallere düşürdün. Bunun telafisi de
olmaz ki…
(Yasin Barışın babasını arar) Hasan amca benim Yasin, evet Barışın akşamcı arkadaşı
Yasin. Pek hayır değil Hasan amca hatta hiç hayır değil. Bunu nasıl söyleyeceğimi
bilmiyorum? Yasin karısı ile tartışmış bu defa sonu kötü bitmiş, oğlun karısını bıçaklamış.
Bilmiyoruz yaşıyor mu? Zavallı kadını hastaneye götürdüler ama durumu ağır. Çocukları
Savaşın karısı eve götürdü. Ben ilk seni aradım başka kimsenin haberi yok, artık sen haber
verirsin. Bekliyoruz acele et.
(Sahne kararır ve tekrar aydınlatılır)
(Sahneye Ayşegül’ün babası Salih Bey girer ve seyirciye bu metindekileri anlatır.)
Barışın karısı hayatını kaybeder. Acısını yaşar doyasıya yakınları, feryatlar beddualar,
lanetlemeler, sonra gerçeklerle yüzleşmek. Şimdi bu çocuklar ne olacak, nasıl büyüyecek,
belki oda sorun değil, ama nasıl anlatacağız babasının annelerini öldürdüğünü, ne cevap
verecek dedesi, nenesi, hapiste çürüyen babasının bir cani olduğunu, niçin bir caniye
dönüştüğünü nasıl izah edecekler.
Başka kimlerin suçu var, tek suçlu babalarımı, yoksa onu yetiştiren, eğiten herkesin
bunda payı var mı? Kim verecek bunların hesabını? Öleni de suçlamak kolay, ama kim bir
caninin elinden ölümü hak eder ki? Cevabı tek olmayan, anlatması kolay olmayan bu
cevapları kim verecek. Bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var bunu yapanlar elbette hesap
verecek…
(Ayşegül’ün babası sahneden ayrılırken sahne kararır sonra tekrar aydınlatılır.)
(Barış olay yerine tatbikat için polis kıyafeti giydirilerek getirilir, yani polis
eşliğinde sahneye girer. İnsanlar Barışa tepkilerini iletirler.)
Gerçeklerle yüzleşme zamanı
Ayşegül’ün Babası Salih: Şerefsiz adam! Allah bunların topunun cezasını versin! Kızım bu
olay sana ders olsun.
Ayşegül: Baba şimdi burada bunları konuşmanın zamanı değil, sonra konuşalım.
Babası Salih: Tamam tamam, sustum kızım.
Polis: Anlat nasıl oldu bu acımasız olay, zavallı kadına nasıl kıydın?
Barış: Şerefimi, namusumu on paralık etti, beni evimden çocuklarımdan uzaklaştırdı.
Kendimi kaybettim, istemeden bıçağı boğazına saplamışım farkında bile olmadım. Yaptığım
hatayı çok geç anladım.
Polis: Pişman mısın?
Barış: Pişmanım, kriz geçiriyordum, kendimde değildim. İstemeden oldu.
Polis Memuru: (Barışa bakarak) Hep aynı sözler, aynı mazeret. Bu neyin bedeli, nasıl bir
diyet? Çocuklar şimdi annelerini özler. İyi hal indiriminden faydalanmak için bu sözler.
(Seyircilere dönüp şunları söyler.)
Nasıl kıydın karına, uzandı elin?
Bu ne öfke kardeşim, nedir derdin?
Neyi çözdün şimdi, neyi hallettin?
Yavruların sana katil diyecek.
Ayşegül: (Barışa bakarak) Utanmadan birde pişmanım diyorsun. Bilmem ki geceleri nasıl
uyuyorsun? Vicdanına şimdi nasıl hesap veriyorsun?
(Seyircilere dönüp şunları söyler.)
Yeter artık herkes yoluna gitsin,
Neden bu kadar vahşi, başına diksin,
Sorunları sen değil zaman halletsin,
Çocukların sana cahil diyecek.
Yasin: (Barışa bakarak) Olmadı be kardeşim, bu hiç olmadı. Ölüme daha çare bulunamadı.
(Seyircilere dönüp şunları söyler.)
Senden ne istedi, huzurdan başka,
O ihanet etmedi, sevgine aşka,
Her şey affedilir de, bu defa başka,
Çocukların sana cani diyecek.
Ayşegül: (Barışa bakarak) Yeter, bu kadınların çektiği yeter.
Köle olduk yine de yetmedi, yaşamak bize ölümden beter.
Bir canımız var onu da alınca, elinize bilmem ne geçecek?
(Seyircilere dönüp şunları söyler.)
Sebebini sormaya gerek bile yok,
Bu yaptığın felaket, mazereti yok,
Al o gururunu yerin dibine sok,
Çocukların sana cani diyecek.
Ayşegül’ün Babası Salih: (Barışa bakarak) Bunların hepsi aynı, adam olmaz bunlar. Bak
çözüldü mü şimdi bütün sorunlar?
(Seyircilere dönüp şunları söyler.)
Pişmanlık karını geri getirmez,
Allah cezanı verir, bur da bitirmez,
Yaptığın hata, kolay örtülmez,
Çocukların sana hain diyecek.
Ayşegül: (Barışa bakarak.) Sıfatına baksan adam sanırsın. Senin ne haddine ki can alırsın.
Umarım hapiste bile yalnız kalırsın.
(Seyircilere dönüp şunları söyler.)
Vicdanına hesabı nasıl verirsin?
Sana da tez zaman sala verilsin,
Seni de soracaklar nasıl bilirsin?
Herkes hakkımız haram diyecek.
Savaş: (Barışa bakarak.) Bu yaptığın bana da ders oldu elbet. Bir tek bana değil herkese
ibret. Evdeki huzur en büyük nimet…
(Seyircilere dönüp şunları söyler.)
Ararsan bulursun binlerce neden,
Kim kazandı şimdi kimdir kaybeden?
Giderse bir daha gelmez bu beden,
Yavruların sana katil diyecek.
Oyuncular hep bir ağızdan:
(Seyircilere dönüp şunları söyler.)
Adalet elbet yerini bulur,
Böyle bir olaya iyi hal mi olur?
Umarım bunların nesli de kurur,
Yavruların şimdi nasıl gülecek.
Ayşegül’ün Babası Salih Bey:
Çocuklarımızın hata yapmaya hakkı var, ama biz ailelerin onları bu hatalarından dolayı
ateşe atmaya hakkımız yok. Onları bir kenara atıp kurda kuşa yem yapamayız. Anne ve
babaların her zaman çocuklarına sahip çıkması, onların arkasında durması şarttır.
Elbette çocuklarımızı öncelikle hata yapmaması için eğiteceğiz. Her zaman başarılı
olamayabiliriz. Ancak asla onlardan vazgeçmeye hakkımız yok. Geçmeyeceğiz.
(Perde kapanır, sonra seyirciler selamlanır.)
(SON)
Bir cevap yazın